Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Mevlana (k.s.) buyurur :

"Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin hal ve evsafıdır.

Kur'an-ı Kerîm'i huşû' ile okuyup tatbik edersen, kendini peygamberler ile, veliler ile görüşmüş farzet!

Peygamber kıssalarını okudukça, ten kafesi, can kuşuna dar gelmeye başlar.

Biz bu ten kafesinden ancak bu vâsıta ile kurtulduk. O kafesten halâs olmak için bu yoldan yani, tevhîd tarîkından başka çare yoktur."

Sûreti kırmaktan maksat;

'Ölmeden evvel ölünüz!" emrine ittibâdır. Ölmeden evvel ölenler, hakîkat baharına dirilir, suretlerden sıyrılırlar.

Allah Rasûlu (s.a)'nun hakîkatinde hayat bulurlar. Ayet-i Kerîme'de :

"Seni ancak, alemlere rahmet için gönderdik." buyuruluyor.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Allah Rasûlu (s.a), eşyanın hilkat sebebidir. Gaye, bu ilahî rahmetten nasîb alıp Allah ve Rasûlu'nde fanileşmedir.

Bu sebeple İmam Mâlik (r.a), Rasûlullah (s.a)'ın bastığı toprağa hürmeten, Medîne-i Münevvere de hayvan üstüne binmedi. Ayakkabı giymedi.

Kendisine Hadîs-i Şeriften sual soracak misafir geldiği vakit, abdest alır, sarık sarar, koku sürünür, yüksek bir yere oturur, ondan sonra kabul ederdi.

Kendini Allah Rasûlu (s.a)'nun rûhaniyetine hazırlar, O'nun mübarek kelamını nakledeceği için edebe son derece itina gösterirdi.

Osmanlılar devrinde Medîne-i Münevvere'ye müteveccihen gelen sürre alayı, şehre girmeden yakın bir yerde konaklar, kendilerini Medine'nin manevî havasına hazırlayıp istihareden sonra manevî işaretle huzûr-u Rasûlullah (s.a)'a yaklaşırlar, ziyaretlerini îfa ederlerdi.

Dönüşlerinde de memleketlerine şifa ve teberrük olarak Medine'nin toprağını götürürlerdi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



Yine Medine'nin muhafazası ile vazîfeli Osmanlı paşaları, arabalarını Mescid-i Nebevî'nin uzağında durdururlar, edeben huzuru Rasûlullah (s.a)'a yürüyerek gelirlerdi.

Hasta yatağında baygın ve sararmış bir vaziyette yatan Sultan Abdulaziz'e;

"Medîne-i Munevvere mucavirîninden bir dilekçe var!" denildiğinde yaverlerine:

"- Derhal beni ayağa kaldırınız! Ayakta dinleyeyim! Allah ve Rasûlüne komşu olanların talepleri böyle ayak uzatılarak edebe mugâyir bir şekilde dinlenmez.!" demesi,Osmanlı sultanlarının Medîne'ye ve Hz. Peygamber (s.a)'e muhabbetlerinin en güzel tescili ve tezahürüdür.

Bezm-i âlem Valide Sultan, Şam'ın tatlı suyunu develerle Harameyn'e, hacılara ikram edilmek üzere taşıtır, Harameyn'in rûhaniyetinden nasîb almağa çalışırdı.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



Şâir Nâbî 1678 yılında devlet adamları ile beraber Hac seferine çıkar.

Kafile Medîne'ye yaklaşırken Nabî, heyecandan uykusuz hale gelir.

Kafilede bulunan bir paşanın gafleten ayağını Medîne-i Münevvere'ye doğru uzattığını görür.

Bu durumdan müteessir olan Nabî, na'tını yazmaya başlar.

Sabah namazına yakın kafile Medîne-i Münevvere'ye yaklaşırken Nabî, yazdığı na'tın Mescid-i Nebî'nin minarelerinden okunduğunu duyar :

"Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-i Hüdâ'dır bu,
Nazargah-ı İlahî'dir, makâm-ı Mustafâ'dır bu."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


(Cenâb-ı Hakk'ın nazargahı ve O'nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a) makamı ve beldesi olan bu yerde edebe riayetsizlikten sakın!.)

