Medresetüzzehranın akreditasyonu, misyonu
[h=2]
TÜRK - KÜRT BİRLİKTELİĞİ ÇEVRESİNDE MEDRESETÜZZEHRA [/h] Çarşamba, 05 Ekim 2011 14:07 Prof. Dr. Gürbüz AKSOY
RİNET -
Konferans
Münazarat Ekseninde Milliyet Fikri ve Demokrasi Konferansı tebliğidir.
Giriş
Dünya’da iki yüz yıldır, Türkiye’de ise yüz yıldır gerek siyaset, kültür, eğitim, ekonomi, bilim, insan ve toplum alanlarında ve gerekse bunların birbirleriyle olan ilişkilerinde büyük değişim, gelişim ve problemler yaşanmakta; hızlı bir dinamizm göze çarpmaktadır. Tüm bu alanlarda yeni teoriler, fikirler ve bunların doğurduğu şaşkınlıklar ve karışıklıklar ortaya çıkmakta; eskiyi savunanlarla yer yer çatışmalar kaçınılmaz olmaktadır.
Ortaya çıkan çok karmaşık, farklı ve çeşitlenmiş problemlerin çözümünde Türkiye’de de artık askeri darbeler değil bilimsel hakikatler ve demokratik ilkeler öne çıkmaktadır.
Çalkantılarla dolu son yüz yılda büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin, insanın mahiyeti ve insanlığın problemlerine karşı Kur’an’a dayalı orijinal ve berrak fikirleri, projeleri ve eserleriyle zamana damgasını vurduğunu görmekteyiz.
Bütün kötülüklerin, şerlerin, fakirlik, nifak ve keşmekeşin kaynağının cehalet olduğunu; bunları düzeltmenin ise ancak bütün hayırların anası olan ilimle mümkün olabileceğini öne süren Bediüzzaman genelde eğitim ve özelde üniversite konusunda önemli projeler geliştirmiştir. Bilhassa bu tebliğin de konusu olan Medresetüzzehra projesi çok dikkat çekicidir.
Bu tebliğde Medresetüzzehra’nın bilhassa Türk-Kürt birlikteliğine dair esasları ele alınacak; günümüze uyarlanmış bir Medresetüzzehra örneği olarak “Uluslararası Zehra Üniversitesi” ile “Günümüzde Yükseköğretim Alanındaki Yeni Yönelişler ve Bediüzzaman’ın Yaklaşımı” konularına değinilecektir.
1. Medresetüzzehra’nın Türk-Kürt Birlikteliği’ne Etkisi
• Menfi ırkçılığı ve bölücülüğü önleme açısından: Bediüzzaman Doğu’nun kurtuluşunu ilme, maarife bağlamış; istikbalde her şeyin akıl, ilim ve fenne döküleceğini eserlerinde sık sık belirtmiştir. Bediüzzaman’a göre ayırımcılığı bertaraf edecek, hürriyeti yaşatacak, terakkiyi, dünya ve ahiret saadetini sağlayacak en önemli unsur ilimdir (1). İlmin paha biçilmez bir değer, güç ve kuvvet olduğunu vurgular (2). Özellikle doğu insanının iradesinin ulema elinde olduğunu; bilim adamlarına ve medreselere önemli sorumluluklar düştüğünü belirtir (3). Medresetüzzehra gibi bilim merkezleri hoşgörü ve kültürlerarası dayanışmanın, kaynaşmanın yoğun şekilde yaşandığı, münakaşa ve münazara suretindeki fikir alışverişleriyle hakikatin ortaya çıktığı, fen ve din alanında ilim üretilen yerlerdir. Medresetüzzehra’nın hürriyet ortamında ilmi düşünceler çoşacak (4); eleştirel bakış açısıyla da muhakeme melekesi gelişecektir (5). Medresetüzzehra, cehaleti ilim yoluyla ortadan kaldıracaktır. Böylece cehaletten kaynaklanan nifak, ayırımcılık ve menfi ırkçılık çözüme kavuşacak, “İslamiyet milliyeti” öne çıkacaktır. Ayrıca “Müminler kardeştir” mealindeki Kur’an’ın bir kanun-u esasisi tam inkişaf edecektir (6 – 8). Bediüzzaman; tarihi, coğrafi ve dini açıdan birliktelik gerekçelerinin bölge halkının cehaletten kurtarılmasıyla yani ilim yoluyla mümkün olabileceğine dikkat çekmekte: ”Yakinen biliyoruz, içtimai hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.” derken tüm bu hususları Medresetüzzehra’nın tesisi ile ilişkilendirmektedir (9).
