Risale-i Nurlar'ın Âyet ve Hadîs Meâlleri

Ahmet.1

Well-known member
Onaltıncı Lem'a

Bu Lem'a, 1934'de Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

(Lem'alar sh: 106)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

(Lem'alar sh: 107)

ﺣَﺘَّٓﻰ ﺍِﺫَﺍ ﺑَﻠَﻎَ ﻣَﻐْﺮِﺏَ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲِ ﻭَﺟَﺪَﻫَﺎ ﺗَﻐْﺮُﺏُ ﻓِﻰ ﻋَﻴْﻦٍ ﺣَﻤِﺌَﺔٍ
Nihayet gün batısına vardı ve güneşin hararetli ve çamurlu bir çeşmede gurub ettiğini gördü. (Kehf Sûresi, 18:86)

ﺗَﻐْﺮُﺏُ ﻓِﻰ ﻋَﻴْﻦٍ ﺣَﻤِﺌَﺔٍ
Hararetli ve çamurlu bir çeşmede gurup etti.

(Lem'alar sh: 108)

ﻋَﻴْﻦٍ
Çeşme, pınar, göz..

ﻓِﻰ ﻋَﻴْﻦٍ ﺣَﻤِﺌَﺔٍ
Hararetli ve çamurlu bir çeşmede .. (Kehf Sûresi, 18:86)

(Lem'alar sh: 110)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ
Allah'ın adıyla.

ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki Allah'ı hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ
Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

(Lem'alar sh: 111)

ﻭَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺣَﺎﻡِ
Rahimlerde olanı da O bilir. (Lokman Sûresi, 31:34)

(Lem'alar sh: 112)

ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Bâkî olan sadece Odur.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Lem'alar sh: 113)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onyedinci Lem'a

Bu Lem'a, 1933'de Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

(Lem'alar sh: 118)

ﻭَﻣَﺎ ﺩُﻋَٓﺎﺀُ ﺍﻟْﻜَﺎﻓِﺮِﻳﻦَ ﺍِﻟﺎَّ ﻓِﻰ ﺿَﻠﺎَﻝٍ
Kâfirlerin duası ancak boşa gider. (Ra'd Sûresi, 13:14)

(Lem'alar sh: 120)

ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠَّﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Biz Allah'ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır. (Bakara Sûresi, 2:156)

ﻫَﺪَﻳﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَ ﺍِﻳَّﺎﻛُﻢْ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﺼِّﺮَﺍﻁِ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘِﻴﻢِ
Allah bizi de, sizi de sırat-ı müstakime eriştirsin.

(Lem'alar sh: 121)

ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺪَﻡُ ﺍﻟْﻤُﻄْﻠَﻖُ ﻟﺎَ ﻳُﺜْﺒِﺖُ ﺍِﻟﺎَّ ﺑِﻤُﺸْﻜِﻠﺎَﺕٍ ﻋَﻈِﻴﻤَﺔٍ
Mutlak yokluk, ancak pek büyük güçlüklerle ispat edilebilir. (İbni Kayyim el-Cevzî, es-Savâiku'l-Mürsele 4:1310; İbni Kayyim el-Cevzî, er-Rûh fi'l-Kelâm 1:198)

(Lem'alar sh: 122)

ﺍَﻟْﺤَﺮِﻳﺺُ ﺧَﺎﺋِﺐٌ ﺧَﺎﺳِﺮٌ
Hırs, hasaret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir. (bk. İbni Kays, Kura'd-Dayf 4:301; el-Meydânî, Mecmeu'l-Emsâl 1:24)

(Lem'alar sh: 125)


ﺍَﻟْﻤُﺴْﺘَﺮِﻳﺢُ ﺍﻟْﻌَﺎﻃِﻞُ ﺷَﺎﻙٍ ﻣِﻦْ ﻋُﻤْﺮِﻩِ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﺎﻋِﻰُ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻞُ ﺷَﺎﻛِﺮٌ
Atâlet içinde istirahat eden, ömründen şikâyetçidir. Çalışan ve iş gören ise haline şükreder.

(Lem'alar sh: 126)

ﻭَ ﺍَﻭْﺣَﻰ ﺭَﺑُّﻚَ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻨَّﺤْﻞِ
Rabbin balarısına ilham etti. (Nahl Sûresi, 16:68)

ﻭَﺳِﻌَﺖْ ﺭَﺣْﻤَﺘُﻪُ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ
Rahmeti herşeyi kaplamıştır. (A'râf Sûresi, 1:156)

ﻭَ ﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi, 17:44)

ﺍِﻧَّﻤَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُﻩُٓ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
Birşeyin olmasını murad ettiği zaman Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi, 36:82)

ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺑِﻴَﺪِﻩِ ﻣَﻠَﻜُﻮﺕُ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Şânı ne yücedir Onun ki, herşeyin iç yüzü Onun elindedir. Siz de Ona döneceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

(Lem'alar sh: 127)

ﺍَﻗِﻴﻤُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﻠَﻮﺓَ
Namazı dos doğru kılın. (Bakara Sûresi, 2:43, 83, 110; Nisâ Sûresi, 4:77,103; En'âm Sûresi, 6:12; Yûnus Sûresi, 10:87: Hac Sûresi, 22:78: Nûr Sûresi, 24:56; Rum Sûresi, 30:31; Mücadele Sûresi, 58:13; Müzemmil Sûresi, 13:20)

(Lem'alar sh: 129)

ﻗُﻞِ ﺍﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻣَﺎﻟِﻚَ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ
De ki: Ey mülkün hakiki sahibi olan Allahım... (Âl-i İmrân Sûresi, 3:26)

ﻛُﻞُّ ﺍَﺕٍ ﻗَﺮِﻳﺐٌ
Her gelecek şey yakındır. (İbn-i Mâce, Mukaddime:1; Dârimî, Mukaddime 23)

(Lem'alar sh: 130)

ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍَﻧْﺖَ ﻭَﺣْﺪَﻙَ ﻟﺎَ ﺷَﺮِﻳﻚَ ﻟَﻚَ ﺍَﺧِﺮُ ﺍﻟْﻜَﻠﺎَﻡِ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺍَﻭَّﻝُ ﺍﻟْﻜَﻠﺎَﻡِ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻘَﺒْﺮِ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥْ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَ ﺍَﺷْﻬَﺪُ ﺍَﻥَّ ﻣُﺤَﻤَّﺪًﺍ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺻَﻠَّﻰ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺗَﻌَﺎﻟَﻰ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﺳَﻠَّﻢَ
Senden başka ilâh yoktur. Sen birsin. Senin hiçbir şerikin yoktur. Dünyada son, âhirette ve kabirde ilk söz: Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur; yine şehadet ederim ki Muhammed (a.s.m.) Allah'ın Resulüdür.

ﺍِﻥَّ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍَﻥْ ﻳَﺨْﺘَﺒِﺮَ ﻋَﺒْﺪَﻩُ ﻭَ ﻟَﻴْﺲَ ﻟِﻠْﻌَﺒْﺪِ ﺍَﻥْ ﻳَﺨْﺘَﺒِﺮَ ﺭَﺑَّﻪُ

"Cenab-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki: Sen böyle yapsan sana böyle yaparım, göreyim seni yapabilir misin? diye tecrübe eder. Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki, Cenab-ı Hakk'ı tecrübe etsin ve desin: Ben böyle işlesem, sen böyle işler misin? diye tecrübevari bir surette Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine karşı imtihan tarzı sû'-i edebdir, ubudiyete münafîdir." (Maverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn s. 12; Ma'mer b. Râşid, el-Câmi' 11:113; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ 4:12; İbnü'l-Cevzî, Telbîsü İblîs 1:344; İbni Hacer, el-İsâbe 4:764)

ﻭَﻣَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮَّﺳُﻮﻝِ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﺒَﻠﺎَﻍُ
Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir. (Nûr Sûresi, 24:54)

ﺍِﻧَّﻚَ ﻟﺎَ ﺗَﻬْﺪِﻯ ﻣَﻦْ ﺍَﺣْﺒَﺒْﺖَ ﻭَﻟَﻜِﻦَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻳَﻬْﺪِﻯ ﻣَﻦْ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ
Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. (Kasas Sûresi, 28:56)

(Lem'alar sh: 132)

ﻃُﻮﺑَﻰ ﻟِﻤَﻦْ ﻋَﺮَﻑَ ﺣَﺪَّﻩُ ﻭَﻟَﻢْ ﻳَﺘَﺠَﺎﻭَﺯْ ﻃَﻮْﺭَﻩُ
"Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez." (Buhârî, et-Tarihu'l-Kebîr 3:338; Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr 5:71; Beyhâkî, es-Sünenü'l-Kübrâ 4:182)

ﻫَﻠَﻚَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ ﻭَﻫَﻠَﻚَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻠُﻮﻥَ ﻭَﻫَﻠَﻚَ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻠُﻮﻥَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻤُﺨْﻠِﺼُﻮﻥَ ﻭَﺍﻟْﻤُﺨْﻠِﺼُﻮﻥَ ﻋَﻠَﻰ ﺧَﻄَﺮٍ ﻋَﻈِﻴﻢٍ
İnsanlar helâk oldu -âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu -ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu -ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. (bk. Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ 2:415; Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn 3:414,4:179, 362)

(Lem'alar sh: 133)

ﻭَ ﻣَﺎ ﺍَﻧَﺎ ﺑِﺎﻟْﺒَﺎﻏِﻰ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺤُﺐِّ ﺭِﺷْﻮَﺓً ﺿَﻌِﻴﻒٌ ﻫَﻮًﻯ ﻳُﺒْﻐَﻰ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺛَﻮَﺍﺏٌ
"Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükâfat istemiyorum. Çünki mukabilinde bir mükâfat, bir sevab istenilen muhabbet zaîftir, devamsızdır." bk. İbni Kays, Kura'd-Dayf 1:95, 207; ez-Zehebî, Târihu'l-İslâm 103.

