Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan



Peygamberlerin tevhîd inancı dışındaki mes'elelerde, selahiyet ve vazîfeleri aynı değildir.

Mesela Hz. Musa (a s ), bir Dünya nizamı te'sîs etmeğe me'zün kılınmıştı.

O'nun hayatı, fırtınalar ve kasırgalar içinde devam etmiştir.

Yine aynı Benî İsraîl peygamberi Hz isa'nın vazîfesindeki tarik vasıf, nefsi terbiyedir.

Çünkü O, "Rûhullah" sıfatı ile tesmiye olunmuştur.

Hz. Peygamber Efendimiz (s a ) ise, esmayı ilahiyyenin en kamil tecellilerini üzerinde toplamış, "Seyyid-i kainat" (kainatın efendısı) olmuştur.

Ummî bir topluluk ve cahiller arasında yetiştiği halde kıyamete kadar gelecek ümmetini, hakîkat, ma'rifet ve ledunnî ilimler ile donatmış, meclisleri,

bediî heyecanlar ile gülistan, hakîkat dersleri ile insanlığa ve topyekün varlık alemine rahmet olmuştur.

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan




Peygamberler, muayyen zaman aralıklarında teşrîf ettikleri halde, onların izinden yürüyen ve toplumlarına örnek şahsiyet ve numune olan veliler, kesintisiz (layenkati') gelmiş, kıyamete kadar da aralıksız devam edeceklerdir.

insandan insana değişen muhtelif tecellileri îzah sadedinde Mevlana (k.s), Dekükî'den misaller verir.

"Dekükî dedi ki

"-Birgün bende Allah'ın (c.c) nurunu insanlarda göreyim diye bir arzu uyandı"

"Sanki denizi damlada, Güneşi ise zerrede görmek istiyordum!.."

"Akıl ve ruh adımları ile sahile vasıl oldum ki gün batmış, vakit akşam olmuştu"

Mevlana (k. s), mecaza girerek hikayeye devam eder:

"Ansızın uzakta yedi mum gördüm. Onlara erişmek için sahile koştum "

"O mumlardan her birinin nuru, hoş bir surette semaya kadar yükselmişti"

"O kadar şaşırdım ki; şaşkınlık bile şaşırdı!.. Hayret dalgası aklımı başımdan aldı!.."

"Kendi kendime diyordum ki,

"Bunlar nasıl mumlardır ki, bu kadar parlak oldukları halde, halkın gözü onları görmüyor!"

"Mehtabdan daha parlak olan mum önünde halk ışık arıyor!.."

"Acaba halkın gözünde bir perde mi var ki; bu hakîkate almadılar?.. Ve bu kadar parlak mehtabı görmüyorlar!.."

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan



Mesnevi sarihi İsmail Ankaravî (k s ) diyor ki:

"Bu yedi mumdan maksad, "yediler" denilen evliyaullah grubudur.

Dekükî, onların cismaniyetlerini görmeden evvel nuraniyet ve ruhaniyetlerini görmüştür.

Çünkü, dünya ile ahiret alemi arasında "alem-ı misal" denilen bir alem vardır.

Dünyada bulunan herşeyin orada bir misali vadır.

O misal, ebediyyette başka bir surette görünür.

Görülen rü'yaların ekserîsi, bu misal alemindendir.

Salih ve sadık kişiler, o aleme rü'ya halinde, ümmetin seçkinleri, yani murşid-i kamiller ise, uyanıkken girebilirler.

Bunlar, hep farklı tecellilerin neticeleridir.

Mevlana (k.s. ), ilahî tecellî ve lütuflara mazhar olanın halini şu şekilde arz eder:

"O kimse, bu hal ile bir nazarda idrak eylediğini, dil ile yıllarca anlatamaz idrak ve şuurun, bir an derununda hissedip duyduğunu, kulak, yıllarca dinlese anlayamaz!"
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan



Ey salik! Sen ruhî derinliklerine yönel! Ve herşeyi kendinde bulmağa azmet!