• Yetişmiş insan gücü açısından: Medresetüzzehra, ülke meselelerine sahip çıkacak yeni nesil elemanlar yetiştirecektir. Bunlar kalp ve zihinleri aydın, fen bilimleriyle dini bilimleri mezc etmiş kişilerdir. Bu tip aydın insanlar sayıca çok az ve ihtiyaca kafi gelmemektedir (10). Bediüzzaman bu mezunların resmi üniversitelerle diploma denkliklerinin sağlanmasını ve sınavlarının da buna uygun olmasını ve iş imkanı verilmesini ister. Bediüzzaman’a göre ehl-i medrese, ehl-i mektep ve ehl-i tekye sınıfları arasındaki fikri ayrılıklar, milletin gelişmesi önündeki en büyük engel olup, bölücü - ayrılıkçı fikirlerin de kaynağını oluşturmaktadır. Asırlardır biri diğerini cahillik ve taassupla, öbürü ötekini dinsizlikle suçlamıştır. Bu konu zamanla halk kesimi ile aydın sayılan tipler arasında da ciddi bir uzaklaşma ve soğukluğa yol açmış; aydın yabancılaşması ya da aydın ihaneti kavramları ortaya çıkmıştır (11). İşte Bediüzzaman’ın medrese projesi ister Türk isterse Kürt olsun, ehl-i medrese, ehl-i mektep ve ehl-i tekyenin barışmalarına da aracılık edecektir.
• Bilim adamlarını istihdam etme açısından: Medresetüzzehra doğu vilayetlerinin ve oradaki bilim adamlarının geleceğini garantiye alacak; maarif ve eğitimi Doğu’ya üniversite kapısıyla sokacak; demokrasi ve hürriyetin güzelliklerini gösterecektir. Bu üniversitede dini ve dünyevi bilimleri bilen hem Kürtlerin hem de Türklerin güvenini kazanmış (yani unsuriyetçi olmayan) Kürt bilim adamları veya ünsiyet sağlamak için mahalli dilleri (Kürtçe) bilen bilim adamları görevlendirilmelidir (12). Türk mekteplerinde öğrenim görmeyen ve bu nedenle Türkçe öğrenememiş bazı Kürt alimler var ki, bunlar İslami bilgileri ve Arapçayı çok iyi öğrenmişlerdir. İşte bu üniversitede bu hocalar görev alırsa kendileri gibi Kürt olan diğer talebelerin dillerine hitap ederek onlara ilim verirler; böylece hem bu Kürt alimlerden istifade edilmiş olur, hem öğrenci Kürtler bunlardan istifade eder, hem de onların hükümete karşı bağlılıkları gelişmiş olur (8). Tüm bu hususlar Türk - Kürt birlikteliği için mümbit zemin oluştururlar.