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺎْﻛُﻠُﻮﺍ ﻣِﻤَّﺎ ﻟَﻢْ ﻳُﺬْﻛَﺮِ ﺍﺳْﻢُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻴْﻪِ
Üzerine Allah'ın adı zikredilmeyen şeylerden yemeyin! (En'âm Sûresi, 6:121)

(Lem'alar sh: 137)

ﻓَﻤَﻦْ ﻳَﻌْﻤَﻞْ ﻣِﺜْﻘَﺎﻝَ ﺫَﺭَّﺓٍ ﺧَﻴْﺮًﺍ ﻳَﺮَﻩُ ٭ ﻭَﻣَﻦْ ﻳَﻌْﻤَﻞْ ﻣِﺜْﻘَﺎﻝَ ﺫَﺭَّﺓٍ ﺷَﺮًّﺍ ﻳَﺮَﻩُ
Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa karşılığını görür. Kim zerre kadar bir kötülük işlerse o da onun karşılığını görür. (Zilzal Sûresi, 99:7-8)

(Lem'alar sh: 138)

ﻓَﺎﺭْﺟِﻊِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮَ ﻫَﻞْ ﺗَﺮَﻯ ﻣِﻦْ ﻓُﻄُﻮﺭٍ
Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk Sûresi, 61:3)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)
 

Ahmet.1

Well-known member
Onsekizinci Lem'a

Bu Lem'a, 1934'te Isparta'da telif edilmiştir. "Hazreti Esedullahü'l-Galib Ali İbni Ebu Talib (r.a.) ve kerremallahu vechehû Kaside-i Ercüze-i meşhuresi..

Mecmuatü'l-Ahzab'ın beş yüz seksen ikinci sahifesinden, beş yüz doksan yedinci sahifesine kadar o Ercüzedir."

Teksir Lem'alar ve Sikke-i Tasdik-i Gaybî mecmuasında neşredilmiştir.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 282)


Osmanlıca Onsekizinci Lem'a - Birinci Keramet-i Aleviye Risalesi

Bu Lem'a, 1934 sonunda Isparta'da telif edilmiştir.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 284)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻓِﻰ ﻋِﻠْﻢِ ﺗِﺴْﻌِﻴﻦَ ﺣِﺴَﺎﺏِ ﺍﻟْﻔَﺎﺭِﺳِﻰ ٭ ﻣِﻦ ﺑَﻌْﺪِ ﻗَﺮْﻥٍ ﺗَﺎﺳِﻊِ ﺍﻟْﻤَﻌَﺎﺻِﻰ

ﺳَﺘَﻈْﻬُﺮُ ﺍﻟْﻔُﺮْﺱُ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻟﺎَﻋْﺮَﺍﺏِ ٭ ﺗَﻘْﺘُﻠُﻬُﻢْ ﻛَﻘَﺘْﻠَﺔِ ﺍﻟﺪَّﻭَﺍﺏِ

ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻣَﺒْﺪَﺍُ ﻓِﺘَﻦِ ﻋَﻮَﺍﺑِﺲِ ٭ ﻣُﻈْﻠِﻤَﺔٌ ﻛَﻈُﻠْﻤَﺔِ ﺍﻟْﺤَﻨَﺎﺩِﺱِ


Yani, "Dokuz karn sonra
ﻓُﺮْﺱْ yani akvam-ı Şarkiye, Arap üzerine hücum edecek, galebe edip hayvan gibi Arabı kesecek. Öyle müthiş fitneler, karanlıklı musibetler ki, en karanlıklı gecelerden daha ziyade karanlık olacak."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 285)

ﻓَﻜُﻞُّ ﻣَﻌْﻨًﺎ ﻣِﻦْ ﻋُﻠُﻮﻡٍ ﻓَﺎﺧِﺮَﺓٍ ٭ ﻣِﻦْ ﻣَﺒْﺪَﺍِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻟِﻴَﻮْﻡِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ

ﻗَﺪْ ﺻَﺎﺭَ ﻛَﺸْﻔًﺎ ﻋِﻨْﺪَﻧَﺎ ﻋَﻴَﺎﻧًﺎ ٭ ﻓَﻜُﻞُّ ﺫِﻯ ﺷَﻚٍّ ﻏَﺪَﺍ ﻣُﻬَﺎﻧًﺎ


yani "Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum ve esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 286)

ﺍَﺣْﺮُﻑُ ﻋُﺠْﻢٍ ﺳُﻄِّﺮَﺕْ ﺗَﺴْﻄِﻴﺮًﺍ

٭ ﺑِﺖَّ ﺑِﻬَﺎ ﺍْﻟﺎَﻣِﻴﺮُ ﻭَ ﺍﻟْﻔَﻘِﻴﺮَﺍ


Yani, "On dördüncü asr-ı Muhammedîde (a.s.m.) bin üç yüz kırk dokuz (1349) ve Rûmice bin üç yüz kırk yedide (1341) Arabî hurufunu terk edip, ecnebî ve acemî hurufuna İslâm içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin emir ve işçi, çoluk ve çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler." Çünkü bir nüshada
ﺑَﺎﺕَ dir. ﺑَﺎﺕَ i se gece çalışmasıdır. ﺑِﺖَّ ise kat'i ve cebri ifade ediyor. ﺍَﺣْﺮُﻑُ ﻋُﺠْﻢٍ fıkrasındaki ﻋُﺠْﻢٍ ise o zamanın ıstılahınca Arabın gayri, Lâtince ve Frengî huruf demektir.

Sonra diyor:

ﻓَﻤَﻦْ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﺍَﻥْ ﻳُﻌِﻴﻨَﻪُ ﺍَﺗْﺤَﻔَﻪُ ﺑِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟﺴَّﻜِﻴﻨَﺔِ

Yani, "Kim inayet-i İlâhiyeye mazhar ise Hz. Cebrail'in tabiri ile bu Sekine-i Kudsiye olan İsm-i Âzamı Cenâb-ı Hak ona hediye eder. Onunla o zamanın şer ve fitnelerinden kurtarır."

Bu sözden dört sahife evvel yine demiş:

(Osmanlıca Lem'alar sh: 287)

ﻓَﻜُﻞُّ ﻣَﻦْ ﻟﺎَﺣَﺖْ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺓُ ٭ ﻛَﺎﻥَ ﻟَﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺠِﻴﺪِ ﻛَﺎﻟْﻘِﻠﺎَﺩَﺓِ

Yani, "Kim saadete mazhar ise... said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha olur."

ﺛُﻢَّ ﺍﻋْﻠَﻤُﻮﺍ ﻣَﻌَﺎﺷِﺮَ ﺍْﻟﺎِﺧْﻮَﺍﻥِ ٭ ﺍَﻥَّ ﻏُﻮَﺍﺕَ ﺍَﺧِﺮِ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ

ﻫُﻢْ ﻋُﻠَﻤَﺎﺀُ ﺫَﻭَّﻗُﻮﺍ ﺍَﻓْﻮَﺍﻫَﻬُﻢْ ٭ ﺛُﻢَّ ﺍﻧْﺜَﻨُﻮْﺍ ﻭَﺍﺗَّﺒَﻌُﻮﺍ ﺍَﻫْﻮَﺍﺋَﻬُﻢْ


Yani, "O bid'alar ve acemî ve ecnebî hurufunun intişarı zamanı olan o âhirzamanın fena adamları bir kısım ulemaü's-su'dur ki; hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için bid'alara yardım ve fetva verenlerdir."

Sonra bir kısım ülemaü's-su'u tokatlamak için de birisiyle konuşuyor.

Der:
ﻓَﺎﺳْﺌَﻞْ ﻟِﻤَﻮْﻟﺎَﻙَ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ ﺍﻟﺸَّﺎﻥِ ٭ ﻳَﺎﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ

ﺑِﺎَﻥْ ﻳَﻘِﻴﻚَ ﺷَﺮَّ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﻔِﺘْﻨَﺔِ ٭ ﻭَﺷَﺮَّ ﻛُﻞِّ ﻛُﺮْﺑَﺔٍ ﻭَﻣِﺤْﻨَﺔٍ


yani, "Ey o zamana yetişen ve âlimlerden olan insan! Cenâb-ı Haktan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzam ile dua et."