"Murâât-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergaha,

Metâf-ı kudsiyândır, büsegâh-ı enbiyâdır bu."

(Ey Nâbî, bu dergâha edep kaidelerine uyarak gir! Burası, meleklerin etrafında pervane olduğu ve peygamberlerin (eşiğini) öptüğü mübarek bir makamdır.)

Bu durum karşısında çok heyecanlanan Nâbî, müezzini bulur :

"- Bu na'tı kimden ve nasıl öğrendiniz ?" diye sorar

Müezzin :

"- Bu gece Allah Rasûlü (s.a) rü'yâmızda bize,

"Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Bu zat bana son derece aşk ve muhabbetle doludur.

Bu aşkı sebebi ile onu Medîne minarelerinden kendi na'tı ile karşılayın!.." buyurdu.

Biz de bu emr-i nebeviyyeyi yerine getirdik " der
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Nabî, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar.

Hem ağlar, hem de şunları söyler :

"- Demek ki bana Allah'ın Rasûlü (s.a.) "ümmetim" dedi.

Demek ki, iki cihan güneşi beni ümmetliğe kabul buyurdu!..

Mevlid yazan Süleyman Çelebi :

"Bir aceb nur kim güneş pervanesi..." mısraı ile güneşin Allah Rasûlü (s.a.) ne pervane olup etrafında döndüğünü yani, cemadatın dahi O na aşık olduğunu ne güzel ifade eder.

Bu ince ruhlu zarif mü'minler, Rasûlüllah (s.a)'ın hakîkatine yaklaşabilmek için O'nun rühaniyeti etrafında pervane olup yolunda fanî olmayı, dünyanın en büyük nimeti sayarak ilahî lezzetlere gark olmuşlardır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



Allah Rasûlü (s.a) ile Cafer-i Tayyar arasındaki muhabbetten bir örnek :

Cafer (r.a.) Habeşistan hicretinden dönüp Medîne'ye geldiler.

Rasûlullah (s.a) in Hayber'e gittiğini öğrenince, yollarına devam edip Allah Rasûlu (s.a.)'ne kavuştular.

Rasûlullah (s.a.) Cafer (r.a.)'e

"- Yaratılış ve ahlâk itibarıyla bana ne kadar benziyorsun!" buyurdular

Cafer (r.a.) bu iltifattan heyecanlandı. Vecde geldi.

Masum bir çocuk gibi sevincinden oynamaya başladı ve kendinden geçti.

Hz. Peygamber (s.a.) Cafer (r.a.)'ın alnından öptü.

"- Hayber'in fethi ile mi, Cafer'in gelmesi ile mi sevineyim?" buyurdular.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Cafer (r.a.), Mute Harbi'nde Rasûlullah (s.a.)'ın ta'yini ile Zeyd (r.a.) den sonra ikinci kumandan oldu.

Zeyd (r.a.) in şehid olmasından sonra sancağı aldı. Yediği kılıç darbeleri ile iki kolunu kaybetti.

Rasûlullah (s.a)'ın sancağını yere düşürmemek için kesik kolları ile göğsüne sarmağa çalıştı.

Bu manzarayı Medîne'den Allah Rasûlu (s.a), gözlerinden yaş dökerek naklediyor.

Allah ve Rasûlullah dostunun fedâyı can ederek şehîd olduğunu bildiriyordu.

"- Allah (c.c), Cafer'in kesik kollarına bedel, ona iki kanat verdi." buyurdular ondan sonra Cafer (r.a)'ın çocuklarını da "İki kanatlının oğulları!" diyerek okşadı.

Cafer (r.a), Allah ve Rasûlunün muhabbeti ile mest idi. Allah (c.c) ve Rasûlullah (s.a) tarafından büyük iltifata mazhar oldu.

Ruhî derinliği sonsuzlaşarak, o yolda fedâyı can etmeye muvaffak olup rızayı İlâhî'ye kavuştu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



Mevlana (k.s)'ın şu beyitlerinden sanki Cafer (r.a.) ve emsali anlatılıyor :

"Enbiya ve evliyanın gözleri deniz kadar geniştir.

