Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI


Rivayette Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor.

"Allah Rasûlü (s.a.)'nün kapısına gittim. Kapıyı çaldım.

"- Kim o?" buyurdular.

"- Ben!" cevabını verdim.

Allah Rasûlü (s.a.), "ben" lafzını kullanmama razı olmadılar.

Çünkü, "ben"de kibir ve azamet vardır."

Mevlana (k.s.) bu kıssayı şu şekilde anlatır:

"Kapıyı çaldım. "Benim!" deyince, yar:

"- Git!, senin için içeriye girme zamanı değildir!.

Böyle manevî ni'metler sahasında ham rûhlara yer yoktur!." dedi."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI




" O zavallı kapıdan döndü. Ve bir sene seferde bulunup yarin firak ve iştiyak kıvılcımı ile tutuştu, yandı."

"O yanık aşık pişkinleşti ve geri döndü. Tekrar yarin hanesi tarafına geldi."

"Dudağından terbiyesizce bir söz fırlamasın diye binbir endişe, korku ve edeb ile kapının halkasına vurdu."

"Yari:

"- Kapıda olan kimdir?" diye seslenince;

"- Ey gönlümü almış olan!.. Kapıdaki de "sen"sin..." cevabını verdi."

"Yari de:

"- Madem ki şimdi benim gibisin; Ey benden ibaret olan!.. İçeri gir!..

Ev içine iki "ben" sığmaz." dedi."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI



Yine Mevlânâ (k.s.);

"Her kim ki, Hakk kapısında "ben" ve "biz" diyecek olursa, o kimse "La!" (Yani red) vadisinde dönüp dolaşıyor demektir. Öyle olanlar, dost kapısından alınmaz."

Nasıl, bir buğday tohumu, nihayetinde ekmek olup bir canlının bünyesine girer, girdiği canlının bir parçası olursa;

Nasıl, bir sürme taşı, dövülüp toz edilerek göze çekilince, taşlığı ortadan kalkar, göze görüş verir, gözde kuvvet yerine geçerse;

Nasıl, bir ırmak, deryâya kavuşunca onun ırmaklığı son bulur, deryânın bünyesine girer, deryânın bir cüz'ü olursa;

Bir kimse de, bir veli kulun rûhaniyet, feyz ve nazarına nail olursa, onun rûhunda kemal ve irfan başlar. Kendi gönlü, hadisat, eşya ve mahlûkata karşı ölü iken dirilir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI


Hz. Mevlânâ (k.s.) buyuruyor:

"Kendiliğinden (nefsi arzularından) kurtulup da bir zindenin (mürşid-i kamilin) gönlüne ülfet peyda eden kimse için ne mutlu!"

İnsan vicdanı da, cismanî bir hayat üzerinde değil, makamını ebediyyette bulacak bir muhabbet ve aşk üzerinde bulunmasını ihtar eder.

Kur'an-ı Kerîm muhabbeti, çorak gönlümüze bereketli nisan yağmurları gibi yağmadıkça, Muhammedi bir mevsimin zümrütlüğüne kavuşamayız.

Gönül bahçeleri, yağmura aşık toprak gibi amel-i salih yağmurları bekler. Yaradandan ötürü, yaratılanlara şefkat, merhamet hizmet ve muhabbet filizleri yeşerir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.



VARLIK DUVARI

İnsan, kainat kitabının hülasası, hilkatın nüsha-i kübrası haline gelir.

Rabbın, gören gözü, işiten kulağı olur.

Elinden, dilinden ve gönlünden ümmet istifade eder.

Mesnevî'de Hz. Ömer (r.a.) kıssası bu hali ne güzel aksettirir:

"Rum elçisi, Medîne-i Münevvere'ye siyasî bir görüşme için gelir.

Halife Hz. Ömer (r.a.)'ın sarayını sorar. Sorduğu kimseler:

"- Halîfe'nin köşkü yoktur. Onun parlak bir gönül sarayı vardır.

Kendisinin dünyaya ait yalnız, fakîrlerin ve gariblerin barındığı gibi bir kulübesi vardır." derler.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI



Rum elçisinin bu sözler üzerine denhşeti ve hayreti artar.

