Ukbaa
Well-known member
Cevap: Otuzuncu Lem'a - Sayfa 635
<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>
Hem insan, nasıl ki hayat-ı câmiasıyla Zât-ı Zülcelâlin sıfât ve şuûnâtına bir mikyas-ı marifettir ve cilve-i esmâsına bir fihristedir ve şuurlu bir âyinedir ve hâkezâ çok cihetlerle Zât-ı Hayy-ı Kayyûma âyinedarlık eder. Öyle de, insan şu kâinatın hakaiklerine bir vâhid-i kıyasîdir, bir fihristedir, bir mikyastır ve bir mizandır. Meselâ, kâinatta Levh-i Mahfuzun gayet kat’î bir delil-i vücudu ve bir nümunesi, insandaki kuvve-i hafızadır. Ve âlem-i misalin vücuduna kat’î delil ve nümune, kuvve-i hayaliyedir. HAŞİYE-1 Ve kâinattaki ruhanîlerin bir delil-i vücudu
[NOT]Haşiye-1 Evet, nasıl ki insanın anâsırları kâinatın unsurlarından; ve kemikleri taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcârından; ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları arzın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın ruhu âlem-i ervahtan; ve hafızaları Levh-i Mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misalden; ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar ve onların vücutlarına kat’î şehadet ederler.[/NOT]
<tbody>
</tbody>
<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>
- İkinci yüzü: Şuûnât-ı İlâhiyeye âyinedarlık eder. Yani, kendi hayatıyla Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına işaret ettiği gibi, kendi hayatında inkişaf eden sem’ ve basar gibi duyguların vasıtasıyla, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun sem’ ve basar gibi sıfatlarına âyinedarlık eder, bildirir.
- Hem insan, hayatında bulunan ve inkişaf etmeyen ve his ve hassasiyet suretinde galeyan eden ve kesretli bir surette olan çok ince hayatî duygular, mânâlar ve hisler vasıtasıyla, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun şuûnât-ı kudsiyesine âyinedarlık eder. Meselâ, o hassasiyet içinde, sevmek, iftihar etmek, memnun olmak, mesrur olmak, müferrah olmak gibi mânâlarla—Zât-ı Akdesin kudsiyetine ve gınâ-yı mutlakına münasip ve lâyık olmak şartıyla—o neviden olan şuûnâtına âyinedarlık eder.
Hem insan, nasıl ki hayat-ı câmiasıyla Zât-ı Zülcelâlin sıfât ve şuûnâtına bir mikyas-ı marifettir ve cilve-i esmâsına bir fihristedir ve şuurlu bir âyinedir ve hâkezâ çok cihetlerle Zât-ı Hayy-ı Kayyûma âyinedarlık eder. Öyle de, insan şu kâinatın hakaiklerine bir vâhid-i kıyasîdir, bir fihristedir, bir mikyastır ve bir mizandır. Meselâ, kâinatta Levh-i Mahfuzun gayet kat’î bir delil-i vücudu ve bir nümunesi, insandaki kuvve-i hafızadır. Ve âlem-i misalin vücuduna kat’î delil ve nümune, kuvve-i hayaliyedir. HAŞİYE-1 Ve kâinattaki ruhanîlerin bir delil-i vücudu
[NOT]Haşiye-1 Evet, nasıl ki insanın anâsırları kâinatın unsurlarından; ve kemikleri taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcârından; ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları arzın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın ruhu âlem-i ervahtan; ve hafızaları Levh-i Mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misalden; ve hâkezâ herbir cihazı bir âlemden haber veriyorlar ve onların vücutlarına kat’î şehadet ederler.[/NOT]
Levh-i Mahfuz: herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah’ın ilminin bir adı | Zât-ı Akdes: bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah |
Zât-ı Hayy-ı Kayyûm: her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan zât, Allah | Zât-ı Zülcelâl: büyüklük ve haşmet sahibi Allah |
anâsır: unsurlar | arz: yeryüzü |
basar: görme | cereyan: akım |
cihaz: alet | cihet: taraf, yön |
cilve-i esmâ: Allah’ın isimlerinin görüntüsü, yansıması | delil-i vücud: varlığının ispatı |
delâlet: delil olma, işaret etme | eşcâr: ağaçlar |
fihriste: içindekiler, içerik | galeyan etmek: coşup taşmak |
gınâ-yı mutlak: sınırsız zenginlik | hakaik: gerçekler |
hassasiyet: duyarlı olma | hayat-ı câmia: çok kapsamlı olan hayat |
hayatî: hayatla bağlantılı | haşiye: dipnot |
hâkezâ: bunun gibi | iftihar etmek: övünmek |
inkişaf etmek: açığa çıkmak | kat’i: kesin |
kesretli: çok sayıda | kudsiyet: kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık |
kuvve-i hafıza: hafıza duygusu, bellek | kuvve-i hayaliye: hayal duygusu |
kâinat: evren | mesrur olmak: sevinmek |
mikyas: ölçek | mikyas-ı marifet: Allah’ı tanıma ölçüsü |
mizan: terazi | müferrah olmak: ferahlamak, rahatlamak |
nebat: bitki | nevi: çeşit, tür |
nümune: örnek | ruhanî: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlık |
sem’: işitme | suret: biçim, şekil |
sıfât: sıfatlar, özellikler | vâhid-i kıyasî: ölçü birimi |
vücud: var olma | âlem: dünya, evren |
âlem-i ervah: ruhlar âlemi | âlem-i misal: bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem |
âyinedar: bir şeyin özelliklerini yansıtan, ayna olan | âyinedarlık etmek: ayna olmak, yansıtmak, göstermek |
şehadet eden: şahidlik eden | şuurlu: bilinçli |
şuûnat-ı İlâhiye: Cenâb-ı Allah’ın işleri ve icraatları | şuûnât: Allah’ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden özellikler |
şuûnât-ı kudsiye: Allah’ın tertemiz ve noksansız olan işleri, mukaddes özellikler |
<tbody>
</tbody>