Tahsilden gaye
Hükümet, bazı kimseleri tahsil ve ihtisas için haricî memleketlere gönderiyor ve onlara milyonlarca lira masraf yapıyor. Hiçbir hükümet düşünebilir misiniz ki, böyle büyük masraflarla okuttuğu kimseleri, memlekete döndüklerinde köylere çoban tayin etsin. O şahısların çoban olmaları için böyle bir tahsile lüzum olmadığından, bu hal gösteriyor ki, bu zatlar ihtisaslarını tamamlayıp döndükten sonra, yüksek makamlarda büyük vazifelerle iştigal edeceklerdir.
Aynı şekilde, bu dünyaya gönderilen insanlar da, umum kâinatla beslendikten ve kendilerine güneş, hava, arz gibi câmid şeylerden başka nebatât ve hayvanâtın da hizmetkâr olmasından sonra, eğer toprağa sokulup bir daha kalkmamak üzere yatırılırlarsa, bu dünyada yapılan masraflardan, edilen ibadetlere ve kazanılan faziletlere kadar her şey hiçe iner. Ve bu halde insanlar, misâldeki zatların çoban olmalarından çok daha aşağıya, yani kabristanda böceklere yem olma derekesine düşerler.
Elbetteki hakikat böyle tezahür etmeyecek ve itaatkârların mükâfat, âsilerin ise ceza görecekleri bir başka diyara gidilecektir.
Ancak ahiretin varlığıyla, insanların dünyaya gelmeleri bir mânâ kazandığı gibi, iyiliklerle kötülüklerin de bir farkı olmaktadır. Şöyle ki:
Meselâ; üniversite talebelerinin bütün çalışma ve gayretleri tahsil dönemine münhasır kalsa, tahsil sonrası hayatlarında hiçbir fonksiyonu olmasa, o zaman üniversitelerin yapılması ve orada tahsil görülmesi mânâsız olacağı gibi; çalışkanlıkla tembelliğin, hocalara hürmetle profesör dövmenin, ahlâklı ve terbiyeli olmakla, akla hayâle gelmez edepsizliklerde bulunmanın da bir farkı kalmayacaktır.
Bilindiği gibi, üniversitedeki en çalışkan ve ahlâklı bir talebe ile en ahlâksız ve tembel bir talebe, okuldan zahiren birlikte ayrılmaktadır. Fakat bu ayrılışta birincisinin elinde diploma, diğerinin elinde ise belge vardır. Eğer istikbâl diye adlandırılan bir hayat olmaz ve okuldaki iyilikle fenalık o âlemde netice vermezse, o zaman bir cihette, meselâ; ders çalışmama cihetiyle tembel ve ahlâksız olan talebe, daha ziyade akıllılık etmiş olur. Bu ise hakikatların zıtlarına inkılâbıdır ve muhâldir. Demek ki, üniversiteden sonra, tahsil ötesi bir âleme gidilecektir.
İşte, yukarıdaki misâl gibi, bu dünya da bir imtihan meydanı olduğundan, ahiretin (hâşâ) olmaması halinde, imânla imânsızlığın, edeple edepsizliğin, faziletle rezaletin, itaatla isyanın bir farkı kalmaz. Hakîm-i Ezelî bu hikmetsizliğe elbette müsaade etmeyecek ve insanlar ya mükâfat veya ceza görmek üzere bir diyâr-ı ahere gideceklerdir.