ﻓَﺎِﻧَّﻤَﺎ ﻧَﺤْﻦُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺘَّﺤْﻘِﻴﻖِ ٭ ﻏَﻮْﺙٌ ﻟِﻜُﻞِّ ﻛُﺮْﺑَﺔٍ ﻭَﺿِﻴﻖٍ

yani "Biz Âl-i Beyt'ten her kürbet ve şiddet zamanında birer Gavs çıkıp imdat ediyoruz."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 288)

ﻳَﺎ ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ

Ey o zamana yetişen ve âlimlerden olan insan! "Sana verdiğim ders ile hıfz duasını et."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 289)

ﻧَﺤْﻦُ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺘَّﺤْﻘِﻴﻖِ ﻏَﻮْﺙٌ ﻟِﻜُﻞِّ ﻛُﺮْﺑَﺔٍ

Biz Al-i Beyt'ten, her kürbet ve şiddet zamanında birer Gavs çıkıp imdat ederiz.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 290)

ﻓَﻤَﻦْ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﺍَﻥْ ﻳُﻌِﻴﻨَﻪُ
Allah (c.c.) kime yardım etmeyi dilerse, kim inâyet-i İlâhiyeye mazhar ise..

٭ ﺍَﺗْﺤَﻔَﻪُ ﺑِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟﺴَّﻜِﻴﻨَﺔِ
Bu sekine-i kudsiye olan ism-i Azamı Cenab-ı Hak ona ihsan eder.

ﺗَﻌِﻴﺶُ ﺳَﻌِﻴﺪًﺍ
Said olarak, mesud yaşar.

ﺳَﻌِﻴﺪًﺍ
Saîd olarak, mes'ud olarak.

ﻳُﻌِﻴﻨَﻪُ
Ona yardım eder.

ﺍَﻟﺴَّﻜِﻴﻨَﺔِ
Sekine..

ﺍَﺗْﺤَﻔَﻪُ ﺑِﻬَﺬِﻩِ ﺍﻟﺴَّﻜِﻴﻨَﺔِ
Bu Sekine-i Kudsiye olan ism-i Azamı Cenab-ı Hak ona ihsan eder.

ﻓَﻜُﻞُّ ﻣَﻦْ ﻟﺎَﺣَﺖْ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺓُ ﻛَﺎﻥَ ﻟَﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺠِﻴﺪِ ﻛَﺎﻟْﻘِﻠﺎَﺩَﺓِ
Yani, "Kim saadete mazhar ise... said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha olur."

ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺓُ
Saadet, mesudiyet..

ﺍﻟْﻘِﻠﺎَﺩَﺓِ
Gerdanlık.

ﻳُﻌِﻴﻨَﻪُ
Ona yardım eder.

ﺍَﻟﺴَّﻜِﻴﻨَﺔِ
Sekine..

ﻳَﺎ ﻣﺪْﺭِﻛًﺎ
Ey idrak eden, erişen.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 291)

ﻓَﻜُﻞُّ ﻣَﻦْ ﻟﺎَﺣَﺖْ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺓُ ٭ ﻛَﺎﻥَ ﻟَﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺠِﻴﺪِ ﻛَﺎﻟْﻘِﻠﺎَﺩَﺓِ
Yani, "Kim saadete mazhar ise... said ise... şaki değilse... o İsm-i Âzam onun boynunda mübarek bir gerdanlık hükmünde bir nüsha olur."

ﻟﺎَﺣَﺖْ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺴَّﻌَﺎﺩَﺓُ
Saadete mazhar ise.

ﻳَﺎ ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ
Ey o zamana yetişen ve âlimlerden olan insan!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 292)

ﺍَﻧَﺎ ﻣَﺪِﻳﻨَﺔُ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻭَ ﻋَﻠِﻰٌّ ﺑَﺎﺑُﻬَﺎ
Ben ilmin şehriyim. Ali ise, onun kapısıdır. (Tirmizî, Menâkıb: 20; el-Hakim, el-Müstedrek, 3:126)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 293)

ﻳَﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍْﻟﺎِﺧْﻮَﺍﻥ
Ey kardeşler!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 294)

ﻳَﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍْﻟﺎِﺧْﻮَﺍﻥ
Ey kardeşler!

ﺍِﻥِ ﺍﺳْﺘَﻘَﺎﻣَﺖْ ﺍُﻣَّﺘِﻰ ﻓَﻠَﻬُﻢْ ﻳَﻮْﻡٌ ﻭَ ﺍِﻟﺎَّ ﻓَﻨِﺼْﻒُ ﻳَﻮْﻡٍ
Eğer ümmetim istikamet üzere olursa ömrü (İslâmiyet'in hâkimiyeti) bir tam gündür (bin sene), aksi halde ancak yarım gündür (beş yüz yıl). (bk. İbni Kesir, 1:13; Mu'cemü't-Taberânî, el-Kebîr, 22:573, 576)

ﻳَﻮْﻡٌ
Bir gün.

ﺍِﻥَّ ﻳَﻮْﻣًﺎ ﻋِﻨْﺪَ ﺭَﺑِّﻚَ ﻛَﺎَﻟْﻒِ ﺳَﻨَﺔٍ ِﻣﻤَّﺎ ﺗَﻌُﺪُّﻭﻥَ
Lâkin Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir. (Hac Sûresi, 22:47)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 295)

ﻳَﺎْﺗِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﺑِﻘَﻮْﻡٍ ﻳُﺤِﺒُّﻬُﻢْ ﻭَﻳُﺤِﺒُّﻮﻧَﻪُ
Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. (Mâide Sûresi, 5:54)

ﻓَﻠَﻬُﻢْ ﻳَﻮْﻡٌ
Onlar için bir gündür.

(Lem'alar sh: 139)
 

Ahmet.1

Well-known member
Ondokuzuncu Lem'a - İktisad Risalesi

Bu Lem'a, 1934 sonlarında Isparta'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻛُﻠُﻮﺍ ﻭَ ﺍﺷْﺮَﺑُﻮﺍ ﻭَ ﻟﺎَ ﺗُﺴْﺮِﻓُﻮﺍ
Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A'râf Sûresi, 1:31)

(Lem'alar sh: 141)

"İktisad eden, maişetçe aile belasını çekmez" mealinde

ﻟﺎَ ﻳَﻌُﻮﻝُ ﻣَﻦِ ﺍﻗْﺘَﺼَﺪَ
hadîs-i şerifi sırrıyla:

İktisad eden, maişetçe aile zahmet ve meşakkatini çok çekmez." (Müsned, 1:447; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 5:454, no: 7939; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 3:36, 6:49, 56, 57)

(Lem'alar sh: 142)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺮَّﺯَّﺍﻕُ ﺫُﻭ ﺍﻟْﻘُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﻤَﺘِﻴﻦُ
Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır. (Zâriyat Sûresi, 51:58)

ﻭَﻣَﺎ ﻣِﻦْ ﺩَٓﺍﺑَّﺔٍ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺍِﻟﺎَّ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺭِﺯْﻗُﻬَﺎ
Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah'a ait olmasın. (Hûd Sûresi, 11:6)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻀَّﺮُﻭﺭَﺓَ ﺗُﻘَﺪَّﺭُ ﺑِﻘَﺪْﺭِﻫَﺎ
Zaruretler zaruret miktarınca sınırlandırılır.

"Haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesini alabilir; fazlasını alamaz. Evet muztar adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki, ölmeyecek kadar yiyebilir."

(Lem'alar sh: 144)

ﻟﺎَ ﺍِﺳْﺮَﺍﻑَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺨَﻴْﺮِ ﻛَﻤَﺎ ﻟﺎَ ﺧَﻴْﺮَ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎِﺳْﺮَﺍﻑِ
Hayırda ve ihsanda (fakat müstehak olanlara) israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur.

(Lem'alar sh: 145)

ﺍَﻟْﺤَﺮِﻳﺺُ ﺧَﺎﺋِﺐٌ ﺧَﺎﺳِﺮٌ
Hırs, hasaret ve muvaffakıyetsizliğin sebebidir.

(Lem'alar sh: 146)

ﺍَﻟْﻘَﻨَﺎﻋَﺔُ ﻛَﻨْﺰٌ ﻟﺎَ ﻳَﻔْﻨَﻰ
Kanaat, tükenmez bir hazinedir. (bk. et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat: 7:84; el-Beyhakî, ez-Zühd: 2:88; el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ: 2:133)

ﻋَﺰَّ ﻣَﻦْ ﻗَﻨَﻊَ ﺫَﻝَّ ﻣَﻦْ ﻃَﻤَﻊَ
Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer. (bk. İbnü'l-Esîr, en-Nihâye fî Ğarîbi'l-Hadîs: 4:114; ez-Zebîdî, Tâcü'l-Arûs: 22:90)

(Lem'alar sh: 147)

ﻛُﻠُﻮﺍ ﻭَ ﺍﺷْﺮَﺑُﻮﺍ ﻭَ ﻟﺎَ ﺗُﺴْﺮِﻓُﻮﺍ
Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A'râf Sûresi, 1:31)

ﺟَﻤَﻌْﺖُ ﺍﻟﻄِّﺐَّ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺒَﻴْﺘَﻴْﻦِ ﺟَﻤْﻌًﺎ ﻭَ ﺣُﺴْﻦُ ﺍﻟْﻘَﻮْﻝِ ﻓِﻰ ﻗَﺼْﺮِ ﺍﻟْﻜَﻠﺎَﻡِ

ﻓَﻘَﻠِّﻞْ ﺍِﻥْ ﺍَﻛَﻠْﺖَ ﻭَ ﺑَﻌْﺪَ ﺍَﻛْﻞٍ ﺗَﺠَﻨَّﺐْ ﻭَ ﺍﻟﺸِّﻔَٓﺎﺀُ ﻓِﻰ ﺍْﻟﺎِﻧْﻬِﻀَﺎﻡِ

ﻭَ ﻟَﻴْﺲَ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻨُّﻔُﻮﺱِ ﺍَﺷَﺪُّ ﺣَﺎﻟﺎً ﻣِﻦْ ﺍِﺩْﺧَﺎﻝِ ﺍﻟﻄَّﻌَﺎﻡِ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻄَّﻌَﺎﻡِ


"Yani: "İlm-i Tıbb'ı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin mikdarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir." (Haşiye) Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır."