• Bilimsel bir kuruma aidiyet açısından: Birlikte yaşama konusunda bir bilimsel kuruma aidiyet duygusu yanında o kurumun mezunlarına sahip çıkması günümüzdeki Bologna sürecinin de önemli bir kriteridir. Öyleyse hem Medresetüzzehra kurumu mezunlarına sahip çıkacak, hem de mezunlar Medresetüzzehra’lı olmayı önemseyecek ve böylece birliktelikleri pekişecektir. Bediüzzaman’a göre dahili ihtilaflar büyük enerji kaybına yol açmaktadır. Medrese yoluyla bu kayıp önlenir ve elde edilecek enerji harice karşı hükümetin emrine verilirse Kürt kavminin de adalete müstehak ve medeniyete kabiliyetli oldukları görülmüş olur (11). Bediüzzaman ayrıca Türklerin aklı ile Kürtlerin kuvvetinin bir araya gelmesinin önemini eserlerinde vurgular. Devlet idaresinde Türklerin önemli tecrübeleri olmuştur. Akıllarıyla yapmış oldukları kanun çıkarma, tedbir alma, idari kararlar alma gibi hususlarda Kürtlerin aleyhine birşey olmadığı müddetçe Kürtler de kuvvetleriyle onlara uygulamada destek olurlar (13).
• Öğretim dili açısından: Bediüzzaman’ın dil konusunda Medresetüzzehra için getirdiği çözüm şu şekilde formüle edilmiştir: Kendi ifadesi ile, “lisan-ı Arabi vacib, Kürdi caiz, Türkiyi lazım kılmak.” Böylece bin yıllık medeniyet mirasımızın, materyalizm ve ırkçılığın bir hülasası olan ve sosyal problemlerimizi derinleştiren ”ulus devlet kurma hülyası”na heba edilmesi önlenmiş olacaktır (11). Bediüzzaman, “Kürtler neye muhtaçtır?” isimli makalesinde; ”Lisana aşina olmayan Kürt çocukları yeni açılan mekteplerden istifade edemiyorlar. Bu ise; vahşeti, keşmekeşi...dolayısıyla Garbın uğursuzluğunu - bölücü fikirlerini davet ediyor.” demektedir. Bediüzzaman bilgi ve marifetin, birlik ve muhabbete sebep olacağını çok defa dile getirmiş, medrese projesinin temel sebeplerinden biri olarak göstermiştir (11).
• Müfredat açısından: Bediüzzaman “ekser enbiya Şarkta, ekser hükema Garpta gelmesi gösteryor ki, Şarkın terakkiyatı din ile kaimdir. Başka vilayetlerde sırf fünun-u cedide okuttursanız da, Şarkta her halde milet, vatan maslahatı namına, ulum-u diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türke hakiki kardeşliği hissedemeyecek...” demektedir (14). Aslında burada dikkat edilmesi gereken durum yeni fenlerle din ilimlerinin mezc ve derc edilmesinden ne anlaşıldığıdır. Bediüzzaman’ın teklifi, fen ve din ilimlerinin aynı okulda okutulmasından daha ileride olup; bu teklifte ilimleri, eşyada cari olan Sünnetullah ya da Esmanın tecellisi sayan bir yaratılış tezi ile yoğurup yeniden yazmak ya da anlatmak amaçlanmıştır (11).
2. Bir Medresetüzzehra örneği olarak “Uluslararası Zehra Üniversitesi” (15)
Cumhuriyet öncesi ve sonrasında uygulanan eğitim modelleri başarısız olmuştur. Bu modellerin ortak yanı, din ile fen ilimlerini kaynaştırmaktan uzak oluşlarıdır. Din ve fen ilimlerinin kaynaştırıldığı bir model olarak Risale-i Nur’un sunduğu eğitim modeli, üniversite boyutunda “Medresetüzzehra” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vizyonu: Aklın vicdanla desteklendiği bir eğitimle uluslar arası normlar oluşturan bir üniversite olmaktır.
Misyonu: Bilim ve eğitimde uluslar arası ortak normlara sahip, inanç farklılıklarına saygılı, kendi ülkesinin gerçeklerine duyarlı bireylerle, insanlığın mutluluğuna hizmet etmektir.
