Mehmed Kırkıncı Hocaefendi'den Nükteler

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
[h=1]İnsan ve Pazarı[/h]


Kainatın meyvesi olan insan, ancak Cenâb-ı Hakkın pazarında satılabilir. Ağacın meyvesi en mütekâmil cüz’ olduğundan onun müşterisi, kendisinin aşağısında ve hizmetinde bulunan kök, gövde, dal ve yaprak gibi cüzler olamaz. İnsanı kâinata meyve yapan Allah (C.C.) onu Cennet mukabili satın almak istediğini Kur’ân-ı Kerîm’inde beyan buyurmuştur. Cenâb-ı Hak tarafından alınıp ebedî saadete mazhar edilecek olan insan da, bu şerefe nail olabilmek için, vitrinlerini ona göre süslemeli, düzenlemeli ve temiz tutmalıdır. Şöyle ki:

İnsan tek başına bir fuar gibidir. Hangi bölmesine fikren girip, o kısımla ilgili fennin dürbünüyle temâşa ederseniz, yıllarca orada kalırsınız. İnsanın akıl, kalb, hafıza, beyin, göz, dil, mide ve sair âlet ve duygularının her biri o fuarın bir bölümü hükmündedir. Bunlar içerisinde zahiren basit bir kemik olarak görünen diş için, dişçilik fakültesinin kurulmuş olması ve dişi anlamaya çalışan profesörlerin yetişmesi, insanın ne kadar garip san’atlarla dolu bir fuar olduğunu bir derece ortaya koyar. Burada üzerinde durulması lâzım gelen en mühim nokta, insanın bu fuarı lâyık olduğu tarzda tanzim edip edemediğidir. İnsan fuarının göz vitrinine seyri meşrû manzaralar, Kur’ân-ı Kerîm okuma, ilim meclislerinde bulunma gibi mücevheratlar asılırsa o vitrin güzelleşir ve Hafiz-i Rahîm olan Cenâb-ı Hakk’ın satın almasına vesile olacak bir değer kazanır. Aynı şekilde, akıl vitrini hikmetlerle, faydalı ilimlerle doldurulursa güzelleşir. Bu durumun aksine olarak insan, güzel yüzüne pis çamuru sürerek çirkinleştirmesi misâli, bu azalarını meşrû olmayan fiillerde kullanırsa bu vitrinleri çirkinleştirir. Bu takdirde her bir vitrin bir laşe yuvası halini alır. Böyle bir fuarın müşterisi ancak şeytanlar olacaktır. Loş ve pis odalara kara sineklerin ve eşek arılarının girip çıkmaları gibi, şeytanlar da daima o fuara girip çıkacaklardır.

Bu fuarı temiz tutmak için, teneffüsle bedenimize her zaman oksijen alıp, karbondioksidi dışarıya atmamız misâli, aklımızla da İlâhî ve Rabbanî hakikatları alıp ruh ve kalbimize estirmemiz ve şeytanî fikirleri ve vesveseleri defetmemiz lâzım geliyor. Ancak o zaman Cenâb-ı Hakk’ın Cennet mukabilinde satın alacağı bir değer ve kıymete yükselmiş oluruz.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Kâinat Sarayı ve İnsan


Topkapı Sarayı’nı her gün binlerce insan ziyaret etmektedir. Bir tek gün olsun, bu sarayın kapısından içeriye bir devenin girdiği ve boynunu uzata­rak antika eserleri temaşa ettiği görülmemiştir. Zira deve, antika eserlerden anlamaz. Onun anlayacağı şey, Topkapı Sarayı’nın bahçesinde otlamaktır.

Topkapı Sarayı kâinata misaldir. Bu kâinatın develer için yaratılmadı­ğı ve semavât ve arzdaki san’at mu’cizelerinin onların temaşasına takdim edilmediği bedihîdir. Bu saray, insanlar için yapıldığına göre, hakikî insan; bu sarayı temâşa ve tefekkür edebilen, yaptığı temâşa ve tefekkürden te­feyyüz edebilen ve bu tefeyyüzle kemâlatın şahikalarına yükselebilen in­sandır. Yoksa sadece dünyevî maişeti ve zevkleri peşinde koşan insanın, bu kâinat sarayının bahçesinde otlayan develerden pek farkı olmaz.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Baş Pazarı


Balina başından sinek başına kadar bütün başların sergilendiğini ta­hayyül etsek, bunlar içerisinde insan başını beğeniriz. Aynı şekilde, bütün eller sergilense, insan elini tercih ederiz. Ruhumuzun üstünlüğü zaten izah gerektirmeyecek açıklıktadır. Böyle en kıymettar cihazlarla techiz edilen insan, bu nimetlerin şükrünü ifa edemezse elbette ki hesabı çok çetin ola­caktır.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Misafir ve Devesi


Bir kimse devesine binerek bir zata misafir gitse, gittiği yerde kendisi karşılanıp eve dâvet edilir, devesi ise ahıra alınır. Deve eve giremez. Fa­kat ahırda -sahibinden dolayı- büyük bir ihtimam ve bakım görür. Deveye yapılan bu bakım ve ihtimam da bir cihette misafire yapılmış demektir ve onun ayrıca teşekkürünü mucip olur.