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Lem'alar sh: 148)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirminci Lem'a - İhlas Risaleleleri

Bu risale 1934'te Barla'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﺍِﻧَّٓﺎ ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺍﻟْﻜِﺘَﺎﺏَ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ ﻓَﺎﻋْﺒُﺪِ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻣُﺨْﻠِﺼًﺎ ﻟَﻪُ ﺍﻟﺪِّﻳﻦَ ٭ ﺍَﻟﺎَ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟﺪِّﻳﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﺺُ
Muhakkak ki Biz sana kitabı hak ile indirdik. İbadetini ihlâs ile Ona yönelterek sadece Allah'a kulluk et. Bilin ki, şirkten ve riyadan uzak hâlis din Allah'a mahsustur. (Zümer Sûresi, 39:2-3)

ﻫَﻠَﻚَ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ ﻭَﻫَﻠَﻚَ ﺍﻟْﻌَﺎﻟِﻤُﻮﻥَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻠُﻮﻥَ ﻭَﻫَﻠَﻚَ ﺍﻟْﻌَﺎﻣِﻠُﻮﻥَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﻤُﺨْﻠِﺼُﻮﻥَ ﻭَﺍﻟْﻤُﺨْﻠِﺼُﻮﻥَ ﻋَﻠَﻰ ﺧَﻄَﺮٍ ﻋَﻈِﻴﻢٍ
İnsanlar helâk oldu -âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu -ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu -ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. (bk. Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ 2:415; Gazâlî, İhyâu Ulûmi'd-Dîn 3:414)

(Lem'alar sh: 149)

ﺍِﻥْ ﺍَﺟْﺮِﻯَ ﺍِﻟﺎَّ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah'a aittir. (Yûnus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe Sûresi, 34:47)

(Lem'alar sh: 150)

ﻭَﻣَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﺮَّﺳُﻮﻝِ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟْﺒَﻠﺎَﻍُ
Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir. (Nûr Sûresi, 24:54)

ﻭَ ﻳُﺆْﺛِﺮُﻭﻥَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻬِﻢْ ﻭَﻟَﻮْ ﻛَﺎﻥَ ﺑِﻬِﻢْ ﺧَﺼَﺎﺻَﺔٌ
Kendileri ihtiyaç halinde olsalar bile başkalarını kendi nefislerine tercih ederler. (Haşir Sûresi, 59:9)

ﻣَﻦْ ﻃَﻠَﺐَ ﻭَ ﺟَﺪَّ ﻭَﺟَﺪَ
Kim taleb eder ve ciddi isterse, isteğine ulaşır..

(Lem'alar sh: 154)

ﻭَ ﻗَﺎﻝَ ﻧِﺴْﻮَﺓٌ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤَﺪِﻳﻨَﺔِ
Şehirdeki kadınlar dedi ki.. (Yûsuf Sûresi, 12:12)

ﻗَﺎﻝَ
Dedi..

ﻗَﺎﻟَﺖِ ﺍْﻟﺎَﻋْﺮَﺍﺏُ
Bedevîler dedi ki.. (Hucurât Sûresi, 49:14)

ﻗَﺎﻟَﺖْ
Dedi(ler, kadınlar.)

ﻭَ ﻗَﺎﻝَ ﻧِﺴْﻮَﺓٌ
Kadınlar dedi ki.. (Yûsuf Sûresi, 12:12)

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﻨَﺎﺯَﻋُﻮﺍ ﻓَﺘَﻔْﺸَﻠُﻮﺍ ﻭَﺗَﺬْﻫَﺐَ ﺭِﻳﺤُﻜُﻢْ
İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider. (Enfâl Sûresi, 8:46)

ﻭَﺗَﻌَﺎﻭَﻧُﻮﺍ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟْﺒِﺮِّ ﻭَﺍﻟﺘَّﻘْﻮَﻯ
Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın. (Mâide Sûresi, 5:2)

(Lem'alar sh: 155)

ﻭَﺍِﺫَﺍ ﻣَﺮُّﻭﺍ ﺑِﺎﻟﻠَّﻐْﻮِ ﻣَﺮُّﻭﺍ ﻛِﺮَﺍﻣًﺎ
Onlar boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler. (Furkan Sûresi, 25:72)

(Lem'alar sh: 158)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Lem'alar sh: 159)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmibirinci Lem'a - İhlas Risaleleleri

Bu risale 1934'te Barla'da telif edilmiştir

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﻨَﺎﺯَﻋُﻮﺍ ﻓَﺘَﻔْﺸَﻠُﻮﺍ ﻭَﺗَﺬْﻫَﺐَ ﺭِﻳﺤُﻜُﻢْ
İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider. (Enfâl Sûresi, 8:46)

ﻭَ ﻗُﻮﻣُﻮﺍ ﻟِﻠَّﻪِ ﻗَﺎﻧِﺘِﻴﻦَ
Allah için kıyamda bulunup Ona kulluk edin. (Bakara Sûresi, 2:238)

ﻗَﺪْ ﺍَﻓْﻠَﺢَ ﻣَﻦْ ﺯَﻛَّﻴﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﻗَﺪْ ﺧَﺎﺏَ ﻣَﻦْ ﺩَﺳَّﻴﻬَﺎ
Nefsini günahlardan arındıran, kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran ise hüsrana düşmüştür. (Şems Sûresi, 91:9-10)

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺸْﺘَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻰ ﺛَﻤَﻨًﺎ ﻗَﻠِﻴﻠﺎً
Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin. (Bakara Sûresi, 2:41)

(Lem'alar sh: 160)

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺸْﺘَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻰ ﺛَﻤَﻨًﺎ ﻗَﻠِﻴﻠﺎً
Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin. (Bakara Sûresi, 2:41)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻨَّﻔْﺲَ َﻟﺎَﻣَّﺎﺭَﺓٌ ﺑِﺎﻟﺴُّٓﻮﺀِ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﺭَﺣِﻢَ ﺭَﺑِّﻰ
Şüphesiz nefis daima kötülüğe sevk eder -ancak Rabbim rahmet ederse o müstesna. (Yûsuf Sûresi, 12:53)

(Lem'alar sh: 162)

ﻭَ ﻳُﺆْﺛِﺮُﻭﻥَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻬِﻢْ
Başkalarını kendi nefislerine tercih ederler. (Haşir Sûresi, 59:9)

(Lem'alar sh: 163)

ﻛُﻞُّ ﻧَﻔْﺲٍ ﺫَٓﺍﺋِﻘَﺔُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ
Her nefis ölümü tadıcıdır. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:185)

ﺍِﻧَّﻚَ ﻣَﻴِّﺖٌ ﻭَﺍِﻧَّﻬُﻢْ ﻣَﻴِّﺘُﻮﻥَ
Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler. (Zümer Sûresi, 39:30)

ﺍَﻛْﺜِﺮُﻭﺍ ﺫِﻛْﺮَ ﻫَﺎﺩِﻡِ ﺍﻟﻠَّﺬَّﺍﺕِ
"-ev kema kal- yani "Lezzetleri tahrib edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz!"

(Lem'alar sh: 164)

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺸْﺘَﺮُﻭﺍ ﺑِﺎَﻳَﺎﺗِﻰ ﺛَﻤَﻨًﺎ ﻗَﻠِﻴﻠﺎً
Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin. (Bakara Sûresi, 2:41)

(Lem'alar sh: 166)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺑِﺤَﻖِّ ﺳُﻮﺭَﺓِ ﺍْﻟﺎِﺧْﻠﺎَﺹِ ﺍِﺟْﻌَﻠْﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﻋِﺒَﺎﺩِﻙَ ﺍﻟْﻤُﺨْﻠِﺼِﻴﻦَ ﺍﻟْﻤُﺨْﻠَﺼِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Allahım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle. Âmin, âmin.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Lem'alar sh: 167)

ﻳُﻮﺯَﻥُ ﻣِﺪَﺍﺩُ ﺍﻟْﻌُﻠَﻤَٓﺎﺀِ ﺑِﺪِﻣَٓﺎﺀِ ﺍﻟﺸُّﻬَﺪَٓﺍﺀِ
-ev kema kal- Yani: "Mahşerde ülema-i hakikatın sarfettikleri mürekkeb, şehidlerin kanıyla müvazene edilir; o kıymette olur." (İbni Hacer, 4:427; Müsnedü'l-Firdevs, 5:519; Gazalî, İhyau Ulûmiddin, 1:6; Münavi, Feyzü'l-Kadîr, 6:466; Aclûni, Keşfü'l-Hafa, 2:561; Süyutî, Camiü's-Sağir, no: 10026.)