O genişlik dolayısı ile iki âlem, Dünya ve Ahiret onlara bir kıl gibi görünür."

"Binlerce gökyüzü o gözlere girecek olsa, deniz yanında bir çeşme gibi kalır."

"O göz, bu hisler alemine aid her şeyden geçti mi, gayb alemini görür de, bu kabiliyet sebebi ile teveccühlere ve tecellilere mazhar olur."

"Eğer o yüce ve mukaddes gözlerden yaş damlasaydı, katresini Cebrail (a.s.) kapardı."

"O hoş mezheb ve meşrebli nebî veyahud velînin müsaadesi ile kaptığı bir katreyi kanadına sürerdi.

Şeyh Attar (k. s.) "Makalat-ı Ervah" adlı eserinde buyuruyor ki ;
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi



"Cüneyd-i Bağdadî (k.s) bir gün yolda giderken gökten meleklerin indiğini ve yerden bir şeyler kapıştıklarını gördü. Onlardan birine ;

"- Kapıştığınız şey nedir'''" diye sordu. Melek cevap verdi :

"- Bir Allah (c.c.) dostu buradan geçerken iştiyakle bir "aah" çekti ve gözünden bir kaç damla yaş döküldü.

O vesile ile Hakk'ın rahmet ve mağfiretine nail olalım diye o damlaları kapışıyoruz"

Tebük Seferi sırasında sahabinin fakirlerinden yedi kişi, Allah Rasûlü (s.a) ne müracat ederek kendisinden binek talebinde bulundular.

"Bindirecek deve olmadığı " cevabını alınca ağlaya ağlaya döndüler.

Allah (c.c) yolunda dökülen şu göz yaşlarının makbül-i ilahî olduğu, Tevbe Süresi'nin 92. ayetinde :

"Size bir binek bulamıyorum! dedin ve bu uğurda kendileri harcıyacak bir şey bulamadılar da kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler." diye takdir buyurulmuştur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Sonra İbn-i Ömer (r.a.), Abbas (r.a.), Osman (r.a) yiyecek ve binecek vererek onları beraberinde götürmüşlerdi.

İşte Allah Rasûlü (s.a.)'nun aşkı ile O'nunla sefere çıkamama endîşesinden bu yedi kişinin göz yaşları, meleklerin imrendiği ve kapıştığı cinstendi.

Bu halin zıddı ise ne kadar hüsrandır!

Süre-i Hadîd'de buyurulduğu gibi :

"Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir öğünme ve daha çok mal ve evlad sahibi olma isteğinden ibarettir."

Dünyaya dalan, çöldeki seraba aldanan ve hayallerde tesellî arayan gibidir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Leylâ'nın Mahallesi'nin Bekçisi


Hadis-i Şerif 'te :

"Dünya, Ahiret ehline haramdır. Ahiret de dünya ehline haramdır!" buyurulur:

"Hz. Fatıma (r.a.), Hz. Peygamber (s.a)'den bir yardımcı istedi.

- Hasan ve Hüseyin çok hareketli, ben ise çok zayıfım" dedi. Hz. Peygamber (s.a):

"- Kızım, istersen birden fazla yardımcı vereyim. Lakin, iki dünyada birden rahatlık yoktur. Bu dünyada katlanacaksın ki, ahirette huzura eresin!" buyurdu

Diğer bir rivayette Fatınna (r.a), el değirmeninde un, kuyudan su çekmekten ellerinin yarıldığını Allah Rasûlü (s.a.)'ne göstererek bir yardımcı istemişti.

Allah Rasûlü (s.a.)' de :

"- Ehl-i suffa böyle fakîr yaşarken, Bedir şehidlerinin yetimleri perişan bir haldeyken sen nasıl böyle bir istekte bulunursun?.." buyurdu.

Bugün bizim, asrın en ağır zulmü altında aç, susuz, sığınaksız, barınaksız, yakacaksız, silahsız inleyen kardeşlerimiz karşısında İslâm kardeşliği anlayışımız, ıstıraplarına iştirakımız, nefsimizden fedakarlık ve feragatımız ne noktadadır?

Bizleri bir vicdan muhasebesine götürebiliyor mu ?