Temel Değerler:
• Toplumsal cehaleti ortadan kaldırıp bilinçli dünya vatandaşı yetiştirmek
• Yerel kültürel değerlerle evrensel ortak değerleri buluşturmak
• Pozitif düşünen ve dünyayla iletişime açık bireyler yetiştirmek
• Eğitimde kurumsallığa önem vermek
Amaçları:
• Eğitimi yaygınlaştırmak
• Bilimsel özgürlük ortamı oluşturmak
• Fen ve din ilimlerini eğitim ve öğretim düzeyinde kaynaştırarak birlikte okutmak
• Dinler arasında diyalogu geliştirmek
• İslam ülkeleri arasındaki kaynaşmayı arttırmak
• Bu üniversitenin vizyonuna uygun nitelikli insan gücü yetiştirmek
• Uluslar arası nitelikte bilimsel yayınlar yapmak
• Ulusal ve uluslar arası AR-GE çalışmaları yapmak
• Yerel insan kaynaklarından faydalanmak
• Uluslar arası diploma geçerliliğini sağlamak
• Branşlaşmaya önem vermek
Yapılanma:
Adı: “Uluslar Arası Zehra Üniversitesi”
Kurulacak üniversiteye, pozitif çağrışım yaptıran, uluslar arası kabul görecek ve üniversitenin vizyonuna uygun bir ismin konması amaçlanmıştır.
Eğitim Dili: Bilim dilleri, resmi diller ve yerel dillerdir.
Günümüzde gelişmiş ülkelerde eğitim ve öğretimde en az üç dilin öğretilmesi esas alınmaktadır. Bediüzzaman’ın önerdiği üç dilden Arapça, o günün dini ve bilim dili, Türkçe resmi dil, Kürtçe ise yerel dil olarak zikredilmiştir. Günümüz şartlarını da dikkate alarak temel dini dil olan Arapça’nın muhafaza edilmesini, yaygın bilim dili olarak kullanılan İngilizce’nin gerekliliğini, resmi ve yerel dillerin de kullanılmasını öngörmekteyiz.
Finansman: Her türlü bağış girdisi ile proje ve işletme gelirleri.
İnsan Kaynakları: Kendi alanlarında yetkin akademisyenler ile yerel uzmanlar. 3. Günümüzde Yükseköğretimdeki Yeni Yönelişler ve Bediüzzaman’ın Yaklaşımı
Kalite güvencesi ve Akreditasyon (Akredite olmak, referans gösterilmek, saygınlığın artması), Vizyon ve Misyon: Günümüzde kalite kültürü gelişmektedir. Üniversiteler de stratejik planlar yaparak kalite güvencesi sağlarlar. Stratejik plan ile vizyon, misyon, temel ilke ve politikalar belirlenir; yol haritası çizilir ve kalite yönetimi ile yol alınır; aldıkları yol verilerle değerlendirilerek ne kadar güvence sağlandığı ölçülür. Yetkili bir kuruluş tarafından gerekli şartları sağlayıp sağlamadığı ve standartlara uygunluğu değerlendirilerek o konuda yetkin kılınır yani akredite edilir. Risale-i Nur’a bu açıdan baktığımızda, Bediüzzaman’ın ”Ulum-u diniye vazifesiyle tavzif edildiğini” görüyoruz (16). Mehazı kutsidir. Ne Şarkın ulumundan ne Garbın fünunundan alınmış bir nur değildir. O doğrudan doğruya Kur’an’dan alınmıştır. Bediüzzaman,”Yüksek bir yere çıkıp bağırarak derim ki, Risale-i Nur güzeldir, hakikattir, Kur’an’ın malıdır”. Yine “Resul-i Ekrem’in talimiyle ve Kur’an’ın dersiyle anladım ve bildim ki…” şeklindeki sözleriyle bir yerde akredite edildiğini, eserlerin referans gösterilir kalitede olduğunu ve konusunda yetkin kılındığını bildirmektedir. Öyleyse