Yükünü, atını, hediyelerini başıbaş bırakır.

Hz. Ömer Farûk (r.a.)'ı aramaya koyulur. Her tarafta Halîfe'yi sorar.

Hayretle kendi kendine:

"Demek Dünyada böyle bir hükümdar var ki, aynı ruh gibi, etrafın nazarından gizli kalıyor!.." diye mırıldanır.

Halîfeye ram olmak için, onu aramaktadır:

Bir arap kadın:

"- İşte senin aradığın Halîfe, şu hurma ağacının altındadır!

Herkes yatakta, döşekte yatarken; O, bunların zıddı olan kumların üzerindedir!.

Git de, hurma ağacının gölgesinde yatan zıll-i ilahîyi (Hakk'ın gölgesini) gör!.."der.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI


Uyumakta olan Hz. Ömer (r.a.)'den elçiye heybet ve rûhuna hoş bir hal gelir.

Elçi, muhabbet ve heybed, birbirinin zıddı iki haslet olduğu halde, bu tezadın kendi rûhunda nasıl birleştiğine hayret eder. Elçi, kendi kendine;

"Ben imparator görmüş ve onların nezdinde takdir toplamış bir kimseyim!

Onlardan hiç bir heybet görmediğim halde, bu kişinin heybet ve muhabbeti şuurumu izale etti."

"Bu Halîfe, silahsız, müdafaasız yerde yatıyor ve uyuyor.

Ben ise, karşısında bütün bedenim ile titriyorum! Bu hal nedir? Bu hal neyin nesidir?!.

Demek ki bu heybet, Hakk'ındır. Şu aba giyen kimsenin değildir!.." der.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI


Rum elçisi, böyle rûhî ihtilaçlar (çalkantılar) yaşarken Hz. Ömer (r.a.) uykudan uyanır.

Rum elçisi, Hz. Ömer (r.a.)'e ta'zim ile selam verir.

Halîfe selama mukabele eder.

Ondan sonra yüreği oynamış elçiyi can sarayına alır; huzura kavuşturur. Vîrane olmuş gönlünü ta'mîr eder.

Ona, ince, derin, esrarlı sözler söyler.

Elçi, hal ve makam müşahede eder.

Hz. Ömer (r.a )'a ağyar (yabancı) sûretinde gelen elçi, yar olur.

Bu sohbetin neşvesiyle elçi, kendinden geçer.

Hatırında ne elçilik, ne de bir haber verip almak kalır
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI



Yine Mevlânâ (k.s.):

"Mürşid, kamil idi.

Talib, yani elçi ise, hakîkati idrake teşne ve iştahlı idi."

"Mürşid, müridin istidatlı olduğunu görünce, onun pak olan kalbî zemînine, yine pak olan irfan ve tevhîd tohumunu eker." buyurur.

Salih bir kimse, yüzünde parlayan salah nûrundan belli olur.

Çehresi, etrafa huzur hâli ve gönül hoşluğu saçar.

Fasık kimse de, yine çehresinin alametlerinden belli olur.

O da, kasvet ve karanlık saçar.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI



Arifin nazarı, İlahî hakikat ve hikmetlere teşne ve isti'datlı kalbi, bir mıknatıs gibi cazibesine alır.

Arifin nazarının bu gücü de, silsile ile Allah Rasûlü (s.a.)'ne dayanır.

Allah Rasûlü (s. a.), o derece kesafetten uzaklaşmış ve safvet kesbetmişti ki, mübarek bedeni de baştan ayağa kadar nûr-i ilahî kesilmişti.

Ondan dolayı, zemîne gölgesi düşmedi.

Süleyman Çelebi bu hakîkatı şu beyitinde ne güzel ifade eder.

"Nûr idi baştan ayağa gövdesi,

Nûr ayandır, nurun olmaz gölgesi.!.."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI



Pakistan'ın manevi mi'marı Mahammed İkbal, bir gün Medine'den dönen hacıları ziyaret eder. Sohbette kendilerine:

"- Medîne-i Münevvere'yi ziyaret ettiniz!.. Uhrevi Medîne çarşısından gönlünüzü ne gibi hediyelerle doldurdunuz?