Sen öyle bir camiu'l-kevnsin (kainatın özü ve özetisin) ki ben, sana layık olan senayı yapmaktan acizim!.."

Allah'ın (c.c) emirlerine ve yasaklarına uygun yaşamaktan başka çare yoktur.

Hayatı, dünya gayesi ile yaşayanların ve nefislerinin arzusuna göre sürüklenenlerin sonu, Ahiret perişanlığıdır.

Bu sebepler müvacehesinde insin ve cinnin peygamberlere ve onların izinden giden varislerine, yani murşid-i kamillere ihtiyacı zarurîdir.

Ancak bu örnek şahsiyetlerle hakîkate erişilebilir. Onlar, Cihan'ın erişilmez fazilet ve hakîkat misalleridir.

Gaye, onların yaşayışlarını örnek alarak, Kur'an ahlakı ile, yani Allah'ın (c.c) ahlakı ile ahlaklanmaktır.

Gariptir ki, insanların bir kısmı, maddî hastalıkları için hekime koşarlar, ücret öderler.

Lakin manevî hastalık demek olan ahlakî hastalıklarını ücretsiz tedavî eden mürşid-i kamillere müracaat etmezler.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan


Mevlana (k.s.), manevî hekimlerin maddî hekimlerden farklılığını şu beyitlerle ifade eder:

"O zahir hekimler, başkadır. Onlar, kalbe nabız yolundan bakarlar.

Mürşid-i kamiller ise, nabız tutmaksızın kalbe bakarlar.

Allah'ın (c.c.) vermiş olduğu firaset ve sır dolayısıyla maddî hekimlerden farklıdırlar.

Zahirî hekimler ancak, maddî gıda ve ecza hekimidirler ki, maddî gıdalar ve eczalarla rüh-i hayvaniyi, yani cesedi tedavî ederler. Ceset ise, zaten kaybolacaktır."

"Manevî hekimler ise, Allah'ın (c.c.) celal ve azamet nüruna ma'kestirler.

Bu sebeple Allah'a (c.c.) gitmeye manî olan yolları ortadan kaldırırlar.

Delilleri, keşf, ilham ve sırr-ı ilahîdir. Tedavî ücreti de istemezler."

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan



Allah Rasülü'nden (s.a.) ibretli bir misal:

Ebü Süfyan, nübüvvetten evvel Peygamberimiz'in (s.a.) dostu idi.

Nübüvvetten sonra ise, düşman kesilerek O'na hicviyyeler yazdı.

Peygamber şairi Hasan b. Sabit (r.a.) ise, bu hicviy-yelere cevap verirdi.

Sonradan Ebû Süfyan, bu yaptıklanna pişman oldu.

Medîne-i Münevvere'ye müteveccihen yola çıktı.

Ebva mevkiinde Allah Rasülü'ne (s.a.) rast geldi.

Hz. Peygamber (s.a.) Ebü Süfyan'ın yüzüne bakmadı.

Ebû Süfyan, çok müteessir oldu.

Ebû Süfyan, Hz. Ali'nin (r.a.) öğrettiği ayet ile özür diledi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan


Merhamet ve şefkat okyanusu Allah Rasûlü (s.a.) de Süre-i Yûsuf'da:

"Yusuf da (kardeşlerine): Bugün size hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur.

Allah sizi bağışlasın, O merhametlilerin en merhametlisidir." ayetini okuyarak, onların eski ayıplarını afvetti.

Bu hal, Cenab-ı Hakk'ın "Settaru'l-uyüb" sıfatının kulundaki en güzel bir tecellîsidir.

Hatta şair Ziya Paşa, bu hadiseyi mısra'lara dökerek:

"Zalimlere bir gün dedirir kudret-ı Mevla;Tallahi lekad aserakellahü aleyna"

(Yusuf 90: Yemîn ederiz ki Allah, seni hakîkaten bizden üstün kılmıştır. Biz doğrusu hataya düşmüşüz.) der.

Hadîs-i şerifte:

"Allah, Adem'i Rahman sureti olarak yarattı." buyurulur.

Yani insan, bütün esmayı ilahiyyenin mazharıdır.

