Hâce Musa Topbaş (Sâdık Dânâ) Efendiden İnciler

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ÖLÜMSÜZ REÇETELER (DEVAMI)

* Mânevî yoldan istifâde etmek için az yemelidir. Az yiyen az uyur, az konuşur. Az konuşanın hatası az olur. Akşamları az yemek, teheccüde iştiyakla kalkılmasına vesile olur.

* Güzel ahlâk, yumuşak başlılık, öfkeyi yenmek, hizmetli olmak bu yolun önemli düsturlarıdır.

* İnsan gününü uyku ile doldurmamalıdır. Haddinden fazla uyuyan gün boyu gevşer, üzerine tembellik çöker ve esner durur. Az uyuyan ise zinde kalır, günü bereketli geçer.

* Müslüman, dâima helâli aramalı, ihtiyatla davranmalı ve şüpheli şeylerden uzak durmalıdır.

* Eğer varsa, kaza namazlarına dikkat ve itinayla muntazam olarak devam edilmelidir. Eğer kazalarını tamamladıktan sonra fazladan olarak kaza kılmaya devam edilirse, “nurun ala nur” (nûr üstüne nûr) olur.

* Misafir ağırlamada sınır yoktur. Biri bir kahve verir, ecrini alır. Kimi de imkânı nisbetinde sofralar açar, Allah'tan karşılığını alır. Konya'da Mevlânâ Hazretlerini ziyaret eden fâsık bir kişi dahî niyetine göre bu ziyâretten mânen nasiplenir.

* Üç sınıf insan vardır:
Birincisi, Mevlâ'yı seven ve Mevlâ'nın da kendisini sevdiği,
İkincisi, kötülüğü gürünce kayan, iyiliği görüce düzelen,
Üçüncüsü de katılaşmış olan kalbler!... Rabbim muhâfaza buyursun.

* Boş konuşmayı, laf üretmeyi bırakın!.. İnsanları hayatınızla, yaşantınızla ve hâlinizle irşad edin. * En büyük cevher, zikirdir. Her şey güzel ahlâkta bitiyor. Ahlâk güzelleşirse muâmelât da zevk hâline gelir.
musa topbaş

 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


NASİHATLERİNDEN BİR DEMET

Mevlâmızın rızası yolunda, seher vakitlerini namaz, zikir ve duâlarla zînetlendirelim. Başta âile efrâdımızın ve aile büyüklerimizin hizmetinde bulunalım.

Dünyacılarla, yâni gaflete dalanlarla ülfeti azaltıp, salihlerle oturup kalkalım. Diğer akrabalarımız ile muhtaçların hizmetinde olup, gerek lisânen gerek maddeten

yardımda bulunalım. En önemlisi haram ve helâle titizlik gösterelim. Ayrıca çarşı-pazar işlerinde de dikkatli davranalım ki, kulluktan fire vermiş olmayalım.

müminin gönül âlemi ve kemâli, davranışlarında sergilenir. Bu güzelliklerin en başta gelenlerinden birkaçı şöyledir:

Dâimî olarak alçak gönüllü olması, zamanlarının ve nefeslerinin kıymetini bilip israf etmemesi, Allâh'ın kullarını sevip onlarla çekişmemesi, muhatablarına dinî seviyesine göre muâmele etmesi, kabahat örtücü olması, haram ve helâle dikkat etmesi ve herkesin küçük gördüğü masiyetleri dahi büyük görmesidir. Zîrâ günahını küçük gören -hâşâ- Cenâb-ı Hakk'ın emrini küçük görmüş olur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.



Bütün hatâlar, nisyanlar, bocalamalar; zikirden gâfil olduğumuz, yâni Rabbimizi unuttuğumuz anlarda husûle gelir. Zikrin mânevî hâlini devam ettirenlerde dünyâ kederi, üzüntüsü, hattâ lüzûmundan fazla dünyevî neş'e dahî bulunmaz. Dâimî

huzur, sehâvet ve mahlukata şefkatli olmak, o boşluğun yerini doldurur. Yani sevgi, daimâ sevgi... Allâh Teâlâ Hazretleri, kendisini seven kulunu muhabbet deryasına daldırır. Artık o kimse Cenâb-ı Hakk'ın...sevdirdiği nispette sevilmeye lâyık olanları sever.


Bir insan mensub olduğu cemiyete, rıza-yı ilâhî için güzelce hizmet etmeyi pek kıymetli bir vazife bilmelidir. Bir cemiyetin hayatına, intizamına, refahına hizmet eden kimse, o cemiyet arasında pek kıymetli bir varlık sahibi demektir. Binaenaleyh onun ecir ve mükâfâtı da o nisbette büyüktür.

Hadis-i şerifte:
"Bir kavme hizmet eden kimse, (ecir ve mükâfâta nâiliyet itibâriyle) onların en büyüğüdür" (Deylemî, Müsned, II, 324) buyurulmaktadır.