Getirdiğiniz maddî hediyeler, takkeler, tesbihler, seccadeler bir müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek.

Solmayan, gönüllere hayat veren Medine'nin ruhanî hediyelerini getirdiniz mi? Hediyeleriniz içinde Hz.

Ebûbekir (r.a.)'in sıdkı ve teslimiyeti; Hz. Ömer (r.a.)'in adaleti: Hz. Osman (r.a.)'ın imanı, havası ve cömertliği; Hz. Ali (ra.)'nin heyecan ve cihadı var mı?

Bu gün binbir izdırap içinde kıvranan İslâm Dünyası'na gönlünüzden bir Asr-ı Saadet heyecanı verebilecek miyiz?" diye sorar.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI



İkbal, İslâm Dünyası'nın perişan ve sahipsizliği ile elemli.

İslâm rûhunu hayata geçirememenin izdırabı ile mahzun ve mağmûm olarak yaşayan, büyük bir İslâm Şairi ve mütefekkiridir.

Bir Hadîs-i Şerifte:

"Dünya ve Ahiret, ortak iki zevce gibidir.

Birini ne kadar hoşnud edersen, öbürünü o kadar kızdırırsın.." buyurulur.

Dünya'ya davet sesi gönülde ne kadar yer ederse, ahiret nasihati ona yabancı gelir.

Ahirete davet sesi yerleşir ise, Dünya'ya davet fikri ona yabancı olur.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
VARLIK DUVARI


Mevlânâ (k.s.) buyurur:

"Bu seslerden birini kabul ettin mi, öbürünü duymazsın bile!.

Çünkü, seven bir kimse, sevdiğinin zıddı olan şeylere karşı adeta kör ve sağırdır."

Ucu kıyamete dayanacak aşk kafileleri, O'nun muhabbet, vecd, aşk ve göz yaşları ile teskin ve tesellî olacakdır.

Ne saadet!

Allah Rasûlü (s.a.)'nün örnek şahsiyetinden ve rûhaniyet dünyasından bir hisse alıp ihsan duygusuna yaklaşabilene!...

[url]http://www.osmannuritopbas.com[/URL]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



Leylâ'sı uğrunda ve onun aşkı ile çöllere düşen Mecnûn, salyaları akan, tüyleri dökülmüş bir köpeği seviyor, okşuyor ve gözlerinden öpüyordu.

Bu hali gören birisi dayanamadı; Mecnûn'a bağırdı:

"- A akılsız adam! Bu ne sersemliktir! Bu hayvanı, ne sarılmış öpüyorsun?

Mecnûn cevap verdi:

"- Sen ne anlarsın?! Bu köpeğin ne meziyeti var biliyor musun?!.

Bu kadar köyün içinde gitmiş de Leylâ'nın köyünü yurt edinmiş ve o köye bekçi olmuş!.. Bunun bir kılını arslanlara değişmem.

Gönlüne, canına, irfanına dikkat et ki, onun faziletini göresin!..

Leylâ'nın köyünü yurt tutan köpeğin ayağının bastığı toprak bile benim için azîzdir..."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Mesnevî'de diğer bir Leylâ hikayesi:

Devrin hükümdarı Leylâ'yı görür, hayret eder:

"- Mecnûn'un perişan olmasına sebep olan Leylâ sen misin? Senin diğer hemcinslerinden bir farkın yok!.." der.

Leylâ cevap verir:

"- Sen Mecnûn olmadığın için sus!.."

Şeyh Sadî (k.s.):

"- Leylâ'nın güzelliğine Mecnûn'un gönül penceresinden bakmalıdır." der.

Leylâ'yı görebilmek, onun gerçek hüviyetini müşahede edebilmek, senin de Mecnûn gibi sadık bir aşık olabilmene bağlıdır.

Aksi halde görülen, suretten başka bir şey değildir. O aşka nail olmayan için Leylâ, sırf bir cisimden ibarettir.