Bizler de bu dünyaya misafir olarak gelmiş bulunuyoruz. Diğer hayva­nat ise bizim devemiz mesabesindedir.

Cenâb-ı Hak, bütün hayvanları bir cihette bizim için bakıp besliyor ve terbiye ediyor. Bu bakım ve terbiyeden dolayı da ayrıca hamd ve şükürde bulunmamız lâzım gelmektedir.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Şükür Vazifemizi Yerine Getirebiliyor Muyuz?

Yaptığımız ibadetlerle Cenâb-ı Hakk’ın bize lûtfettiği varlık, insaniyet, İslâmiyet gibi küllî nimetlerden ve akıl, hâfıza, göz, kulak gibi cihazattan kat-ı nazar, sadece elle yemek yemenin dahi şükrünü yerine getiremeyiz. Şöyle ki:

Farz-ı muhal olarak, insanlar bu dünyaya gelmeden önce kendilerine: “Eğer rızkınızı ağzınızla yerden toplarsanız, hiç ibadet etmeyeceksiniz. Yok eğer rızkınızı elinizle yerseniz, her gün beş vakit namaz kılacaksınız” şek­linde bir teklifte bulunulsaydı, hiç tereddütsüz bütün insanlar ibadet etmeyi kabul edeceklerdi.

Bu hale göre bizler, yaptığımız ibadetlerle nazarımıza çarpmayacak ka­dar ehemmiyetsiz gördüğümüz bir nimetin dahi şükrünü edâ edemiyoruz. Nerede kaldı bunlarla ebedî Cenneti bihakkın kazanabilmek!..
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Aynı Ücret Mi?


Bir mağazada hem saman, hem de yağ satıldığını düşününüz. Bu ma­ğazadan saman alan ile yağ alan kimsenin aynı ücreti ödemeyecekleri malûmdur. Aynı şekilde, bu dünya mağazasından hayvanların istifadesiyle bizim istifademiz bir olmadığına göre, elbette ki bizden istenenin, hayvan­dan istenenle aynı olmayacağı bedihî bir mes’eledir.

İşte hayvan kendi vazifesini hakkıyla yerine getirdiği halde, biz ibadet vazifemizi yerine getirmezsek hesabımızın çok çetin olacağı muhakkaktır.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
İnsaniyet Nimeti

Birçok hastalıklarla musibetzede olmuş ve her an binlerce ızdırap çeken bir insana, bu ızdıraplı insaniyet yerine sıhhatli bir kedi olmayı isteyip is­temediği sorulsa, bu teklifi derhal reddedecektir. Kedi denilince, ağzındaki rızkını da beraber düşününüz.

Demek ki o insan, o hali için de yine Cenab-ı Hakk’a şükür ile mükellef­tir. Tâ ki, küfür ve isyan ile insaniyet nimetini ebediyen kaybetmesin.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
İnsanın Kıymeti

Bir adamın binlerce ağacı, yüzlerce hayvanı ve bir tane de çocuğu olsa, bu zat ağaçlarının ve hayvanlarının tamamını istediği anda kesebileceği ve hiçbir ceza görmeyeceği halde, çocuğunun bir parmağını dahi kesemez.

İşte insanın kıymetine bu misalle bir derece bakabilirsiniz.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Kurdun yaptığını yapmak

Bir adamın elsiz olduğunu ve bir pazarda her çeşit el satıldığını farzedi­niz. O farazi pazara giden bu adam, insan eli satılan dükkana vardığında bu elin üzerinde yüz ellimilyon lira etiketini ve yanıbaşında kurt eli satılan dükkanda ise kurt elinin üzerinde yüz ellibin lira etiketini müşahade etse, elbetteki ne pahasına olursa olsun insan eline müşteri olacak ve onu satın almak isteyecektir.

Şimdi, bu adam yüz elli bin lirayı ödeyerek insan elini aldıktan sonra, o el ile kurdun elinin yaptığı işi yapsa ne kadar divânelik etmiş olacaktır.