ﻣَﻦْ ﺗَﻤَﺴَّﻚَ ﺑِﺴُﻨَّﺘِﻰ ﻋِﻨْﺪَ ﻓَﺴَﺎﺩِ ﺍُﻣَّﺘِﻰ ﻓَﻠَﻪُ ﺍَﺟْﺮُ ﻣِﺎَﺓِ ﺷَﻬِﻴﺪٍ
-ev kema kal- Yani: "Bid'aların ve dalaletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyeye ve hakikat-ı Kur'aniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir." (Müsnedü'l-Firdevs, 4:198; Cem'ü'l-Fevaid, 1:29; Feyzü'l-Kadîr, h. No: 9171; Fethu'l-Kebir, 3:253; Münzirî, Tergip ve Terhip, 1:41; Taberanî, Mecmeu'l-Kebir, 1394; Ali bin Hüsamüddin, Müntehabatü Ken-zü'l-Ummal, 1:100; Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 7:282.)

(Lem'alar sh: 168)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmiikinci Lem'a

Bu Lem'a, 1934'te Isparta'da telif edilmiştir.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻣَﻦْ ﻳَﺘَﻮَﻛَّﻞْ ﻋَﻠَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻓَﻬُﻮَ ﺣَﺴْﺒُﻪُ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺑَﺎﻟِﻎُ ﺍَﻣْﺮِﻩِ ﻗَﺪْ ﺟَﻌَﻞَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟِﻜُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪْﺭًﺍ
Allah'a tevekkül edene Allah kâfidir. Allah emrini mutlaka gerçekleştirir. Allah herşeye bir ölçü takdir etmiştir. (Talâk Sûresi, 65:3)

(Lem'alar sh: 169)

ﺍَﻟْﻤَﻮْﺕُ ﺣَﻖٌّ
Ölüm haktır.

(Lem'alar sh: 175)

ﺭَﺏِّ ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﻣِﻦْ ﻫَﻤَﺰَﺍﺕِ ﺍﻟﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ ٭ ﻭَﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﻚَ ﺭَﺏِّ ﺍَﻥْ ﻳَﺤْﻀُﺮُﻭﻥِ
Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, yâ Rabbi, Sana sığınırım. (Mü'minûn Sûresi, 23:97-98)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﻳَﺎ ﺣَﺎﻓِﻆُ ﻳَﺎ ﺣَﻔِﻴﻆُ ﻳَﺎ ﺧَﻴْﺮَ ﺍﻟْﺤَﺎﻓِﻈِﻴﻦَ ﺍِﺣْﻔَﻈْﻨِﻰ ﻭَ ﺍﺣْﻔَﻆْ ﺭُﻓَﻘَﺎﺋِﻰ ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟﻨَّﻔْﺲِ ﻭَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟْﺠِﻦِّ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍَﻫْﻞِ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﻭَ ﺍَﻫْﻞِ ﺍﻟﻄُّﻐْﻴَﺎﻥِ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ
Ey muhafaza edici olan ve koruyucuların en hayırlısı olan Allahım! Beni ve arkadaşlarımı nefsin ve şeytanın şerrinden, insanların ve cinlerin şerrinden, ehl-i dalâlet ve tuğyanın şerrinden muhafaza et. Âmin, âmin, âmin.

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Lem'alar sh: 176)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmiüçüncü Lem'a - Tabiat Risalesi

Bu Lem'a Arabî olarak önce Ankara'da 1921'de sonra da Barla'da 1933'te Türkçe olarak telif edilmiştir

(Lem'alar sh: 177)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻗَﺎﻟَﺖْ ﺭُﺳُﻠُﻬُﻢْ ﺍَﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺷَﻚٌّ ﻓَﺎﻃِﺮِ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Peygamberleri onlara dedi ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu? (İbrahim Sûresi, 14:10)

(Lem'alar sh: 179)

ﺍَﻟْﻮَﺍﺣِﺪُ ﻟﺎَ ﻳَﺼْﺪُﺭُ ﺍِﻟﺎَّ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪِ
"Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir."

(Lem'alar sh: 186)

ﺍَﻓِﻰ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺷَﻚٌّ ﻓَﺎﻃِﺮِ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu? (İbrahim Sûresi, 14:10)

(Lem'alar sh: 188)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ
Bize ihsan ettiği iman nimeti sebebiyle Allah'a hamd olsun.

(Lem'alar sh: 191)

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ ﺍَﻭْ ﻫُﻮَ ﺍَﻗْﺮَﺏُ
Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi, 16:77)

ﻭَﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
O herşeye hakkıyla kadirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

(Lem'alar sh: 193)

ﻭَﻣَٓﺎ ﺍَﻣْﺮُ ﺍﻟﺴَّﺎﻋَﺔِ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻠَﻤْﺢِ ﺍﻟْﺒَﺼَﺮِ ﺍَﻭْ ﻫُﻮَ ﺍَﻗْﺮَﺏُ
Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi, 16:77)

(Lem'alar sh: 194)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﺩِﻳﻦِ ﺍْﻟﺎِﺳْﻠﺎَﻡِ ﻭَ ﻛَﻤَﺎﻝِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ
Bize ihsan ettiği İslâm dini ve mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah'a hamd olsun!

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin. (Bakara Sûresi, 2:32)

(Lem'alar sh: 195)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmidördüncü Lem'a - Tesettür Risalesi

Bu Lem'a, 1934'te Isparta'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻳَٓﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰُّ ﻗُﻞْ ِﻟﺎَﺯْﻭَﺍﺟِﻚَ ﻭَﺑَﻨَﺎﺗِﻚَ ﻭَﻧِﺴَٓﺎﺀِ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻨِﻴﻦَ ﻳُﺪْﻧِﻴﻦَ ﻋَﻠَﻴْﻬِﻦَّ ﻣِﻦْ ﺟَﻠﺎَﺑِﻴﺒِﻬِﻦَّ
Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle, (evlerinden çıktıklarında) dış örtülerini üzerlerine alsınlar. (Ahzâb Sûresi, 33:59)

(Lem'alar sh: 198)

ﺗَﻨَﺎﻛَﺤُﻮﺍ ﺗَﻜَﺎﺛَﺮُﻭﺍ ﻓَﺎِﻧِّﻰ ﺍُﺑَﺎﻫِﻰ ﺑِﻜُﻢُ ﺍْﻟﺎُﻣَﻢَ
"İzdivaç ediniz; çoğalınız. Ben kıyamette, sizin kesretinizle iftihar edeceğim." (Aclûni, Keşfü'l-Hafa, 1:318; Münavi, Feyzü'l-Kadîr, 3:269, hadis no: 3366.)

(Lem'alar sh: 199)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Lem'alar sh: 204)

ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Bâkî olan yalnız Allah'tır.

(Lem'alar sh: 205)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmibeşinci Lem'a - Hastalar Risalesi

Bu Lem'a, 1934'te Isparta'da telif edilmiştir.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍِﺫَٓﺍ ﺍَﺻَﺎﺑَﺘْﻬُﻢْ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٌ ﻗَﺎﻟُٓﻮﺍ ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠَّﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
O kimseler ki, başlarına bir musibet geldiğinde 'Biz Allah'ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır' derler. (Bakara Sûresi, 2:156)

ﻭَﺍﻟَّﺬِﻯ ﻫُﻮَ ﻳُﻄْﻌِﻤُﻨِﻰ ﻭَﻳَﺴْﻘِﻴﻦِ ٭ ﻭَﺍِﺫَﺍ ﻣَﺮِﺿْﺖُ ﻓَﻬُﻮَ ﻳَﺸْﻔِﻴﻦِ
Beni yediren ve içiren Odur. Hastalandığımda bana şifa veren de Odur. (Şuarâ Sûresi, 26:79-80)

(Lem'alar sh: 209)

ﺍِﻧَّﻤَﺎ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَﺎﺀُ ﺗُﻌْﺮَﻑُ ﺑِﺎَﺿْﺪَﺍﺩِﻫَﺎ
"Herşey zıddıyla bilinir."

(Lem'alar sh: 211)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻛﻞِّ ﺣَﺎﻝِ
Her türlü hâl için Allah'a hamd olsun

(Lem'alar sh: 212)

ﻗُﻞْ ﻣَﺎ ﻳَﻌْﺒَﺆُﺍ ﺑِﻜُﻢْ ﺭَﺑِّﻰ ﻟَﻮْﻟﺎَ ﺩُﻋَٓﺎﺅُﻛُﻢْ
"Eğer duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var" (Furkan Sûresi, 25:77)

(Lem'alar sh: 213)

ﺍَﺷَﺪُّ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ ﺑَﻠﺎَﺀً َﺍْﻟﺎَﻧْﺒِﻴَٓﺎﺀُ ﺛُﻢَّ ﺍْﻟﺎَﻭْﻟِﻴَٓﺎﺀُ َﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﻞُ ﻓَﺎْﻟﺎَﻣْﺜَﻞُ
"En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridir." İnsanların en çok belâ ve musibete maruz kalanları peygamberlerdir. Sonra evliyalar, sonra da derecelerine göre diğer salih insanlar gelir. (Kenzü'l-Ummal, 3:326/6180; Münavi, Feyzü'l-Kadîr, 1:519, no: 1056; Hâkim, Müstedrek, 3:343; Buharî, Merda: 3; Tirmizî, Züht: 51; İbni Mâce, Fiten: 23; Darimî, Rikak: 61; Müsned, 1:172, 174, 180, 185, 6:369.)