Mesnevî'de geçen Leylâ hikayeleri birer mecazdan ibarettir. Leylâ, İlahî aşk sembolü, İlahî muhabbet ufkudur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



Allah (c.c.) İbrahim (a.s.)'i dost edinince, melekler:

"- Ey Rabbimiz! İbrahim sana nasıl dost olabilir? Nefsi, malı ve evladı var.

Kalbi bunlara meyyaldir..." dediler.

Müteakiben şu ibretli manzaralara ve İbrahim (a.s.)'ın ağır imtihanlarına şahid oldular:

İbrahim (a.s.) mancınıkla ateşe atılacağı zaman, melekler heyecanlandı.

Bir kısmı Allah (c.c.)'dan İbrahim (a.s.)'e yardım etmek için izin istediler.

Melekler, Hz. İbrahim (a.s.)'e bir isteği olup olmadığını sorunca, İbrahim (a.s.):

"- Dostla dostun arasına girmeyin!" buyurdu.

Daha sonra Cebrail (a.s.) geldi:

"- Bana bir ihtiyacın var mı?" diye sordu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


İbrahim (a.s.):

"- Sana ihtiyacım yok. O bana yetişir; ne iyi vekildir!" buyurdu.

İbrahim (a.s.), Allah (c. c.)'a verdiği andı yerine getirmek için oğlu İsmail (a.s.)'i kurban etmeye götürürken melekler yine heyecanlandılar:

"- Bir peygamber, bir peygamberi kurban etmeye götürüyor!" dediler.

İsmail (a.s.) ise, babası İbrahim (a.s.)'e:

"- Ey babacığım! Emrolunduğunu yap! İnşallah beni sabredenlerden bulursun. Bıçağını iyi bileyle; hemen kessin; can vermek kolay olur...

Bıçağı çekerken de yüzüme bakma! Babalık şefkati ile geciktirebilirsin.

Benim üzüntüm, kendi elinle kurban ettiğin evladının acısını ve hasretini ömür boyu unutmamandır."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



İsmail (a.s.) ise, babası İbrahim (a.s.)'e:

"- Ey babacığım! Emrolunduğunu yap!

İnşallah beni sabredenlerden bulursun.

Bıçağını iyi bileyle; hemen kessin; can vermek kolay olur...

Bıçağı çekerken de yüzüme bakma!

Babalık şefkati ile geciktirebilirsin.

Benim üzüntüm, kendi elinle kurban ettiğin evladının acısını ve hasretini ömür boyu unutmamandır."

Baba-oğul, teslimiyet okyanusunda yüzerlerken, Cebrail (a.s.) yetişti.

Bıçağı köreltti. Cennetten koçu indirdi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Allah (c.c.) İbrahim (a.s.)'e sayılamayacak derecede koyun sürüleri ihsan etti.

Cebrail (a.s.) insan sûretinde geldi. Sordu!

"- Bu sürüler kimin? Bana bir sürü satar mısın?"

İbrahim (a.s.):

"- Bu sürüler Rabbim'indir. Şu anda benim elimde emanet olarak bulunuyor. Bir kere zikredersen, üçte birini; üç kere zikredersen hepsini al, götür!" dedi.

Cebrail (a.s.):

"Subbûhun, kuddûsün, Rabbünâ ve Rabbü'l-melâiketi ve'r-rûh." dedi.

İbrahim (a.s.):

"- Al hepsini! Senin. Al, git!" dedi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Cebrail (a.s.):

"- Ben insan değil, meleğim, alamam." dedi.

İbrahim (a.s.):

"-Sen meleksen, ben de Halil'im (Allah (c.c.)'ın dostuyum). Verdiğimi geri alamam." dedi.

Nihayet İbrahim (a.s.), sürülerinin hepsini sattı. Mülk alıp vakfetti.

İbrahim (a.s.), canı, evladı ve malı ile ağır bir imtihan geçirdi.

Rabbine büyük bir teslimiyetle râm oldu.

Kulluğun mutlak noktasına erişti.

Sûretten kurtuldu. Halîlullah (Allah (c. c.)'ın dostu) oldu.
 
Üst