Birçok kimseler, ibâdet ve taata çokça yöneldikleri hâlde, Cenâb-ı Hakk'ın sıfatı olan "settâru'l-uyûb", yâni ayıpları örtücülük ve kusurları affedicilik hasletine lâkayd kalıyorlar. Bu sebeple de tam istenildiği gibi terakkî edemiyorlar. Halbuki bağışlamak ve kusur örtmek, güzel ahlâkın en ehemmiyetlilerinden biridir. Allâh Teâlâ biz kullarının sayısız kusur ve hatalarını örtüp affettiği gibi, biz de affedici olmalıyız. Zirâ Allâh sevgisine sâhip olanlar, affetmeyi bilirler. Affedelim ki inşâallâh affolunuruz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.



ZİKRULLAH

Allah teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:
"-Beni zikrediniz, anınız ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve küfre sapmayın." (Bakara: 152)

"-Allah'ı çok zikret, ve gece gündüz onu tesbih et." (Âl-i İmran: 41)
"-Allah'ı nefsinde, içinde huşu' ve korku ile an, gece gündüz açık gizli onu zikret, sakın gafillerden olma." (A'raf: 205)

"-İman edenlerin kalbleri ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur. Kalbler ancak Cenâb-ı Hakkı anmakla mutmain olurlar." (Ra'd: 28)
"-Onlar ayakta iken, otururlarken ve yanları üstüne yatarken Allah'ı zikrederler." (Al-i imran: 191)

Kudsî hadis-i şerifler:
-Ey Âdem oğlu beni dille zikret ki, ben de seni rızamla zikredeyim.
-Beni kalbinle zikret ki ben de likamla seni zikredeyim. Kendini alçaltarak, küçülterek beni an ki ben de seni yükselterek anayım.


Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur:

-Allah'ı zikretmeyi seveni, Allah da sever.
-Allah'ı zikredenin kalbinden şeytan kaçar, etmiyeninkine girer.
-Lâilâhe illallah diyenin kalbinden perde kalkar.

Allahü teâlâ buyurur - kudsi hadis-:

Kim benim zikrimle meşgul olur ve bu meşguliyet yüzünden benden bir şey istemeğe vakit bulamazsa, ben ona isteyenlere verdiğimden daha fazîletlisini veririm.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ZİKRULLAH (devamı )

Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur: (Ebu'd-Derdâ r. anh'den)

-Ey ümmet ve ashâbım! Size amellerinizin hayırlısını, Allah yolunda amellerinizin en temizini, derecelerinizin en yükseğini, altın ve gümüş sadaka vermekden ve düşmanlarınızla karşılaşıb sizin onların, onların da sizin boyunlarınızı vurmalarından (cihaddan) daha hayırlı olanı haber vereyim mi?

Sahabe sordu:
-Nedir o ey Allah'ın Rasûlü?

Rasûl-i Ekrem Efendimiz buyurdu:
-Devamlı Allah'ı zikretmek.

Bir gün Ebu Hüreyre -radıyallahu anh- çarşıya girer:
-Sizi burada görüyorum, halbuki Rasûlullah'ın mirası mescidde taksim ediliyor, der.

Bunun üzerine halk çarşıda işini bırakarak hemen mescide koşar. Fakat ortada bir şey göremeyince, Ebu Hüreyre'ye:

-Biz mescidde taksim edilen bir şey göremedik, derler. Ebu Hüreyre -radıyallahu anh- onlara:

-Ne gördünüz? diye sorar. Onlar da:

-Allah'ı zikreden bir topluluk gördük, derler. Bunun üzerine Ebu Hüreyre -radıyallahu anh-:

-İşte Rasûlullah'ın mirası budur, buyurur.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
ZİKRULLAH (devamı )

Ebu Hüreyre -radıyallahu anh- buyurur:
-Yer halkı, gökde yıldızları parlak olarak gördükleri gibi, gök halkı da yeryüzünde zikrullah olan evleri böyle parlak olarak görürler.

Davûd -aleyhisselâm- münacaatında:
-İlâhî! seni hatırlayıb zikredenlerin meclisinden geçib, gafillerin meclisine gitmekde olduğumu gördüğün vakit, oraya gitmeden ayaklarımı kır.
Zira senin böyle yapman, bana bir lütufdur.

Allah Teâlâ buyurur:
"-Rabbini gönlünden, korkarak, içinden hafif bir sesle sabah akşam an (zikret), gafillerden olma." (A'raf: 205)

Sallallahu aleyhi ve sellem buyurur:
-Gafiller arasında zikreden, kaçanlar arasında kahramanca harbeden gibidir.

Bir din büyüğü Hoca Ali Râmiteni -kuddise sirruh-'a soruyor:
- "Allah'ı çok çok zikrediniz!" emrinin belirtildiği zikir, lisan zikri midir? Gönül zikri mi?

Buyuruyorlar:
- Başda olan dil, sonda olan gönül zikridir. Başda olan tekellüf ve zahmetle canından serfeder; fakat sonda olan, zikir gönlüne işlediği için bütün uzuvları ve zerreleriyle denizin hakikatına ve çok zikretmek sırrına erişmişdir. Böylesinin bir günlük kârı, başkalarının bir yıllık kazancına eşittir.