İşte, kendisine takılan bu cihanbaha cihâzat-ı insaniye ile, hayvanatın yaptığı işleri işleyen bir kimsenin ne derece hasarete düştüğünü bu misâlle kıyas ediniz.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Emanet Mermiler

Bir asker, kendisine sayı ile teslim edilen mermileri kumandanın izin vermediği yerlere boşuna harcadığında ceza gördüğü gibi, onları düşman askeri yerine kendi silâh arkadaşlarına karşı kullandığı takdirde ise cezası kat kat ziyade olur.İşte, bizim ömrümüzün her bir saati veya dakikası da, Allah tarafından sarfedilecek saha belirtilerek verilmiş birer mermi hükmündedir. Bu emanet mermileri malâyânî şeylere ve İslâm’ın nehyettiği sahalarda kullanmaktan kat’iyyetle içtinâb etmemiz icabetmektedir.

Yukarıda verilen mermi misâlini genişleterek, göz dürbününe, ceset elbisesine ve insandaki sair cihazlara tatbik edebilirsiniz..
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Başıboş Değiliz

Yüz tane koyunu olan bir adam, bunları başıboş bırakmayıp, bir çoban tutmak suretiyle onları hem başkalarının tarlasına girmekten menediyor ve hem de hırsız ellerden ve kurtlardan muhafazaya çalışıyor.

İnsanlar, değil koyunlarını, tavuklarını dahi başıboş bırakmıyorlar.

Tavukların başıboş olmayacağını bilen bir insan, nasıl oluyor da ken­disinin başıboş olduğunu zannedebiliyor? Ve yine, tavuklarına hassasiyet gösteren insan, nasıl oluyor da Hakîm-i Zülcelâl’in, insanları başıboş bıra­kacağına ihtimal verebiliyor?
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Kendini Aldatan İnsan

Allah (C.C.) Gafûr-ur Rahîm’dir, deyip ibadetten kaçan ve fısk ve sefâhette yaşayanların Cennet beklemesi, padişahın emirlerine riayet etmeyip, dağlarda şakilik yapan bir kimsenin, padişahın merhamet sahibi olması dolayısıyla bir gün kendisini vali yapacağını ümit etmesine benzer.

Dünya işlerini takipte, Allah (C.C.) Rezzak-ı Zülcemâl’dir deyip yatmayan insan, âhirete müteallik işlerde Allah’ın (C.C.) Gafûr ve Rahîm olduğundan bahsederek yatmakla tezada düşmüş oluyor ve kendini aldatıyor.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Hayatın Kıymeti Ve Gayesi

Hayatının son dakikalarını yaşadığını bilen bir kimseye, bütün servetini verdiği takdirde ömrünün bir ay daha uzayabileceği söylense, elbette ki hiç tereddüt etmeden bütün servetini verecektir. Demek ki, bir ömür boyu kazanılan servet, bir ay ömre mukabil gelemiyor.

O halde, hayatımızın kıymetini bu misâle göre ölçüp, ona göre değerlendireceğiz.

Bir günü dünyalara değen ve göz, kulak, dil, akıl gibi küçük bir cihazı dahi kâinatla değişilmeyen insan hayatı, elbette ki ebedî saadetin kazanılması için verilmiştir. Dünyevî işlerimiz ise beşeriyet itibariyle ferdî veya içtimaî hayatımızın devamı için yapmamız gereken birtakım faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, hayatın gayesi olamaz.

“İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesidir” hakikatının işaretiyle, insanı elma ağacının başındaki bir elmaya teşbih ettiğimizde şu hakikat kendini güneş gibi gösterir: Bu meyve sadece kendini beslemek için yaratılmamıştır ve bu meyvenin ağaç ötesi bir gayesi olacaktır.

Aynı şekilde, kâinat ağacının başında duran insanın da kâinat ötesi bir gayesi olacaktır. Böyle bir insanın yaratılışının gayesi, İman-ı billâh, Mârifetullah, Muhabbetullah ve Cenâb-ı Hakk’a kulluk etmek gibi ulvî maksatlardan başka ne ile izah edilebilir?
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Yalancı Meme

Bir çocuk, validesinin memesini emme fıtratında olduğundan, gerçek memeyi kaybeden ve dolayısıyla da gıdasız kalan çocuklar, bu defa yalan­cı memeleri veya parmaklarını emmeye başlamakta ve böylece kendilerini avutmaktadırlar.,

Aynen bu misâl gibi, ibadet etmek de insanın fıtratında dercedilmiş bu­lunduğundan Allahü Azîmüşşân’a kulluk etmeyen kimseler, taşlara, ateşe, güneşe veya tabiata tapmakta, veyahut çocuğun kendi parmağını emmesi misâli, bizzat kendi nefislerinin emriyle oturup kalkmaktadırlar.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
İnsan Ağacı


Kayısı çekirdeğinde bir kabiliyet vardır. Bu kabiliyet iyi işlenirse o çe­kirdek bir kayısı ağacı olabilir. Fakat ne kadar çalışılırsa çalışılsın, kayısı çekirdeğini ceviz ağacı yapmak mümkün değildir.