(Lem'alar sh: 214)

ﺍِﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻟَﻴَﻄْﻐَﻰ ٭ ﺍَﻥْ ﺭَﺍَﻩُ ﺍﺳْﺘَﻐْﻨَﻰ
Şüphesiz ki insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgınlaşıverir. (Alâk Sûresi, 96:6-7)

(Lem'alar sh: 216)

ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ﻟِﻠَّﻪِ ﻭَﺍِﻧَّٓﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
O kimseler ki, başlarına bir musibet geldiğinde 'Biz Allah'ın kullarıyız; dönüşümüz de ancak Onadır' derler. (Bakara Sûresi, 2:156)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻫَﺪَﻳﻨَﺎ ﻟِﻬَﺬَﺍ ﻭَﻣَﺎ ﻛُﻨَّﺎ ﻟِﻨَﻬْﺘَﺪِﻯَ ﻟَﻮْﻟﺎَٓ ﺍَﻥْ ﻫَﺪَﻳﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟَﻘَﺪْ ﺟَٓﺎﺀَﺕْ ﺭُﺳُﻞُ ﺭَﺑِّﻨَﺎ ﺑِﺎﻟْﺤَﻖِّ
Dediler: Bizi buna eriştiren Allah'a hamd olsun; yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler. (A'râf Sûresi, 7:43)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻋَﻠَﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻃِﺐِّ ﺍﻟْﻘُﻠُﻮﺏِ ﻭَ ﺩَﻭَٓﺍﺋِﻬَﺎ ﻭَ ﻋَﺎﻓِﻴَﺔِ ﺍْﻟﺎَﺑْﺪَﺍﻥِ ﻭَ ﺷِﻔَٓﺎﺋِﻬَﺎ ﻭَ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎَﺑْﺼَﺎﺭِ ﻭَ ﺿِﻴَٓﺎﺋِﻬَﺎ ﻭَ ﻋَﻠَٓﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ
Allah'ım! Kalblerin derman ve devâsı, bedenlerin âfiyet ve şifası, gözlerin nur ve ziyası olan Efendimiz Muhammed'e ve âl ve ashabına salât ve selâm eyle.

(Lem'alar sh: 221)

ﻭَﻫُﻮَ ﻟِﻜُﻞِّ ﺩَٓﺍﺀٍ ﺩَﻭَٓﺍﺀٌ
"Bu kitab her derde dermandır." (Müslim, 4:1129; Feyzü'l-Kadîr, hadis no: 7306.)


Yirmibeşinci Lem'anın Zeyli
Onyedinci Mektub olup, Mektubat Mecmûasına idhal edildiğinden buraya dercedilmedi.

(Lem'alar sh: 222)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmialtıncı Lem'a

Yirmi Altıncı Lem'a'nın çoğu Ricaları Isparta'da olmak üzere 1934'te telif edilmiştir.

(Lem'alar sh: 223)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻛٓﻬَﻴَﻌٓﺺٓ ٭ ﺫِﻛْﺮُ ﺭَﺣْﻤَﺖِ ﺭَﺑِّﻚَ ﻋَﺒْﺪَﻩُ ﺯَﻛَﺮِﻳَّﺎ ٭ ﺍِﺫْ ﻧَﺎﺩَﻯ ﺭَﺑَّﻪُ ﻧِﺪَٓﺍﺀً ﺧَﻔِﻴًّﺎ ٭ ﻗَﺎﻝَ ﺭَﺏِّ ﺍِﻧِّﻰ ﻭَﻫَﻦَ ﺍﻟْﻌَﻈْﻢُ ﻣِﻨِّﻰ ﻭَﺍﺷْﺘَﻌَﻞَ ﺍﻟﺮَّﺍْﺱُ ﺷَﻴْﺒًﺎ ﻭَﻟَﻢْ ﺍَﻛُﻦْ ﺑِﺪُﻋَٓﺎﺋِﻚَ ﺭَﺏِّ ﺷَﻘِﻴًّﺎ
Kâf hâ yâ ayn sâd. Bu âyetler, kulu Zekeriya'ya Rabbinin rahmetini zikirdir. Hani o Rabbine gizlice niyaz ederek demişti ki: Ey Rabbim, artık benim kemiklerim yıprandı, başım ihtiyarlıkla tutuşup saçlarım aklandı. Sana ettiğim dualarımda da, ey Rabbim, ben hiç mahrum kalmadım. (Meryem Sûresi, 19:1-4)

(Lem'alar sh: 224)

ﺍَﻟﺴَّﺒَﺐُ ﻛَﺎﻟْﻔَﺎﻋِﻞِ
Bir şeye sebep olan, onu işleyen gibidir. "Hayrın yolunu gösteren, onu işleyen gibidir" (Feyzü'l- Kadîr, c.3, s. 531, hadîs no: 4250; Keşfü'l-Hafâ, c. 1, s. 399.)

(Lem'alar sh: 226)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥْ
"Ol!" der, (o şey de) hemen oluverir. (Lem'alar sh: 231)

ﻛُﻞُّ ﻧَﻔْﺲٍ ﺫَٓﺍﺋِﻘَﺔُ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ
Her nefis ölümü tadıcıdır. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:185)

(Lem'alar sh: 232)

ﻭَ ﺑَﺸِّﺮِ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺍَﻣَﻨُﻮﺍ
İman edenleri müjdele... (Bakara Sûresi, 2:25)

ﻟَﻴْﺖَ ﺍﻟﺸَّﺒَﺎﺏَ ﻳَﻌُﻮﺩُ ﻳَﻮْﻣًﺎ ﻓَﺎُﺧْﺒِﺮَﻩُ ﺑِﻤَﺎ ﻓَﻌَﻞَ ﺍﻟْﻤَﺸِﻴﺐُ
"Keşki gençliğim bir gün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma ne kadar hazîn haller getirdiğini ona şekva edip söyleyecektim."

(Lem'alar sh: 233)

ﺣُﺐُّ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺭَﺍْﺱُ ﻛُﻞِّ ﺧَﻄِﻴﺌَﺔٍ
Dünya sevgisi bütün hataların başıdır. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1099; Süyûtî, ed-Dürerü'l-Müntesire, 91; İsfehânî, Hılyetü'l-Evliyâ, 6:388; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 3:368, no: 3662)

(Lem'alar sh: 234)

ﻳَﻮْﻣًﺎ ﻳَﺠْﻌَﻞُ ﺍﻟْﻮِﻟْﺪَﺍﻥَ ﺷِﻴﺒًﺎ
Çocukları ihtiyarlatan bir gün... (Müzzemmil Sûresi, 13:17)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﻏَﺮِﻳﺒَﻢْ ﺑِﻰ ﻛَﺴَﻢْ ﺿَﻌِﻴﻔَﻢْ ﻧَﺎﺗُﻮَﺍﻧَﻢْ َﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻥْ ﮔُﻮﻳَﻢْ ﻋَﻔُﻮْ ﺟُﻮﻳَﻢْ ﻣَﺪَﺩْ ﺧَﻮﺍﻫَﻢْ ﺯِﺩَﺭْﮔَﺎﻫَﺖْ ﺍِﻟَﻬِﻰ
Garibim, kimsesizim, zayıfım, güçsüzüm, imdât derim.. Affını, yardımını dilerim dergâhından, ey Allah'ım!

(Lem'alar sh: 235)

ﻭَ ﻟَﻮْﻟﺎَ ﺍﻟﺸُّﻴُﻮﺥُ ﺍﻟﺮُّﻛَّﻊُ ﻟَﺼُﺐَّ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢُ ﺍﻟْﺒَﻠﺎَٓﺀُ ﺻَﺒًّﺎ
Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize dökülecekti...

(Haşiye): Hadîsin tamamı:

ﻭَﻟَﻮْﻟﺎَ ﺍﻟْﺒَﻬَٓﺎﺋِﻢُ ﺍﻟﺮُّﺗَّﻊُ ﻭَﺍﻟﺼُّﺒْﻴَﺎﻥُ ﺍﻟﺮُّﺿَّﻊُ

ilâ âhir... -ev kema kal-

ve eğer otlayan hayvanlar ve süt emen bebekler olmasaydı..." (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:163; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 5:344, no: 7523; el-Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3:345.) (Lem'alar sh: 236)

ﺍِﻣَّﺎ ﻳَﺒْﻠُﻐَﻦَّ ﻋِﻨْﺪَﻙَ ﺍﻟْﻜِﺒَﺮَ ﺍَﺣَﺪُﻫُﻤَٓﺎ ﺍَﻭْ ﻛِﻠﺎَﻫُﻤَﺎ ﻓَﻠﺎَ ﺗَﻘُﻞْ ﻟَﻬُﻤَٓﺎ ﺍُﻑٍّ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﻨْﻬَﺮْﻫُﻤَﺎ ﻭَﻗُﻞْ ﻟَﻬُﻤَﺎ ﻗَﻮْﻟﺎً ﻛَﺮِﻳﻤًﺎ ٭ ﻭَﺍﺧْﻔِﺾْ ﻟَﻬُﻤَﺎ ﺟَﻨَﺎﺡَ ﺍﻟﺬُّﻝِّ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَﻗُﻞْ ﺭَﺏِّ ﺍﺭْﺣَﻤْﻬُﻤَﺎ ﻛَﻤَﺎ ﺭَﺑَّﻴَﺎﻧِﻰ ﺻَﻐِﻴﺮًﺍ
Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın 'Öf' bile deme, onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki: 'Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.' (İsrâ Sûresi, 11:23-24)

(Lem'alar sh: 240)

ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥْ
"Ol!" der, (o şey de) hemen oluverir.