Mevlâna Sadeddin Kaşgarî -kuddise sirruh- buyurur:
-Allah ile meşgul olmak âlemde herşeyden kolaydır. Zira insanlar, mevcudlar arasında bir şey bulmak istediler mi? Evvela onu isterler, sonra da bulurlar. Allah'ı ise evvelâ bulurlar, sonra isterler. Eğer bulmasalardı nasıl isteyebilirlerdi?

Ebü'l-Mevâhib -kuddise sirruh- buyurur:
-Bazı zatlar, zikir üzerinde, ihtilâfa düşdüler, bunun üzerine ki acaba hangisi daha faziletlidir? Açıkdan yapılan zikir mi yoksa gizli yapılan zikir mi? Bu hususda benim fikrim sorulursa şöyle derim:

-Henüz bu yola ilk giren, kasvete mağlub olan için, cehren yani açıkdan yapılan zikir daha faziletlidir. Ama cem haline geçmiş; beraberlik âlemine varmış olan için, gizli, sessiz zikir daha faidelidir.
devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
-


ZİKRULLAH

Kadı Iyaz -rahimehullah- buyurdu:

-Zikir iki kısımdır, bir zikr-i kalbî, diğeri de zikr-i lisanîdir. Zikr-i kalbî de iki kısımdır.

Birisi zikirlerin en yükseği ve alâsıdır ki, Allah zü'l-celâl hazretlerinin azamet ve celâlini, ceberut ve melekût âyâtını tefekkürdür.

Kıyamet günü olub da, Cenâb-ı Hak mahlûkatını hesaba çektiği vakitde hafaza melekleri, kulun hasenât ve seyyiat defterlerini getirirler. Cenâb-ı Hak buyurur ki;

-Kulumun amâlinden bir amel kaldı mı? Melekler de:

-Ya Rabb! Biz bir şey bırakmadık. Bildiğimiz şeyleri saydık ve yazdık.

O vakit Cenâb-ı Hak ve tekaddes hazretleri buyurur ki:
-Benim yanımda kulumun bir hasenesi vardır. Ben o hasene ile o kuluma mükâfat veririm. O da o kulumun hafî olarak zikridir ki meleklerimin işitmediği bir zikirdir.

musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
-



Ölümü Hatırlamanın Kalbe Tesiri

Ölüm büyük bir işdir, büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu bilmezler, hatırlasalar da kalblerine fazla tesir etmez. Çünkü kalbleri dünya meşgalesi ile öyle dolmuşdur ki,

kalblerinde bir şeye yer kalmamışdır. Bunun için de zikir ve tesbihden zevk almazlar. Bunun çaresi, yalnız bir yere çekilmek, hiç değilse kalbini bir saat kadar dünya meşgalelerinden uzak tutmakdır.

Nitekim ıssız sahralarda dolaşan bir kimse, başkalarından kendisine bir yardım geleceğini düşünmez. Başının çaresine bakar. Önceden tedbir alır. İşte yalnız bir yerde oturup kendi kendine demelidir ki:

Ölüm yaklaşdı. Belki bu gün gelir. Eğer sana bilmediğin karanlık bir dehlize gir deseler içinde kuyu var mı? yoksa köpeğe rastlar mıyım veya ne var ne yok? bilmiyorum deyip dizlerinin bağı çözülür. Ölümden sonraki işin, mezardaki korkulu halinin bundan aşağı olmadığı gün gibi meydandadır.

Bunu düşünmemek ne biçim cesarettir? Bunun en güzel çaresi ölen arkadaşlarına bakmak, onları düşünmekdir. Onları hatırlayıp dünyada her birinin mevkiini,

işlerini, sıkıntılarını, neş’elerini, dünyada neye kavuşduklarını, ölümü nasıl unuttuklarını ve beklemedikleri bir zamanda ellerinde en ufak bir azık ve hazırlık yokken ölümün gelip onları kıskıvrak götürdüğünü düşün.
Ölümü hatırlamak üç şekilde olur.

Birincisi, dünya ile meşgul olan gafilin hatırlamasıdır. Ölümü hatırlar fakat kendisini dünya arzularından alacak diye onu sevmez.

Bunun için ölümü kötüler ve “bu kötü iş başımıza gelecek, yazık ki bu dünya ve güzellikler böyle kalacaktır” der. Ölümü bu şekilde hatırlaması kendisini Allahu Teâlâ’dan uzaklaştırır. Fakat dünya kendisine sıkıntılı gelir. Ve dünyadan nefret ederse aklını kullanırsa faydasını görür.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


Ölümü Hatırlamanın Kalbe Tesiri (devamı)

İkincisi, tevbe edenlerin ölümü hatırlamasıdır. Daha çok korkmak için ölümü hatırlar. Tevbesini bozmaz ve geçmişte kaçırmış olduğu fırsatları telafi eder. Çok şükür etmeye gayretli olur. Bunun sevabı büyüktür. Tevbe eden kimse ölümü kötü görmez. Erken ölmeyi de sevmez. Çünkü hazırlık yapmadan gitmek istemez. Ölümü böyle istememek zararlı değildir.