Bediüzzaman bir üniversite projesi tasarlama hakkına sahiptir. Ayrıca Risale-i Nur müellifi büyük bir stratejist olarak istikbale dönük tarzlar, esaslar benimsemiştir. Örneğin insanlığın akıl ve bilginin hakim olduğu bilgi çağına ulaşarak, eski zaman insanlarına ait olan his, garaz, düşmanlık, tarafgirlik, taassup, tahakküm ve kuvvet kullanmayı bırakacağını (lokal bazı uygulamalar hariç, ki bunlar da eskinin yadigarıdır) ve bunların yerini akıl, fikir, hak, hukuk, ekip çalışması, iş bölümü ve meşveret gibi hususların alacağını önceden görerek, büyük bir strateji uzmanlığı sergilemiştir. Dünyanın gelecekteki beklentilerini çok iyi okumuştur. Medresetüzzehra’nın vizyonu ve misyonu açısından orijinal olduğu, başka üniversiteler benzemediği ve büyük bir boşluğu doldurduğu görülmektedir. Risale-i Nur’un hedefinde “İnsaniyet-i Kübra olan İslamiyet” vardır. Bu hedefin süreçleri ise Avrupa Birliği→Küçük İnsaniyet (İnsaniyeti suğra, Medeniyetin iyilikleri) → İnsaniyeti Kübra (İslamiyet) şeklinde formüle edilebilir.
Girişimci Üniversite modeli:
Amerika modeli üniversitelerde, üniversiteler kamu kaynakları ve müteşebbis bir yaklaşım sonucu kendi ürettiği kaynaklar ile kendi gider bütçesini kendileri yapabilmekte, böylece idari ve mali özerklik daha fazla olmaktadır. Bediüzzaman’ın Medresetüzzehra modelinde de benzer bir yaklaşım görüyoruz. Ör. Bu kurumun gelirlerinin zekatlar, vakıf gelirleri, sonradan geri ödenmek üzere devlet yardımı (kamu desteği), toplumun yardımı, hamiyet ve gayret, üniversitenin ürettiği projeler ve kurduğu müesseselerle (Örneğin, Döner sermaye) karşılanabileceği (Mali Özerklik) belirtilir.
Dünyanın bilgi ekonomisine dayalı küresel ekonomik yapısı şunları zorluyor:
Daha fazla ve daha geniş bir yaş grubuna öğretim götürmek, yani eğitimi yaygınlaştırma: Bediüzzaman’ın bilfiil üniversite projesi hazırlaması, çocuklara, gençlere, ihtiyarlara, kadınlara, ilim adamlarına, avama, mahpuslara velhasıl tüm insanlık katmanlarına yönelik eserler yazması, tüm bunların gönüllü yaygın eğitim şeklinde günümüzde de devam ediyor olması, dünyanın bu pozitif beklentisine bir cevap niteliğindedir.
Toplumla daha güçlü köprüler kurarak bölgesel ve ulusal kalkınmaya daha güçlü katılım: Bediüzzaman yerel insan kaynaklarından öğretim elemanı olarak faydalanmayı, kurulacak eğitim kurumuna toplumun sempatisini sağlayacak bir isim vermeyi savunur. Toplumsal cehaleti ortadan kaldırarak bilinçli dünya insanı yetiştirmeyi amaçlar. STK faaliyetlerine katılır. Bilgiyi toplumun ayağına ulaştırmayı, ilim ve irfan hizmetlerinin çevreden merkeze doğru olması gerektiğini (yani üniversite gibi kurumlar halka faydalı ve onun içinde olmalıdır) vurgular. Üniversitenin bulunduğu yörenin insanlarıyla istişare edilmesini, onların eğitilmesini, hürriyet ve demokrasinin nimetlerinden faydalandırılmasını, doğru İslamiyet’in ortaya konmasını önerir.