Allah'ın (c..c) bütün fiil ve sıfatlarına ayna olur, yani ma'kestir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan


Hz. Mevlana (k.s.) yaratılış hikmetinin muhtelif olmasını Hz. Musa'nın (a.s.) şu kıssası ile ifade eder:

"Musa (a.s.) dedi ki: Ya Malike'l-mülk! (Ey varlık aleminin maliki!) Neden Kainat'ı ve insanı maddî ve manevî binbir nakış ile tanzîm ve tasvîf ediyor, sonra da hak ile yeksan ediyorsun?"

"Cenab-ı Hakk buyurdu ki: "Ya Musa, muhakkak sen bunları gaflet, heva ve heves sebebiyle değil, bizim tanzîm ve esrarımızın sır ve hikmetini idrak etmek için soruyorsun.

Aksi halde, bunu hoşgörmez, sana gazab eder ve seni incitirdim."

"Ya Musa, sen o hikmete vakıfsın. Ancak, halka bunun sırrını izhar edip kalplerini itmi'nana kavuşturmak için soruyorsun."

"Ya Musa, gül ve diken, topraktan ve sudan yetiştiği gibi, dalalet ve hidayet de kalpten zuhur eder."

"Düşmanlık ve muhabbet, yakınlıktan; hastalık ve sıhhat de aynı gıdadan hasıl olur."

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan


Devamla Cenab-ı Hakk buyurdu ki:

"Ey akıl sahibi olan Musa! Madem sual ettin, gel de cevabını dinle ve hikmete aşina ol!"

"Ey Musa! Toprağa bir tohum ek de, sorduğun sualin esrarına dal!"

"Musa ekin ekti. Ekin kemale erdi. Ve onları biçti. O sırada kulağına hatiften bir ses geldi:

"Ey Musa, niçin önce ekiyor, sonra kemale erince de biçiyorsun?"

"Musa (a.s.) dedi ki:

"Ya Rabbi, ekinde hem tane, hem saman mevcüd olduğu için biçtim.

Çünkü tane, saman ambarına layık değildir.

Saman da, buğday ambarı için zarardır. Bu ikisini karıştırmak hikmet değildir.

Hikmet olan, eleyip ayırmaktır."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan


"Cenab-ı Hakk buyurdu ki:

"Ya Musa, sen bu ilmi kimden öğrendin de onunla bu işleri görüyorsun?"

"Musa (a.s.) dedi ki:

"Ya Rabbi, bana verdiğin bu temîz, esmayı ilahiyyenin tecellîsi değil midir?"

"Senin mahlükatın arasında temiz ruhlar da, karanlık ve çamur ruhlar da vardır."

"Sedef durumunda olan cesedler de birbirinden farklı olup, biri inci, diğeri de boncuk durumundadır."

"Buğday, samandan ayrıldığı gibi, iyi ve kötü huyları da tefrik edip, süflilerin de terbiye ve tezkiyesi vacibtir."

"Bu alem ve insan, hikmet ve esrar hazîneleri gizli kalmasın diye yaratıldı."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Kainat, Kur'an ve İnsan



"Ben gizli bir hazîne idim.

Bilinmeyi arzu ettim de bu yüzden mahlûkatı yarattım." buyurdu.

Bunu işit de, kendi cevherini kaybetmeyi, kendini yaratılış hikmetine, yani kulluğa ve Hakk'a vasıl eyle!"

Kainatta her zerre, Kur'an'da her harf ve insanda her hücre,

hiç bir şeyin abes yaratılmadığını, kendine mahsus bir lisan ile ifade etmekte iken,

ey insan; hala uyanmayacak, yaratılışındaki kemalata göre bir yola girmeyecek misin?..

Mevla cümlemizi, hazîn akıbetlere sürüklenmekten koruyup "naîm" cennetlerine girmeye nail eylesin!.. Amîn...

[url]http://www.osmannuritopbas.com[/URL]
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


Bir zaferin şerefi, ona ulaşmak için katlanılan güçlükler ve bediî heyecanlar neticesindedir.