Üçüncüsü, âriflerin ölümü hatırlamasıdır. Onların hatırlaması vadedildiği üzere öldükten sonra Allahü Teâlâ’ya kavuşmak içindir. Seven sevdiğinin va’dini sözünü unutmaz. Daima onu gözetir. Hatta seve seve ölmek ister. Nitekim Huzeyfe (radıyallahu anh) ölürken “Ya Rabbi! Fakirliği zenginlikten, hastalığı sıhhatten, ölümü yaşamaktan çok sevdiğimi biliyorsun. Ölümümü kolay eyle ki, seni görmekle rahat edeyim.”


Bu derecelerin ötesinde bundan daha büyük derece vardır. Ölümü istemez de, kötü görmez de, ne erken gelmesini ne de geç gelmesini ister. O Allahü Teâlâ’nın

hükmünü hepsinden çok sever. Kendi tasarruf ve arzularına kıymet vermez. Rıza ve teslim makamına ulaşmıştır. Bu, ölümü hatırladığı fakat ondan korkmadığı, hatta

ölüme hiç aldırmadığı zaman olur. Çünkü bu dünyada kendisi onun müşahedesindedir. Kalbi her an onu zikretmektedir. Ölüm ve hayat onun için birdir. Çünkü her nerede olursa olsun, Allahü Teâlâ’nın zikrine ve sevgisine dalmıştır

musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Namaz


Namaz hakkında âyet-i kerîmelerin bazılarının meâlleri:

“O Allah’tan korkanlar, gayba îman ederler. Namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.” (Bakara Sûresi / 3)

“Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve îman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere îman ederler. Onlar, namazı kılan, zekâtı veren, Allah’a ve âhiret gününe îman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükâfât vereceğiz.” (Nisâ Sûresi / 162)

Rasûlü ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular:

“Farz olan namaz bir terâziye benzer. Doğru tartan kazanır. Yani namazını hakkıyla edâ eden mükâfâtını görür.

“Kim güzelce abdestini alır, rükûları ve secdeleri tam yaparak huşû ile vaktinde namazını kılarsa, o namaz bembeyaz, parıl parıl bir şekilde göğe yükselir ve sahibine şöyle der:

– Sen nasıl beni geçirmedin, vaktinde kılarak korudun ise Allah da seni korusun!

Kim ki abdestini güzel almaz, rükûlarını ve secdeleri huşû ile yapıp, vaktinde namazını edâ etmezse, onun namazı da simsiyah zifiri karanlık hâlinde göğe çıkarak şöyle der:

– Sen beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin!

“Namaz huşûdan -yani tevâzûdan- ibârettir.”

“Kimin ki kıldığı namaz, onu kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa, onun bu namazı kendisini Allah’tan uzaklaştırmaktan başka bir şey yapmaz.”

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular.

“Namaz Allah -teâlâ ve tekaddes- hazretlerinin rızâsına bir vesiledir. Melekleri sevmektir, peygamberlerin bir ahlâkı, bir âdetidir. Namaz, mârifetin nûru, îmanın esasıdır. Namaz duaya icâbettir. Amellerin kabulüdür. Namaz rızıkta berekettir.

Bedenler için bir rahattır. Düşmanlara karşı bir silahtır. Şeytanın keyfini kaçırmaktır.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Namaz (devamı)

Namaz, onu kılanla ölüm meleği arasında bir şefaatçıdır. Namaz, onu kılanın kabrinde bir kandil, yanında bir döşek, münker-nekir meleklerinin sorularına bir cevap, kıyâmete kadar kabrinde kendisine bir arkadaştır. Kıyâmet günü olunca ise, onu kılanın üstünde bir gölge, başında bir tac, bedeninde bir elbise, önünde giden bir nur, cehennem ile arasında bir perdedir.

Namaz, şânı mübarek ve yüce olan Allah’ın huzurunda mü’minler için bir senet, iyi amellerin ağır gelmesi için bir ağırlık, sıratı geçmeğe bir vasıta, cennet kapılarının açılması için bir anahtar olur. Zîra muhakkak ki namaz bir tesbihtir, bir tahmittir, bir takdistir, bir tâzimdir, bir kıraattır, bir duadır. Ve yine şurası muhakkaktır ki, bütün amellerin en şereflisi vaktinde kılınan namazdır.”

İşte bu sayılan değerler, hepsi namaz kılanlara bir müjdedir. Bizlere düşen kıldığımız namazın kıymetini takdir etmek olmalıdır. Çünkü namaz her türlü ibâdeti içine alan ve Hak -teâlâ ve tekaddes- hazretlerinin rızâsını almak hususunda en güzel vasıtadır.

Namazı vaktinde kılmağa azimli olmalı ve farzlarını vaciplerini, sünnetlerini hakkıyla öğrenmeliyiz, çocuklarımızı bu hususta ihmal etmek, doğru değildir. Hem öğretmeliyiz, hem de kılmalarına yardımcı olmalıyız, kılmadıklarında şiddet

göstermeden rıfk ile nasihat etmeliyiz. Hatta mümkün oldukça beraberce cemaat olup kılmalıyız. İhmallerini gördüğümüzde, bıkmayıp, usunmayıp telkinât ve nasihatlerimize devam etmeliyiz. Çünkü evlada karşı hakîkî şefkat budur. Hangi merhametli ana ve baba evlatlarının yanmasına râzı olur? Şüphesiz hiç biri. O hâlde bu pek mühim hususta ihmalci olmak doğru olmaz.