Yüksek öğretim ağı oluşturmak:
AB ülkeleri bugün Bologna deklarasyonuyla Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı (17) oluşturmak için ter dökerlerken, Bediüzzaman kendi projesinin o zamanlar öğretim üyesi ve öğrenci hareketliliğine; İslam Ülkeleri Yüksek Öğrenim ağı kurmaya yol açabileceğine işaret etmektedir. Medresetüzzehra’nın bir şubesi Van’da,bir şubesi Diyarbakır’da ve Bitlis’te düşünmesi coğrafik durumu dikkate aldığını, Arap ve çevre ülkelerle bağlantıyı düşündüğünü gösterir. Yine Medresetüzzehra denmesi velud, doğurgan ve çoğalır niteliğine işarettir.
Ya
bancı dile önem vermek:
“Arapça vacip, Türkçe lazım ve Kürtçe caizdir” diyerek bilim dili, resmi dil ve yerel dillerin kullanılmasının önemini vurgular. Böylece dil ve ifade hürriyeti de sağlanmış olur. 1911’lerdeki bu yaklaşımın ne kadar yerinde, vizyoner ve kucaklayıcı olduğu günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır.
Yönetim tarzı, Yönetişim:
Günümüzde bu konuda daha verimli modeller aranmakta ve çalışmalar devam etmektedir. Bediüzzaman tüm yönetimlerde 3 M yöntemini önerir. Meşrutiyet, Meşveret (ortak akıl) ve Meşruiyet (hak ve hukuk kaynaklı).
Branşlaşma, desantralizasyon (ademi merkeziyet) ve otonomisi yüksek birimler:
Bu konularda da, örneğin, öğrencilerin kabiliyet ve isteklerine göre alan tercihi yapmalarının önemine, ihtisasa ve uzmanlaşmaya vurgu yapar. Aksi halde bir adamın kabiliyetli olduğu şeyi terk ederek ehil olmadığı şeye girişmesinin yaratılış kanununa itaatsizlik anlamına geleceğini belirtir (18). İş bölümü yapılarak ihtisas şubeleri kurulmasını, bunların birbirinden kopuk olmamasını ve ortak dersler konularak aralarında geçiş imkanı sağlanmasını, ancak her şubenin kendi elemanını yetiştirmesi gerektiğini vurgular. Bu projesinde, üniversitenin merkezinde geçici olarak öğretmen okulu (yani eğitim fakültesi) yer almalı; böylece intizam, tefeyyüz ve fazilet - diyanet etkileşimi sağlanmalıdır. Bir bölümü medrese (yani günümüzdeki sosyal ve insani bilimler okulu); bir bölümü mektep (yani günümüz anlamıyla fen ve sağlık bilimleri fakülteleri) ve bir köşesi de zaviye (yine günümüze uyarlarsak pedagojik rehberlik ve danışmanlık) olmalı ve ortasında ise tamamının toplandığı bir salon bulunmalıdır.
Öğretim kalitesini artırma:
Bilimlerin ve fenlerin özü ve hülasası öğretilmelidir. Yani gereksiz teorik bilgilerden kaçınılmalıdır. Öyle ki, Bologna sürecinde günümüz çağdaş eğilimi de bu yöndedir. Pratik dersler önem kazanmaktadır (19).
Salahat ve Maharet:
İş yaptırırken maharet sahibi olmayı salahate tercih etmesi, salahat yerine liyakat esaslı bir üniversite kadrosu oluşturma fikrini vermektedir. Alan din ise salahat, iş ise maharet öne çıkmaktadır. Fena ve fani adamların güzel sözü olabileceğini, ayyaş birinin sarhoş olmadığı zaman iyi bir saat tamircisi olabileceğini söyler.
Üniversite toplum ilişkilerindeki etik standartlar:
Bu değerler günübirlik piyasa değerleri tarafından aşındırılmamalıdır. Bediüzzaman üniversiteye dışarıdan yapılan müdahalelere karşıdır. Bir üniversitede değerler hiyerarşisi lazımdır. Üniversiteler kendi geleneklerini oluşturabilmelidir.