(Lem'alar sh: 241)

ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺗَﺪْﻋُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻟَﻦْ ﻳَﺨْﻠُﻘُﻮﺍ ﺫُﺑَﺎﺑًﺎ ﻭَﻟَﻮِ ﺍﺟْﺘَﻤَﻌُﻮﺍ ﻟَﻪُ
Yani Allah'tan başka bütün çağırdığınız ve ibadet ettiğiniz şeyler toplansalar, bir sineği halkedemezler.

ﻣَﺎ ﺧَﻠْﻘُﻜُﻢْ ﻭَﻟﺎَ ﺑَﻌْﺜُﻜُﻢْ ﺍِﻟﺎَّ ﻛَﻨَﻔْﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi, 31:28)

(Lem'alar sh: 242)

ﻟﺎَ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Sûresi 163; Al-i İmrân Sûresi: 2)

(Lem'alar sh: 243)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺣَﺎﻝِ
Her türlü hâl için Allah'a hamd olsun

(Lem'alar sh: 244)

ﻛُﻞُّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻫَﺎﻟِﻚٌ ﺍِﻟﺎَّ ﻭَﺟْﻬَﻪُ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤُﻜْﻢُ ﻭَﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺗُﺮْﺟَﻌُﻮﻥَ
Herşey helâk olup gidicidir -O'nun yüzü (Yani, Allah'ın zâtı ve herşeyin Allah'a bakan yüzü) müstesnâ. Hüküm Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz. (Kasas Sûresi, 28:88)

(Lem'alar sh: 245)

ﻓَﺎِﻥْ ﺗَﻮَﻟَّﻮْﺍ ﻓَﻘُﻞْ ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

ﻛُﻞُّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻫَﺎﻟِﻚٌ ﺍِﻟﺎَّ ﻭَﺟْﻬَﻪُ
Herşey helâk olup gidicidir -O'nun yüzü (Yani, Allah'ın zâtı ve herşeyin Allah'a bakan yüzü) müstesnâ. (Kasas Sûresi, 28:88)

ﻳَﺎ ﺑَﺎﻗِﻰ ﺃَﻧْﺖَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî.

(Lem'alar sh: 248)

ﻟَﻮْﻟﺎَ ﻣُﻔَﺎﺭَﻗَﺔُ ﺍْﻟﺎَﺣْﺒَﺎﺏِ ﻣَﺎ ﻭَﺟَﺪَﺕْ ﻟَﻬَﺎ ﺍﻟْﻤَﻨَﺎﻳَﺎ ﺍِﻟَٓﻰ ﺍَﺭْﻭَﺍﺣِﻨَﺎ ﺳُﺒُﻠﺎً
"Eğer dostlardan müfarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki gelsin alsın."

ﻟِﺪُﻭﺍ ﻟِﻠْﻤَﻮْﺕِ ﻭَﺍﺑْﻨُﻮﺍ ﻟِﻠْﺨَﺮَﺍﺏِ
"Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz, harab olmak için binalar yapıyorsunuz." (Keşfü'l-Hafa, 2:140, hadis no: 2041; Feyzü'l-Kadîr, 5:483, no: 8053; Mecmeu'z-Zevaid, 1:94.)

(Lem'alar sh: 249)

ﺳَﺒَّﺢَ ﻟِﻠَّﻪِ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻭَﻫُﻮَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ ٭ ﻟَﻪُ ﻣُﻠْﻚُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻳُﺤْﻴِﻰ ﻭَ ﻳُﻤِﻴﺖُ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻰ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ ﻗَﺪِﻳﺮٌ
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. Göklerin ve yerin mülkü Ona aittir. Hayatı da, ölümü de O verir. Onun kudreti herşeye yeter. (Hadid Sûresi, 51:1-2)

(Lem'alar sh: 251)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺼَﻮِّﺭِ ﻣَﺎ ﻳُﺘَﻮَﻫَّﻢُ ﺍَﺟَﺎﻧِﺐَ ﺍَﻋْﺪَٓﺍﺀً ﺍَﻣْﻮَﺍﺗًﺎ ﻣُﻮَﺣِّﺸِﻴﻦَ ﺍَﻳْﺘَﺎﻣًﺎ ﺑَﺎﻛِﻴﻦَ ؛ ﺍَﻭِﺩَّٓﺍﺀَ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧًﺎ ﺍَﺣْﻴَٓﺎﺀً ﻣُﻮﻧِﺴِﻴﻦَ ﻣُﺮَﺧَّﺼِﻴﻦَ ﻣَﺴْﺮُﻭﺭِﻳﻦَ ﺫَﺍﻛِﺮِﻳﻦَ ﻣُﺴَﺒِّﺤِﻴﻦَ

"O şiddetli haletin tesirinden gelen gaflet ile, kâinatın mevcudatı bir kısmı düşman ve ecnebi bir kısmı müdhiş cenazeler, diğer kısmı ise, kimsesizlikten ağlayan yetimler suretinde; gafil nefsime tevehhüm ile gösterilen bu korkunç levhayı, nur-u iman ile aynelyakîn gördüm ki: O ecnebi, düşman görünenler birer dost kardeştirler. Ve o müdhiş cenazeler ise; kısmen hayatdar ve ünsiyetkâr ve kısmen vazifeden terhis edilenlerdir. Ve o ağlayan yetimlerin vaveylâları ise zikir ve tesbihin zemzemeleri olduğunu nur-u iman ile gördüğümden, o hadsiz nimetlerin menbaı olan imanı bana veren Hâlık-ı Zülcelal'e hadsiz hamdediyorum. Ve bu dünyada, bu dünya kadar büyük hususî dünyamdaki bütün mevcudatı, hamd ve tesbihat-ı İlahiyede tasavvur ve niyetim ile istimal etmek bir hakkım olduğu nokta-i nazarından, bütün o mevcudatın her birisinin ve umumunun lisan-ı halleriyle beraber

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ

deriz."

İman nurunu nasib eden Allah'a hamdolsun

(Lem'alar sh: 252)

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺼَﻮِّﺭِ ﻟﻠِﺪَّﺍﺭَﻳْﻦِ ﻣَﻤْﻠُﻮﺅَﺗَﻴْﻦِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺆْﻣِﻦٍ ﺣَﻘًّﺎ ﻳَﺴْﺘَﻔِﻴﺪُ ﻣِﻨْﻬُﻤَﺎ ﺑِﺤَﻮَﺍﺳِّﻪِ ﺍﻟْﻜَﺜِﻴﺮَﺓِ ﺍﻟْﻤُﻨْﻜَﺸِﻔَﺔِ ﺑِﺎِﺫْﻥِ ﺧَﺎﻟِﻘِﻪِ

"Dünya ve âhireti nimet ve rahmetle doldurmuş bir surette, hakikî mü'minlerin nur-u iman ve İslâmiyetle inkişaf ve inbisat etmiş bütün hassalarının elleriyle o iki muazzam sofradan istifadeyi temin eden ve gösteren nur-u iman nimetinin mukabiline, o imanı bana veren Hâlıkıma, bütün zerrat-ı vücudumla dünya ve âhiret dolusu hamd ve şükür, elimden gelse yaparım."

(Lem'alar sh: 253)

ﺧَﻴْﺮُ ﺷَﺒَﺎﺑِﻜُﻢْ ﻣَﻦْ ﺗَﺸَﺒَّﻪَ ﺑِﻜُﻬُﻮﻟِﻜُﻢْ ﻭَﺷَﺮُّ ﻛُﻬُﻮﻟِﻜُﻢْ ﻣَﻦْ ﺗَﺸَﺒَّﻪَ ﺑِﺸَﺒَﺎﺑِﻜُﻢْ

"Gençlerinizin en iyisi, temkinde ve sefahetlerden çekilmekte ihtiyarlara benzeyenlerdir. Ve ihtiyarlarınızın en fenası, sefahette ve başını gaflete sokmakta gençlere benzeyenlerdir." (Kenzü'l-Ummal, 15:776, hadis no: 43058; Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünya ve'd-Din, s. 21; İmam-ı Gazalî, İhya-i Ulûmi'd-Din, 1:142; Feyzü'l-Kadîr, 3:487)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Lem'alar sh: 254)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﻛَﺎﻑْ ، ﻧُﻮﻥْ
İkisinin birleşimiyle ﻛﻦْoluyor ki, Cenab-ı Hak "ol" dediği anda oluyor.

(Lem'alar sh: 255)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ
Vekilimiz, dayanağımız bize yeter.

ﻧَﺎ
Biz, bizim.

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Lem'alar sh: 256)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻭَﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

(Lem'alar sh: 257)

ﺍَﻟﻠَّﻪُ ﻧُﻮﺭُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

(Lem'alar sh: 260)

ﻭَﺍﻟْﻜَﺎﻇِﻤِﻴﻦَ ﺍﻟْﻐَﻴْﻆَ ﻭَﺍﻟْﻌَﺎﻓِﻴﻦَ ﻋَﻦِ ﺍﻟﻨَّﺎﺱِ
Öfkelerini yutanlar ve insanları affedenler... (Âl-i İmrân Sûresi, 3:134)

(Lem'alar sh: 264)

ﻋَﺴَٓﻰ ﺍَﻥْ ﺗَﻜْﺮَﻫُﻮﺍ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻭَﻫُﻮَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْ
Bakarsınız, sizin hoşlanmadığınız birşey, hakkınızda hayırlı olur. (Bakara Sûresi, 2:216)

(Lem'alar sh: 266)

ﺍَﻟْﺨَﻴْﺮُ ﻓِﻰ ﻣَﺎ ﺍﺧْﺘَﺎﺭَﻩُ ﺍﻟﻠَّﻪُ
Hayır, Allah'ın ihtiyar etmiş olduğu şeydedir.