[url]http://www.osmannuritopbas.com[/URL]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi



İmanın ilk meyvesi merhamettir.

Ondan uzak bir gönül zî-hayat (hayat sahibi, canlı) değildir.

Her hayrın başı olan besmele ve fatiha Allah'ın (c.c.) Rahman ve Rahîm (merhamet) isimleri ile başlar.

Peygamberler ve velîlerin hayat hikayeleri de merhamet menkıbeleri ile doludur.

Allah'ın (c.c.) ahlakı ile ahlaklanmanın en tabiî neticelerinden biri, merhamet dolu engin bir gönle sahip olmaktır.

İbadetlerin, bilhassa haccın hakîkatine böyle bir gönül ile kavuşulabileceğini Mevlana (k.s.) aşağıdaki şu hikayesi ile ifade eder:

"Bir kişi hac ve umre îfası için Mekke'ye doğru sür'atle gidiyordu."

"Her gittiği şehirde oranın ulularını araştırıyor;

"- Bu beldede basîret sahibi kim var?" diye önüne gelene soruyordu.

"Çünkü nereye sefer yaparsa yapsın, evvela Hakk dostlarını bulmanın zarureti inancı içinde idi."

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi



"Hakk Teala:

"Şayet bilmiyorsanız, zikir ehlinden sorunuz!" buyuruyordu."

"Musa (a.s.) dahî ledünnî ilme sahib Hızır'ı (a.s.) ziyaretle emredilmişti."

"Bu kişi, hilal gibi süzgün, uzun boylu bir pîr gördü ki, onda velîlerin rûhaniyeti vardı."

"Gözleri Dünya'ya âma, kalbi ise, Güneş gibiydi."

"O kişi, o pîrin karşısına oturdu. Pîr ona;

"- Ey kişi, nereye gidiyorsun? Gurbet eşyasını nereye taşıyorsun?" dedi"

"O kişi de:

"- Hacca gitmek niyetindeyim; iki yüz dirhem de param var." dedi."

"Pîr o kişiye dedi ki:

"- Ey kişi! O dünyalığının bir miktarını Allah (c.c.) yolundaki muhtaçlara, garîblere, bîçarelere dağıt!

Onların gönüllerine gir ki; rûhunun ufku açılsın!

İlk defa gönlüne haccettir!

Ondan sonra rakîk bir gönülle o nazik hac yolculuğuna devam et!.."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi



"Çünkü Kabe, Allah'ın (c.c.) hane-i birri, yani ziyareti farz olan, sevabı mücib bir beyttir. Lakin insan kalbi, bir sır hazinesidir."

"Kabe, Azeroğlu İbrahim'in (a.s.) binasıdır. Gönül ise, "Celîl" ve "Ekber" olan Allah'ın (c.c.) nazargâhıdır."

"Eğer sende basîret varsa, gönül Kabe'sini tavaf et!.

Topraktan yapılmış sandığın Kabe'nin asıl manası gönüldür."

"Cenab-ı Hakk, görünen, bilinen suret Kabe'sini tavaf etmeyi, kirlilikten temizlenmiş, arınmış bir gönül Kabe'si elde edesin diye sana farz kılmıştır."

"Şunu iyi bil ki, sen Allah'ın (c.c.) nazargâhı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kabe'ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevab, gönül kırmanın günahını dengeleyemez.."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi



"Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül yap!..

Yap da o gönül, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin..."

"Allah'ın (c.c.) huzûruna altın dolu binlerce keseler götürsen, Cenab-ı Hakk:

"Bize bir şey getirmek istiyorsan, kazanılmış bir gönül getir!"

"Çünkü altın, gümüş bizim için bir şey değildir.

Eğer bizi ve rızamızı istiyorsan, bunun ancak bir gönül kazanmaya bağlı olduğunu unutma!.." buyurur."

"Hakk'ın nûrunun insandaki tecellîsini görmek için kalb gözün iyice açılsın!."

"O kişi, pîrin bu nüktelerini kavradı. Gönlü, sohbetle, merhametin esrarından bir hisse aldı.