Namaza lâzım gelen önemi vermek lâzım. Ancak ihlâs, istikâmet üzere yapılan kulluktan semere alınır.

Namaz, dinin direği mesâbesinde olması bakımından her hususta çok ihtimam gösterilmelidir.

Büyük bir ihlâs ve alçak gönüllülükle, iç ve dış âdaplarına riâyet edilen namaz, bizi her türlü kötülüklerden muhafaza ettiği gibi, hem Allah Teâlâ’nın rızâsına, hem de mânevî ve ahlâkî tekâmüle vesile olur. Namaz kılanın îmanı kavîleşir, aynı zamanda kılana, sıhhat, gönül zenginliği verir ve görüş isabetliliği yani ferâset sahibi eder.

altınoluk dergisi musa topbaş
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
.


EDEB ..:: 1 ::..

Hazret-i Ali radiyallahu anh'den; Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

- Beni Rabbim edeblendirdi, edebimi de üstün ve güzel eyledi.

Gene buyurdular: - Kisinin çocugunu terbiye etmesi, ona edeb ögretmesi her gün yarim sa' (1750 gram hurma ve saire gibi) sadaka vermesinden daha hayirlidir.

Süfyan-i Sevrî kuddise sirruh buyurur:

- Güzel edeb, Allah Teâlâ'nin gazabini söndürür.

Ebû Muhammed Harirî kuddise sirruh buyurur:

- Yirmi senedir ayagimi uzatip oturmadim. Dedim ki Rabbime karsi edebli olmak, benim için daha evlâdir.

Ibn-i Abbas radiyallahu anhüma buyurur:

- Bütün edeblerin basi, hem rahatlikda hem de sikinti zamaninda Allah Teâlâ'nin emirlerine uyup, yasaklarindan kaçinmakdir.

Yahya bin Muaz kuddise sirruh buyurur:

- Kim, tam bir edeb ile edeblenirse, Allah Teâlâ'nin sevdigi, muhabbet ehli kimselerden olur.

Ebû Imran söyle demistir.

- Dört güzel haslet ile üstün hale kavusdum. Besir bin Hâris'i rüyamda gördüm. Buyurdular ki: Dört haslete yöneldin, fakat edebi terk ettin. Halbuki edeb, en önemli istir.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 1 ::.. (devamı)


Abdullah bin Mübarek kuddise sirruh buyurdu:

- Edebden az bir seye dahi çok muhtaciz. Ilimden çok seye muhtaç olmamiz böyle degildir.

Buyuruldu ki:

- Üç haslet vardir ki, bunlara sahip olan, mahrum kalmaz. Edeb ehliyle beraber oturmak, güzel edeb sahibi olmak ve baskasina eziyet etmemek.

Abdullah bin Menâzil kuddise sirruh'a edeb hakkinda sorulunca:

- Çok çesitli tarifini yapmislardir, biz de deriz ki; Edeb, insanin nefsini bilmesi, tanimasidir, buyurmusdur.

Mahmud Sâmi Ramazanoglu kuddise sirruh, edebi dolayisiyla ömrü müddetince iki dizi üzerine oturmuslar, bagdas dahi kurmamislardir.

Ibn-i Atâ' ya "edeb nedir?" diye sorulunca:

- Müstahsenâta vukûfundur, râzi olunan begenilen seyleri yapmandir, buyurmusdur.

Hizir aleyhisselâm bir kimseye söyle buyurmusdur:

-"Allah'im! Sana kulluk yapmam hususunda bana güzel edeb ihsan eyle," diye dua et.

Hasan Basrî kuddise sirruh :

- Dünya ve ahiretde kul için en faydali edeb, dine baglilik, dünyaya düskün olmamak ve Rabbini tanimakdir, buyurmusdur.

Beka bin Batû kuddise sirruh:
-
Bir kimse ki bidayet ehlinin edebi ile, bu yola girerken edeblenmez ise son haddi bulanlarin makamina nasil yükselir?

Ibn-i Atâ kuddise sirruh buyurdu ki;

- Her kim edebden mahrum kaldi, cümle hayirlardan mahrum kaldi.

Ebussûd b. Ebuasâir buyurdu ki:

-Allah'in sevgili kullari, yani veliler, vasil olduklarina ancak edeble vâsil oldular. Yoksa ne çok amel, ne de baska benzerleri ile degil.

Adiyy bin Müsafir kuddise sirruh:

- Su kimse ki; edebini, edeb ögretenlerden almaz; o kendisine uyanlari fesâda götürür.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 1 ::.. (devamı)


Zünnun Misrî kuddise sirruh:

- Ârifin edebi, bütün edeblerin üstündedir. Zira ona edeb ögreten marifetdir.