1500 yıllık Üniversite tarihi:
Bugün insanlık alemi “Üniversite kurumunun kültürel niteliklerini” insanlığın koruması gereken kültürel miraslarından birisi olarak kabul etmektedir (20). Bu fikir AB Konseyince de kabul edilmiştir. İnsanlığın bozulması eğitimle olmuş, düzelmesi de eğitimle olacaktır. Bediüzzaman bu bilinçle yüz yıl öncesinden Üniversite kurmak peşinde gitmiş; maarif yoluyla kitaplar, eserler yazmış; yeni ve orijinal bir ekol oluşturmuştur.
Evrensel iddialar taşıma:
Yine çağımızdaki eğilime uygun olarak daha yüz yıl öncesinden akademisyenliğin evrenselliğine inanırdı. Bediüzzaman, ”Hatta düşman bir hükümetin profesörü bu memlekete gelse, ehl-i maarif, onun ilim ve marifetine hürmeten onu ziyaret ederler ve ona hürmet ederler” demiştir. “İlim Çin’de de olsa arayın” hadisini de zikretmek gerekir.
Diploma geçerliliği:
Bu konuya da değindiğini görüyoruz. Medresetüzzehra mezunlarına denklik verilerek resmi üniversitelerle aynı haklara sahip olmalarını ister. Öğrencilerin diğer resmi öğrenciler gibi aynı sınava tabi tutulmaları görüşündedir.
Ders geçme sistemi:
Eğitim sisteminde korku değil, ideal ve şefkat esas olmalıdır.Ayrıca üniversitenin yaşa değil bilgiye bakması gerektiği belirtilir.O halde bu sistemde başarılı öğrencilerin üstten ders alarak daha erkenden diploma almalarının sağlanabileceği (kredi sistemi) mümkündür.
Sonuç:
Bediüzzaman’ın, yaşamının 55 yılını feda ettiği ve uygulamasını bir anlamda Risale-i Nur öğretisiyle gerçekleştirdiği “Medresetüzzehra” projesine, her zamandakinden daha çok ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz.
Dünyanın terörle başa çıkmak için önlemler düşündüğü, medeniyetlerin barışmak için yollar aradığı globalleşme çağında “Medresetüzzehra Felsefesi”nin önemi daha da artmıştır. Öte yandan İslam ülkelerinde yaygın olan fakirlik, cahillik ve ayrılıkların ortak çözümünün de yine ilim yoluyla olacağını düşünmekteyiz.
Bu projenin hayata geçirilmesi, özellikle ülkemizde bin yıldır birlikte yaşayan Kürt ve Türklerin tekrar tanışmalarına, birlikteliklerine, ayrıca İslam ülkelerindeki söz konusu sorunların ortadan kalkmasına; dünya barışına, küresel eğitime ve temel insani değerlere katkıda bulunacaktır.
Kaynaklar:
1. Canan İbrahim, İslam Aleminin Ana Meselelerine Bediüzzaman’dan Çözümler, Yeni Asya Yayınları, 1993, s. 52.
2. Ergin, Murat, Nurculuk Gerçeği, Yeni Asya Neşriyat, 2001, s.136.
3. Nursi, Bediüzzaman Said, Divan-ı Harb-i Örfi, Yeni Asya Neşriyat, 1995, s. 36.
4. Canan İbrahim, İslam Aleminin Ana Meselelerine Bediüzzaman’dan Çözümler, Yeni Asya Yayınları, 1993, s. 39.
5. Çengel,Yunus,
Risale-i Nur Açısından Etkin Eğitim ve Zihnî Gelişim İçin Gerekli Zemin: Hürriyet Ortamı, Muhakeme Kültürü ve Zamanın Değerleri, 2009, s.1-7.