Adem'in, bilinen zelleyi -yani gayr-i iradi hatayı- irtikab etmesi, onun Cennetten Dünya'ya gönderilmesine sebep olmuştur.

Bu yeni mekânda neslinin çoğalıp bir imtihana tabi tutularak, bir kısmının ancak hak kazanma neticesinde tekrar Cennete döndürülmesi, insanın ahsen-i takvim şerefine nâiliyyeti içindir.

Ancak bu şeref ve değerin artması için Cenâb-ı Hakk insanı "nefs" ile techiz etmişdir.

"Nefs", ulaşılacak neticenin şeref ve değerini arttıran muazzam bir engeldir.

İnsanları, istihkak ile kendi rızasına ve Cennete dönmenin cehdine me'mur eden Cenâb-ı Hakk, onların önüne koyduğu nefis engelini aşmanın imkân ve vasıtalarını da lütfetmiştir.

Bunların başında, "peygamberler" gönderilmesi ve onların beşere hizmetini kıyamete kadar devam ettirecek "evliya" ve "ulema" silsilesinin devamının sağlanması gelir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


Mevlânâ (k.s.), aşağıdaki hikâyesinde "nefsi"in varlık hikmetini temsili bir şekilde şöyle anlatır:

"Ata binmiş bir emir, ağaç altında uyurken ağzına kara bir yılan giren bir kişi gördü."

"Emir, uyuyan adamı feci ve hazin akıbetten kurtarmak için, bütün san'at ve maharetini kullanmağa başladı."

"Adama bir kaç kamçı vurdu. Adam dayak yediği emirden korku ve endişe içinde kaçmağa başladı."

"Emir, adamı bir elma ağacının altında yakaladı. Ağaçtan düşen çürümüş, kokuşmuş elmaları adamın boğazına sokarak ona zorla yedirmeye başladı.

Bir taraftan:

"Ey dertli biçâre, hepsini yiyeceksin! Bu çileye katlanacaksın!" diyordu."

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


"Adamcağız, hayret ve şaşkınlık içinde emire hitaben:

"Ey emir! Ben sana ne yaptım ki?.. Bana kastın ve bu zulmün sebebi ne?"

"Eğer benim hayatımda senin asli bir düşmanlığın varsa, bir kılıç vur da kanımı dök!"

"Seni gördüğüm an, ne uğursuz bir zamanmış!.. Senin yüzünü görmeyenler ne bahtiyar insanlarmış!..

"Cinâyetsiz, günahsız bir insana, bu zulmü, en büyük zâlimler bile yapmaz.."

"Görüyorsun, bu sözleri söylerken bile ağzımdan kan fışkırıyor!..

Rabbim, bu zalimin cezasını sen ver!.." diyerek la'netler yağdırıyordu."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


"Emir ise, "koş!" diye bir taraftan da onu kamçılıyordu."

"Adamcağızın midesi çürük elmalarla dolmuş, kamçılardan, yüzü gözü yara-bere içinde kalmıştı."

"Tâ ki, adamcağızın safrası kabardı. Kusmağa başladı."

"Yediği çürük elmalarla beraber, kara yılan da dışarı fırladı."

"Adamcağız, midesinden çıkan yılanın korkunçluğunu görünce, dehşete kapıldı. O salih emirin önünde yerlere kapandı. Dedi ki:

"Hakikaten sen, Cebrail'in (a.s.) rahmeti gibi gelmişsin! Meğer benim velinimetim imişsin!"

"Seni gördüğüm saat, ne mübarek zamanmış!

Eğer sen olmâsâydın ben çoktan hazin bir şekilde ölmüş gitmiştim. Sen bana hayat bahşettin."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


"Senin yüzünü görene, yahud ansızın senin mahallene gelene ne mutlu!"

"Ey övülmeğe lâyık temiz ruh! Cehaletim ve gafletim, sana ne kadar saçma-sapan sözler söyletti. Onlardan dolayı beni afvet!"