Ibrahim Düsûkî kuddise sirruh buyurdu ki:

- Veli kullar arasinda, bid'ate saplanan tek kisi görmek mümkün degildir. Bilhassa onlar, dinî edebe, erkâna pek riâyet ederler. Ümmetlerin efendisi, Hazret-i Rasûl'ü -sallallahu aleyhi ve sellem- izlerler. O'nun edeb kaynagi ise Kur'an'dir.

Ebû Ali Dekkâk kuddise sirruh buyurur:

- Edebi terk etmek ilâhî huzurdan kovulmagi icab etdiren bir sebebdir. Her kim padisahlarin önünde edebsizlik ederse kapiya, kapida edebsizlik ederse ahira bakmaga gönderirler.

Seyh Ebû Ali Sakatî buyurur:

- Edeb yolunu tutmadan büyüklerin sohbetinde bulunan onlardaki faydalardan, nazarlarinda mevcud olan feyz ve bereketlerden mahrum olur. Onlardaki nurlardan kendisinde hiç bir sey zuhur etmez.

Ibn-i Atâ kuddise sirruh:

- Edeb nedir? sorusuna:

- Güzeldir, denilen seyleri kollamakdir.

- Bu nasil olur? denilince, buyurdular ki:

- Gerek âsikâr, gerek gizli, Yüce Allah'la olan muamelenin edebe dayanmasidir.

Böyle oldun mu (arabcayi hiç bilmeyen bir) âcemi de olsan edibsin.

- Yirmi sene bile çalisilsa, edeb ögrenilmeden ilim ögrenilmez.

Hayri Nisabûri kuddise sirruh, edebe çok önem verirlerdi.

- Muhabbet ehli, sevgi isinde, iyi niyete sahib oldukça edebleri artmaga baslar.

Yusûf u Râzî kuddise sirruh:

Ilmi elde etmek istiyorsan, edebli olmalisin, buyurmuslardir.

Hikemül Atâiyye'den

- Ey edeb isteyen, san ve seref; duâ ve taleb degil, ancak senin merzûk u hüsnü edeb olmakligindir.

Ebû Osman Nûrî kuddise sirruh buyurur:

- Edeb, fukaranin mesnedi, zenginin ziynetidir.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 1 ::.. (devamı)

Imam Rabbanî kuddise sirruh buyurmusdur ki:

- Bilesin, adâbdan velevki bir edebi muhafaza, mekruhlardan velevki tenzihî olsun bir mekruhu terk etmek, zikirden tefekkürden, murâkabe ve teveccühden çok daha efdaldir.

Evet bütün bu zikir, fikir, murakabe ve teveccüh; seriati mutahharanin ahkâmina riâyetle beraber, bir kimsede toplanirsa nûrun alâ nûrdur. O kimse hakikaten büyük
bir kurtulusa ermisdir. Ama bu da insanin yaradilis gâyesi olan ibâdet ve ubûdiyyete ihlâsla devam etmeksizin aslâ hasil olmaz. (Adâb, Muhammed Abdullah bin Hâni)

Mevlâna Hâlid Bagdâdî kuddise sirruh buyurmuslardir ki:

-Islâmiyet yolunda en önemli edebler sunlardir:

Islâm dininin ahkâmina tam tâbi olmak.

Genislik ve darlikda sabretmek ve bollukda tam sükretmek.
Sünneti ihya etmek, bid'atlerden sakinmak, kiriklik içinde yani mütevâziyâne devamli olarak Rabbina yalvarmak, yakarmak. Allah'dan baskasinin hatira gelmemesi için çok çalismak, görmek gözün isi oldugu gibi, huzuru da kalbin isi melekesine getirmek, hatta kalbin dünya ve âhirete âid her seyden yüz çevirip, hakîki mahbûb, yani gerçek sevgili olan Allah Teâlâ'dan baskasina bagliliginin kalmamasini saglamak.

Ebû Abdullah Nibbacî kuddise sirruh:

- Her seyin bir hizmet edicisi vardir, dinin hizmet edicisi de edebdir.

Abdülkadir Geylâni kuddise sirruh buyurur:

- Hizmet eden sonunda kendisi de hizmet edilen durumuna gelir. Itâat eden sonunda kendisi de itâat olunan kisi seviyesine yükselir. Ikram eden sonunda ikram olunan kisi durumuna gelir. Allah'a yaklasan yakinlasdirilir. Tevâzu gösteren yüceltilir. Kerem ve ihsan sahibi olmaga gayret eden sereflendirilir. Güzel edeb sahibi olan, Allah'a yakinlasir. Güzel edeb, seni Allah'a yakinlasdirir. Güzel edeb, Allah'a tâatdir. Çirkin davranislar ise ona karsi günahkârlikdir.

Hazret-i Ali radiyallahü anh buyurur:

- Himayen altindakilere iyilik yapmak istersen, onlara terbiye ve edeb ögret.

Ebü'l-Mevâhib kuddise sirruh buyurur:

Irfan sahibleri ile, ancak edeb tavrini takinarak oturunuz. Çünkü onlarla oturur iken edeb kaidelerine uymayan bir çok kimseler, çok kere ilâhî darginliga ugradilar ve Hak yakinligi dîvanindan silindiler.