Huzur ve vecd içinde hac yolculuğuna devam etti."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi


Mevlana (k.s.) bu hikayeden sonra devamla buyurur:

"Sefere çıkacağın vakit, ilahî bir hazine olan insan-ı kamil olmak talebi ile çık ki, gönlünün ufku açılsın!"

"Her kim ekin ekerse, maksadı buğday almak olur. Saman zaten buğday ile husûle gelir."

"Saman ekersen, buğday hasıl olmaz. Öyleyse sen de insan-ı kamil, rehber-i fazıl ara; onun talibi ol!"

"Hac vakti olunca Kabe'yi ziyaret ve tavaf maksadı ile git! Bu maksatla gidersen, Mekke'nin hakîkatini görmüş olursun!.."

Mevlana'nın (k.s.) hikayede haccı misal vermesi, haccın çok nazik bir ibadet olmasındandır.

Çünkü hacda, meşru olan birçok şeyler yasaklanır. Bir mahşer manzarası sergilenir.

Ayet-i kerîmede insanın "refesden, yanî malayaniden, Dünya'nın boş şeylerinden korunması ihtar edilir.

Bu sebepten ötürü hac yolculuğuna ruhî bir hazırlıkla çıkmalıdır.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi


"Namazın, orucun nafilesi gibi haccın da nafilesi vardır.

Nafile yapılan hac ibadetleri hakkında cahilane tenkitler yapmak, Allah (c.c.) korusun ucu küfre sarkan sözlerdir.

Bunlar, cehalet homurtuları olup, ibadet lezzetinden mahrumiyetin kara ifadeleridir

Asr-ı saadetten beri nafileler, bir îman vecdi île devam ede gelmişlerdir.

Heyecan ve iştiyak île yapılan nafile ibadetler kulu, Allah'a (c.c.) takarrub (yakınlaşma) tecellîsine mazhar kılar.

Ruhu derinleştirir.

Merhamet ve cömertlik vasıfları inkişaf eder.

Hakk'ın gören gözü, işiten kulağı olur, yani onların görüşleri, duyuşları, düşünüşleri ve ifadeleri artık hep ilahî nurun cereyanıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi



Bu yükselişler, nafile ibadetlere olan muhabbet ve mahlûkata olan merhametle mümkündür.

İmam-ı A'zam'ın 55 kere haccettiğini söylemek bu hususta kafî ve vâfîdir.

"Tezkîretu'l-Evliya" kitabından insanın Hakk katında değerini ifade eden bir kıssa:

Tabiînden âlim, fâzıl, muhaddis ve sûfî Abdullah bin Mübarek, haccı îfa ettikten sonra Mekke de Harem de yakaza halinde iken semadan iki melek gelir Biri diğerine:

"- Bu sene 600 bin kişi haccetti.

Hepsinin haccı Şam da Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine kabul oldu.

Bu kişi hacca gitmeğe niyet etti, lakin gidemedi.

Onun yaptığı bir amel hürmetine bu kadar hüccacîn haccı kabul oldu " der.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Merhametin Bereketi



Abdullah bin Mübarek uyku île yakaza arası olan bu halden uyanınca, merak ve hayret içinde kaldı.

Şam kervanı ile Şam'a gitti. O zatı bulup sordu:

"- Sen hacca gitmediğin halde ne amel işledin?"

Ali bin Muvaffak, Abdullah bin Mübarek gibi meşhur bir zatı karşısında görünce şaşırdı.

Heyecanından bayıldı. Kendisine geldiğinde şöyle anlattı:

"- Otuz sene hacca gitmeyi arzu eder dururdum Eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim.

Hac yolculuğuna niyet ettim. Hamile karım:

"- Komşudan et kokuşu geliyor; bana bir parça et ister misin'?" dedi Komşuma gittim. Durumu anlattım. Komşum ağladı:

"- Yedi gün oldu ki, çocuklarım açtır... Yolda ölü bir hayvan buldum.

Ondan bir parça kestim. Şimdi onu kaynatıp onları avutuyorum.

Helal bir gıda bulamaz isem, mecburî onu yedireceğim. İsterseniz vereyim, fakat bu kaynayan et, bunlara ölümle burun buruna geldikleri için helal, size ise haramdır." dedi.
 
Üst