Buna karşılık insan, irade-i cüz’iyesiyle kendisini her çeşit ağaç yapa­biliyor.

İnsan kendisini netice itibariyle isterse Cennet, isterse Cehennem ağacı yapabildiği gibi, dünyada da bir insan kendi iradesiyle fazilet ağacı olabile­ceği gibi, rezalet ağacı da olabiliyor.

Dünyevî ilimler itibariyle de isterse doktor, isterse mühendis, isterse kimyager olabilir. Misâlleri çoğaltmak mümkündür.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
İnsan ve Yükü

Terazinin bir kefesine deve olmakla yük taşımak, diğer kefesine de insan olmakla ibadet etmek konulsa ve seçme ihtiyârı bize bırakılmış olsa idi hangisini seçecektik? Elbetteki insanlığı...

O halde, deve yükünü taşırken, biz niçin ibadetimizi yapmıyoruz?
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Ölçü Hangisi?

Cesed, bir cihette ruhun elbisesi, diğer bir cihette de evi mesabesindedir. Bir kimse fevkalâde güzel elbiseler giymesine rağmen kendisi çirkin olsa, o kimseye çirkin hükmü verilir. Elbisenin güzelliği onu güzel etmez.

Veya bir kimse evine fevkalâde ihtimam gösterip her köşesini tezyin ettiği halde, kendi temizliğine hiç dikkat etmezse, bu adama da pis hükmü verilecektir. Evinin temizliği onu temiz etmez.

İşte, sadece bedeniyle alâkadar olup, ruhuna hiç ehemmiyet vermeyen veya onu ikinci plâna atan kimselerin hali bu misâllere benzer.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Bunun İçin Mi?

Bir kimyager büyük bir ihtimam ve çalışma sonucu her yaprağı on mil­yon lira kıymetinde olan gayet güzel ve eşsiz çiçekler yapsa ve sonra bunla­rı adi bir saman çöpüymüş gibi keçilere yedirse ne kadar abes olur. O halde, her bir azası on milyarla değişilmeyecek kadar kıymetli olan bu insanları, elbette ki Hakîm-i Zülkemâl olan Allah (C.C.), sadece ve sadece toprak al­tındaki kurt ve böceklere yedirmek için yaratmamıştır.


İşte ahiret olmasa, insanın âkıbeti bu tarzda olur.
 

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
İnsanın Şerefi

Çocukluğunda anne ve babasını kaybetmiş ve onların yüzünü hiç gör­memiş bir kimseye, senin ebeveynin yok ve sen bu dünyaya kendi kendi­ne geldin, denilse, bu söz o adamı kat’iyyen tatmin etmeyeceği gibi, aynı zamanda ona büyük bir hakaret sayılacak ve o şahıs ise ebeveyninin kim olduğunu öğreninceye kadar rahat etmeyecektir.

Bilindiği gibi, insanın dünyaya gelmesinde ebeveyn sadece birer se­bepdir. Bu sebeplerin inkârı bir kimse için büyük bir hakaret addedilirse, müsebbibü’l-esbab olan Kadir-i Zülcelâl’in inkârına giden adamlar kendi­lerini ne derece büyük bir zillete düşürüyorlar, kıyas ediniz.

İnsan için en büyük şeref, Allah’a (C.C.) kul olma ve bunu idrak etme keyfiyetidir.
Bir adama kimin oğlu olduğu sorulduğunda, şayet o adamın amcası, babasına nazaran daha meşhur bir kimse ise, onun vereceği cevap, falan zatın yeğeniyim, şeklinde olacaktır. Bu cevap, intisaptaki şerefi takdir et­menin bir ifadesidir.

Bir insan, amcasının şerefiyle iftihar eder ve ona intisap ile şereflenmek isterse, Hâlik-ı Küll-i şey olan Hakim-i Ezelîye iman ile intisab eden kimse­lerin ne derece şeref kazandıklarını kıyas ediniz.

Bu şereften istifade etmemek aklın kârı değildir.
 
Üst