Ilâve ederdi:

Edib geçinen (edebli oldugunu iddia eden) birini düsünün. Bu iddiasi ile o, bir sofiyye terbiyesi görmemisdir. Iste... hali anlatildigi gibi olan kimse edîb olamaz.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 1 ::.. (devamı)


Gene buyururdu ki:

- Tarikat tümden edebdir... Bir de, edeblendirmek. Yani, hem edeb sâhibi olmak, hem de baskalarini edeb sahibi kilmak. Süphesiz bu yolun ehli, münakasa da ederler, ama Hak için... Hakdan yana. Onlar Hakkin sohbetinde otururlar. Onlar tam bir edeb sahibidirler.

Gene edeb hakkinda:

Onun baslica sirri, hudutlara riâyet
Kalir mi insanda hak, gözetilmezse sâyet
Istedigin insansa, onu edeble donat
Edebdir insani, Hakka uçuran kanat.

"Din edebdir" buyurdu ol Hz. peygamber

Serpmisti arkasina edeb misali erler.

Edeb, ihsan et Rabbim, sevdiklerin askina
Eriyeyim edeble, dönüseyim saskina.

Edeb hakkinda pek çok sözler söylenmisdir, asagiya bunlardan bir kaçini aliyoruz:

Edeb; Evliyaullahin delili ve Allah'a kavusma vesîlesidir.

Edeb; Hakka giden yolun azigidir. Edeb her seyin basidir. Ruhun terakkisi ancak edeble elde edilir.

Edeble varan, lütufla döner.

Insanla hayvan arasindaki fark, edebdir.

Edeb, aklin disdan görünüsüdür.

Edeblerin anasi, az konusmakdir.

Edebi terk eden, ârif degildir.

Tasavvufun tamami edebdir.

Hakiki güzellik, ilim ve edeb güzelligidir.

Edeb; Seytani öldüren bir silâhdir.

Hakikatden maksad ancak edebdir.

Hersey çogaldikça ucuzlar, fakat edebi çogaldikça kisinin degeri artar.

Ademoglunun edebden nasibi yok ise, insan degildir.

Sofîlerin terbiye etmedigi kimse, edebin hakikatini anliyamaz.

Edeb; Sünnet-i Resûlullaha uygun hareket etmektir.

Edeb; Hâlik Teâlâ'nin sevdigi kullarina bahsettigi ilâhi bir tilsimdir.

Cenâb-i Hakkin rizasi, ancak edebli bir ubûdiyyetle elde edilir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 2 ::..

'Iman nedir?" diye akildan sordum. Akil kalbimin kulagina dedi ki: "Iiman, edebdir." (Mevlâna Celâleddin Rûmî)'

Sair ne güzel söylemis:

Ehl-i diller arasinda aradim, kildim taleb
Her hüner makbul imis. Illâ edeb, illâ edeb

Edeb; Bir tâc imis Nûr-u Hudâdan
Giy ol tâci, emin ol her belâdan.

Bostânül-Ârifin'de söyle denilmektedir:
Iman bes kal'ali bir beldeye benzer. Altun kal'a, gümüs kal'a, demir kal'a, hubûkel kal'a, ker*** kal'a. Kal'anin içinde bulunanlar ker*** kal'ayi koruyup gözettikleri müddetçe, düsman içlerine ulasamaz. Kal'ayi muhafaza etmegi birakirlar da, birinci kal'a düsman tarafindan tahrib edilirse, ikinci, sonra üçüncüsüne göz dikilir ve sonunda bütün kal'alar teker teker tahrîb edilmis olur. Iman da böyle bes kal'a içindedir:
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 2 ::.. (devamı)

Yakîn,
Ihlâs,
Farzlari edâ,
Sünnetleri tamamlamak ve
Edebi korumak.

Kisi edebi koruyup, gözettigi sürece seytanin onda ümidi kalmaz. Sayed edebi terkederse o zaman seytan, onun sünnetlerine, farzlarina, sonra da ihlâs, yakîn ve imânina göz diker. Binaenaleyh kisinin abdest, namaz, alis veris ve sohbet gibi bütün islerinde edebi korumasi lâzimdir.

Su hususu iyice bilmelidir ki, serîat ancak hükümlerden ibâretdir. Tarîkat ise mahza edebdir. Huzurdan kovulan, reddedilen kisi Iblis gibi, ancak edebe riâyetsizlik, edebsizlikden dolayi kovulur.

Ibn Sirin kuddise sirruh'a; - Hangi edeb Allah'a daha çok yaklasdirir? diye soruldugunda, cevaben:

- Allah'in rubûbiyyetini bilmek, O'na taatle amel etmek, sevindirici seylere hamd, üzücü hadiselere sabir, demisdir.