"Emir dedi ki:

"Eğer ben o vakit, senin iç âlemindekilerden bir parça söyleseydim, ödün kopardı. Korku, seni helâk ederdi."

"Kedi önündeki fare gibi mahvolur, kurda karşı kuzu gibi fani olurdun..."

Hz. Peygamber (s.a.) buyurmuştur ki:

"İçinizdeki düşmanı açıklayacak olsam, cesurların ödü patlar; ne bir yolda gidebilir, ne de bir iş becerebilirdi; çaresizlik içinde kıvranırdı.

Ne vücutta ibâdete kuvvet, ne kalbde takât, ne de seyr-i süluka mecal kalırdı.

O halde ben sizi, sükutla, içinizdekini dışınıza vurmadan terbiye ederim."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


Peygamber Efendimiz (s.a.) böyle olduğu gibi, O'nun (s.a.) varisleri bulunan evliyaullah da böyledir.

Onlar da bildikleri her doğruyu muhatabın menfaati icabı söylemez ve susarlar.

Ayrıca muhataplarının kalplerindekini açığa vurmaz, ayıpları setredeler.

Sözden ziyade fiil ve hareketleri ile terbiye ederler.

Ehlullah hazeratı, demir gibi sertleşmiş ve taşlaşmış kalplere de

-maneviyata isti'dadı varsa

- Davut'un (a.s.) demiri yumuşattığı gibi tesir ederler.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


Hikâyede zikri geçen uyuyan insan, insan-ı gâfildir.

Ağzına giren kara yılan, nefs-i emmaredir.

Emir ise, mürşid-i kâmildir.

Onu uykuda iken kamçılayarak döve döve uyandırıp kırda bayırda koşturması, riyazat ve mücahededir.

Yılanın çıkışı da, nefs-i emmareden kurtuluştur.

Mukaddes Tuva vadisinde Allah Teâlâ, Mûsa (a.s.) ile konuşurken ona, sağ elinde bulunan şeyin ne olduğunu sordu. O da:

"O benim âsâmdır. Ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim.

Benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır." (Taha, 18) şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine Allah (c.c.):

"Yere at onu, ey Mûsa!" buyurdu. (Taha,19)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


Müfessirler,. Mûsa'ya (a.s.) âsâsının yere atılması ile ilgili âyetin işari açıklamasında Hz. Mûsa (a.s.)'nın iç dünyasına aid bir irşad sadedinde olduğunu beyan etmişlerdir.

Mûsa (a.s.), izafetleri (fâni alâkaları) zikredince, Allah (c.c.), bunların atılmasını emretti.

Nefs ve nefse bağlantılı olan şeyler, koca bir yılan olarak temessül etti.

Mûsa (a.s.)'ya nefsin hakikati gösterildi.

Korktu, ürktü ve ondan kaçtı. Ona denildi ki:

"Ey Mûsa, işte bu yılan, Allah'dan başka şeylere bağlılık vasfının ta kendisidir.

Bu vasıf şekillenmiş bir sûrette sahibine gösterilince, ondan kaçar."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Nefsin Varlık Hikmeti


Diğer bir işârî mânâda "âsânı at!" diye emrolunması;

Artık sen tevhid sıfatı ile sıfatlanmışsın. Senin bir âsâya dayanman, senin için kendisine dayanacağın, ondan yardım dileyeceğin ve istifade edeceğin bir şey olması, nasıl doğru ve yerinde olabilir?..

Nasıl olur da sen, o âsâ ile şöyle yapıyorum, ondan istifade ediyorum ve onda benim için başka faydalar da var diyorsun?..

Tevhid yolunda ilk adım, sebepleri terkdir.

Her türlü talep ve istekten vazgeç şeklinde izah edilir.

Nitekim Te'vilat-ıNecmiyyede denilmiştir ki:

"Hakk'ın nidasını işiten ve O'nun cemâlinin nûrunu gören kişi, Allah'dan (c.c.) başka dayandığı her şeyi bırakır.

Allah'ın fazl ve kereminden başka bir şeye dayanmaz.

Nefsin arzularundan sıyrılır."
 
Üst