6. Ergin,Murat, Nurculuk Gerçeği, Yeni Asya Neşriyat. 2001. s.133;
7. Nursi, Bediüzzaman Said, Emirdağ Lahikası,İstanbul,1959,s.2, 195 – 196.
8. Armağan, Servet, Kardeşlik Projesi, Nesil Yayıncılık, 2010, s. 87.
9. Nursi, Bediüzzaman Said, Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, 1996, s. 126.
10. Nursi, Bediüzzaman Said, Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, 1996, s.39-40.
11. Balcı, Ramazan,
Bediüzzaman, 2009, s. 1-11.
12. Menek, Abdülkadir, Kürt Meselesi ve Said Nursi, Nesil Yayıncılık, 2011, s. 62.
13. Armağan, Servet, Kardeşlik Projesi, Nesil Yayıncılık, 2010, s.136.
14. Armağan, Servet, Kardeşlik Projesi, Nesil Yayıncılık, 2010, s. 103.
15. 3.Arama Konferansı, Risale-i Nur’da Modelleme, Risale-i Nur Enstitüsü, Yeni Asya A.Ş. 2007, s. 178.
16. Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.74.
17. Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma,Yükseköğretim Kurulu, 2010, s.2.
18. Nursi, Bediüzzaman Said, Muhakemat, Sözler Yayınevi, 1977, s.46.
19. Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma,Yükseköğretim Kurulu, 2010, s.43.
20. Türkiye’inYükseköğretimStratejisi.
http://eua.cu.edu.tr/files/turkiyeninyuksekogretimstratejisi.pdf.
Medresetüzzehranın akreditasyonu, misyonu
07 Ekim 2011 / 14:01
Münazarat Ekseninde Milliyet Fikri ve Demokrasi Konferansının tebliğleri yayınlanma başlandı
Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi'nin hayata geçirmek için büyük uğraşılar verdiği Medresetüzzehra’nın Türk-Kürt birlikteliğine dair esaslarını tebliğinde açıklayan Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, günümüze uyarlanmış bir örneğinin “Uluslararası Zehra Üniversitesi” olacağına dikkat çekti.
“Uluslararası Zehra Üniversitesi”nin vizyonu, misyonu ve temel değerlerini de belirleyen Aksoy, tebliğinde "Kalite güvencesi ve Akreditasyon" başlığına da yer verdi. Aksoy, "Günümüzde kalite kültürü gelişmektedir. Üniversiteler de stratejik planlar yaparak kalite güvencesi sağlarlar. Stratejik plan ile vizyon, misyon, temel ilke ve politikalar belirlenir; yol haritası çizilir ve kalite yönetimi ile yol alınır; aldıkları yol verilerle değerlendirilerek ne kadar güvence sağlandığı ölçülür. Yetkili bir kuruluş tarafından gerekli şartları sağlayıp sağlamadığı ve standartlara uygunluğu değerlendirilerek o konuda yetkin kılınır yani akredite edilir. Risale-i Nur’a bu açıdan baktığımızda, Bediüzzaman’ın ”Ulum-u diniye vazifesiyle tavzif edildiğini” görüyoruz. Mehazı kutsidir. Ne Şarkın ulumundan ne Garbın fünunundan alınmış bir nur değildir. O doğrudan doğruya Kur’an’dan alınmıştır. Bediüzzaman,”Yüksek bir yere çıkıp bağırarak derim ki, Risale-i Nur güzeldir, hakikattir, Kur’an’ın malıdır”. Yine “Resul-i Ekrem’in talimiyle ve Kur’an’ın dersiyle anladım ve bildim ki…” şeklindeki sözleriyle bir yerde akredite edildiğini, eserlerin referans gösterilir kalitede olduğunu ve konusunda yetkin kılındığını bildirmektedir" dedi.
"Türk-Kürt Birlikteliği Çevresinde Medresetüzzehra" tebliğinin tamamı için TIKLAYINIZ