Mesayihdan biri demistir ki:

- Kim nefis terbiyesi yapmadan, dünya ve 0âhireti tanimadan, sirf basit dünya menfaati için, gönül sahibi ve irsâda ehil oldugunu iddia ederse bununu cezasi;

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Mirac'da gördügü kadinlarin cezâsinin kat kat fazlasi olacakdir ki, bu kadinlar makaslarla gögüslerini kesmektedirler. Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Cibril'e:

- Bunlar kimdir? diye sordugunda, Cibril:

- Bunlar zina yoluyla çocuk dünyaya getirenlerdir, cevabini vermislerdir.

devamı var
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 2 ::.. (devamı)


Abdülkadir Geylânî kuddise sirruh buyurur:

- Mürsidinin huzurunda edebli ol. Az konus, çok dinle. Zira böyle yapmak, senin ögrenmene ve mürsidinin kalbine yakinlasmana sebeb olur. Güzel edeb, seni mürsidine yakinlasdirir. Kötü edeb ise uzaklasdirir. Sen ediblerle yâni yüksek edeb sahibi kisilerle düsüp kalkmadikça nasil güzel edeb sahibi olabilirsin? Sen mürebbî ve mürsidini tasvip etmiyor ve onun hakkinda hüsn ü zan beslemiyorsan, hakkin yolunu, ondan nasil ögrenebilirsin ki?

Seyh Abdurrahman Sülemî Nisâburî kuddise sirruh buyurur:

- Bir sofi için su iki sey gereklidir:

Bütün hallerinde dogruluk üzere ola.
Muamelesinde edebli dura.

Süfyan Sevrî kuddise sirruh, edeb'in ehemmiyeti hakkinda:

- Kur'an ve hadis ilmini isteyen kimse, önce, kendisine bir hazirlik yapsin. Bu hazirlik en az yirmi yil edeb, görgü ve terbiye hazirligi olsun. Evvelâ yirmi yil edeble hareket... sonra, Kur'an ve hadis ilmi buyurmustur.

Said bin Cübeyr kuddise sirruh buyurur:

- Allah'a itaat edip (edeb gözleyen) emirlerini yerine getiren, onu zikrediyor, demektir. Onun verdigi emirlere göre hareket etmeyen, ne kadar tesbih çekerse çeksin, ne kadar Kur'an okursa okusun, zikretmiyor sayilir.

Ibrahim Hakki Erzurûmî kuddise sirruh buyurur: (Maarifetname'den)

Ey Aziz! Edeb ehli demislerdir ki:

- Muhakkak ki, baris ve savas zamanlarinda, uyudugun saatlerde, diri ve ölü hallerinde, bir an bile senden ayrilmayan sahibin-ki o seni yaratandir, Mevlandir, Rabbindir, rizkini verendir. Hangi saatte sen Onu düsünür ve anarsan O seninle beraberdir, sen Onun huzurundasin. Nitekim Cenab-i Hak, beni zikredenin (ananin) yanindayim, buyuruyor ve her ne zaman Ona karsi olan vazifelerinde bir eksiklik, bir kusur yaptigin için üzülür ve kalbin kirilirsa, sahibin o anda senin yanindadir ve koruyucundur. Nitekim, Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretleri:

- Kalbleri kirik olanlarin yanindayim, buyurmuslardir.

- Gece gündüz, bir an bile, Rabbinla basbasa kalmak ve ona yalvarislarinda duyacagin manevî zevki almaktan geri kalmiyasin. Bunu yapabilmen için Mevlânin huzurunda bulundugun zaman riâyet edecegin edebleri ve erkâni bilmek lâzimdir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
EDEB ..:: 2 ::.. (devamı)

Bunlar sunlardir:

1. Basini egip, önüne bakmak.
2. Aklini toplayip Allah'dan gayri olan bütün fikirleri zihninden atmak.
3. Tam bir sessizlik içinde bulunmak ve susmak.
4. Vücudun bütün azalarini sakin, rahat bulundurmak.
5. Emirleri yapmakta azimli olmak.
6. Yasaklardan sakinmak.
7. Hiç bir seye itiraz etmemek.
8. Devamli Allah Teâlâ'yi zikretmek.
9. Allah'in büyüklügü üzerinde düsünmege devam etmek.
10. Allah'i her seyden üstün tutmak.
11. Halkdan ümidini kesmek.
12. Allah'in heybet ve azameti karsisinda yalvarista bulunmak.
13. Haya (utangaçlik) içinde kirik bir kalple husû içinde bulunmak.
14. Kazanma heveslerine dalmayip, Allah'in verdiklerine güvenmek.
15. Allah'a teslim olmak ve Ondan gelene razi olmakdir.

Abdülkadir Geylâni kuddise sirruh buyurur:

- Benim bir mürsidim vardi. Her ne zaman müskilim olsa ve zor bir durumla karsilassam, hemen onu bana açar, mes'eleyi hal ederdi. Hiç bir zaman benim konusmama lüzum birakmazdi. Böyle olusu, benim ona karsi gayet hürmetkâr davranmamdan ve hüsn ü edeble hareket etmemden ileri geliyordu. Bizi tenvir eden büyüklerimize karsi daima hürmetkâr davranmis, hüsn ü edeble hareket etmisimdir.

Hazret-i Mevlâna Celâleddin Rûmî kuddise sirruh hazretlerinin edeb hakkindaki
siirleri:

Efendi, bilmis ol ki edeb,
Insanin bedeninde ruhdur.
Efendi edeb, Allah adamlarinin
Gözü gönlü nurudur.
Âdem süflîden degil, âlem-i ulvîdendir.
 
Üst