ﻋَﺴَٓﻰ ﺍَﻥْ ﺗَﻜْﺮَﻫُﻮﺍ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻭَﻫُﻮَ ﺧَﻴْﺮٌ ﻟَﻜُﻢْ
Bakarsınız, sizin hoşlanmadığınız birşey, hakkınızda hayırlı olur. (Bakara Sûresi, 2:216)


Yirmialtıncı Lem'anın Zeyli
Yirmibirinci Mektub olup, Mektubat Mecmuasına idhal edildiğinden buraya dercedilmedi.
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmiyedinci Lem'a

Eskişehir Mahkeme Müdafaası olup, teksir Lem'alar mecmuasında ve kısmen de Tarihçe-i Hayat'ta neşredilmiştir.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 499)


Osmanlıca Yirmiyedinci Lem'a

Bu Lem'a, Eskişehir Hapishanesinde yazılmıştır. 1935-36 görülen Eskişehir Mahkemesi Müdafaalarıdır.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 515)

ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻭَ ﺍﻟﺴِّﻴَﺎﺳَﺔِ
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah'a sığınırım.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 515)

ﻟِﻠﺬَّﻛَﺮِ ﻣِﺜْﻞُ ﺣَﻆِّ ﺍْﻟﺎُﻧْﺜَﻴَﻴْﻦِ ٭
Erkeğe iki kız hissesi vardır. (Nisâ Sûresi, 4:176)

ﻓَﻠِﺎُﻣِّﻪِ ﺍﻟﺴُّﺪُﺱُ
Annenin hakkı yine altıda birdir. (Nisâ Sûresi, 4:11)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

(Osmanlıca Lem'alar sh: 541)

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 542)

ﻓَﻠِﺎُﻣِّﻪِ ﺍﻟﺴُّﺪُﺱُ
Annenin hakkı yine altıda birdir. (Nisâ Sûresi, 4:11)

ﻟِﻠﺬَّﻛَﺮِ ﻣِﺜْﻞُ ﺣَﻆِّ ﺍْﻟﺎُﻧْﺜَﻴَﻴْﻦِ
Erkeğe iki kız hissesi vardır. (Nisâ Sûresi, 4:176)

ﻳَﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺒِﻰُّ ﻗُﻞْ ِﻟﺎَﺯْﻭَﺍﺟِﻚَ
Ey Peygamber, hanımlarına de ki: ... (Ahzâb Sûresi, 33:28)

ﻓَﺎﻧْﻜِﺤُﻮﺍ ﻣَﺎ ﻃَﺎﺏَ ﻟَﻜُﻢْ
O zaman hoşunuza gideni... nikâh edebilirsiniz. (Nisâ Sûresi, 4:3)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 547)

ﻟﺎَ ﺗَﻘْﺮَﺑُﻮﺍ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓَ
Namaza yaklaşmayın.. (Nisâ Sûresi, 4:43)

ﻭَﺍَﻧْﺘُﻢْ ﺳُﻜَﺎﺭَﺍ
İçkili olduğunuz zaman.. (Nisâ Sûresi, 4:43)

ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻭَ ﺍِﻧَّﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Herbir musibet için (sözümüz: ) "Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 554)

ﻟِﻜُﻞِّ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔٍ ﺍِﻧَّﺎ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻭَ ﺍِﻧَّﺎ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﺭَﺍﺟِﻌُﻮﻥَ
Herbir musibet için (sözümüz: ) "Biz Allah'ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Sûresi, 2:156)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 561)

ﺣَﺴْﺒُﻨَﺎ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻭَ ﻧِﻌْﻢَ ﺍﻟْﻮَﻛِﻴﻞُ
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173)

ﻓَﺎِﻥْ ﺗَﻮَﻟَّﻮْﺍ ﻓَﻘُﻞْ ﺣَﺴْﺒِﻰَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﻟﺎَ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﺗَﻮَﻛَّﻠْﺖُ ﻭَﻫُﻮَ ﺭَﺏُّ ﺍﻟْﻌَﺮْﺵِ ﺍﻟْﻌَﻈِﻴﻢِ
Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: 'Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Sûresi, 9:129)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 567)

ﻟِﻠﺬَّﻛَﺮِ ﻣِﺜْﻞُ ﺣَﻆِّ ﺍْﻟﺎُﻧْﺜَﻴَﻴْﻦِ
Erkeğe iki kız hissesi vardır. (Nisâ Sûresi, 4:176)

ﻓَﻠِﺎُﻣِّﻪِ ﺍﻟﺴُّﺪُﺱُ
Annenin hakkı yine altıda birdir. (Nisâ Sûresi, 4:11)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 571)

ﻭَ ﺍُﻓَﻮِّﺽُ ﺍَﻣْﺮِﻯ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪ*َ ﺑَﺼِﻴﺮٌ ﺑِﺎﻟْﻌِﺒَﺎﺩِ
Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını hakkıyla görür. (Mü'min Sûresi, 40:44)

(Lem'alar sh: 268)
 

Ahmet.1

Well-known member
Yirmisekizinci Lem'a

Bu Lem'a, 1935 te Eskişehir Hapishanesinde te'lif edilmiştir.

[Bazı kısımları buraya dercedilen bu risalenin tamamı, teksir Lem'alar mecmuasında neşredilmiştir. Osmanlıca Lem'alardaki Arabi metinler ve me'hazler, bu Lem'anın sonundadır.]

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻣَﺎ ﺧَﻠَﻘْﺖُ ﺍﻟْﺠِﻦَّ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺲَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟِﻴَﻌْﺒُﺪُﻭﻥِ ٭ ﻣَﺎ ﺍُﺭِﻳﺪُ ﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣِﻦْ ﺭِﺯْﻕٍ ﻭَﻣَﺎ ﺍُﺭِﻳﺪُ ﺍَﻥْ ﻳُﻄْﻌِﻤُﻮﻥِ ٭ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺮَّﺯَّﺍﻕُ ﺫُﻭ ﺍﻟْﻘُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﻤَﺘِﻴﻦُ
Cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum; Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır. (Zâriyat Sûresi, 51:56-58)

(Lem'alar sh: 269)

ﻟَﻢْ ﻳَﻠِﺪْ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ
O doğurmamış ve doğurulmamıştır. (İhlâs Sûresi, 112:3)

(Lem'alar sh: 270)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

ﺍَﻭْ ﻫُﻢْ ﻗَٓﺎﺋِﻠُﻮﻥَ
Veya onlar gündüz uykusunda iken... (A'râf Sûresi, 1:4)

ﻗَٓﺎﺋِﻠُﻮﻥَ
Gündüz uykusunda iken, öğle sıcağında uyurlarken..

(Lem'alar sh: 271)

ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻭَ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺳَﻠﺎَﻡٍ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﻳَﺎ ﺭَﺳُﻮﻝَ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Sana milyonlar salât ve milyonlar selâm olsun, ey Allah'ın Resulü.

(Lem'alar sh: 272)

ﺍَﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻭَﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﻳَﺎ ﺭَﺳُﻮﻝَ ﺍﻟﻠَّﻪِ
Allah'ın salat ve selamı üzerine olsun ey Allah'ın Resulü.

ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺻَﻠﺎَﺓٍ ﻭَ ﺍَﻟْﻒُ ﺍَﻟْﻒِ ﺳَﻠﺎَﻡٍ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﻳَﺎ ﺭَﺳُﻮﻝَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺍﻟْﺠِﻦِّ


ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻧْﺲِ ﻭَ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺍﻟْﻤَﻠَﻚِ ﻭَ ﺍﻟﻨُّﺠُﻮﻡِ

Cinler ve insanlar sayısınca, melekler ve yıldızlar adedince milyonlar salât ve selam insin sana, ey Allah'ın Resûlü.

ﻓَﻴَﻜْﻔِﻴﻚَ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪَ ﺻَﻠَّﻰ ﺑِﻨَﻔْﺴِﻪِ ﻭَ ﺍَﻣْﻠﺎَﻛَﻪُ ﺻَﻠَّﺖْ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻭَ ﺳَﻠَّﻤَﺖْ

Allah'ın bizzat sana salât etmesi yeter. Onun melekleri de Peygambere salât ve selâm ederler.

(Lem'alar sh: 273)

ﻗُﻞِ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺛُﻢَّ ﺫَﺭْﻫُﻢْ ﻓِﻰ ﺧَﻮْﺿِﻬِﻢْ ﻳَﻠْﻌَﺒُﻮﻥَ
Sen Allah de; sonra da bırak onları, daldıkları batakta oyalanadursunlar. (En'âm Sûresi, 6:91)

ﻣَﺎ ﻟﻠِﺘُّﺮَﺍﺏِ ﻭَ ﻟِﺮَﺏِّ ﺍْﻟﺎَﺭْﺑَﺎﺏِ
Rabbü'l-Erbâb olan Allah'ı anlatmak, topraktan halk olunan insanın haddine mi düşmüştür?

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺗَﻘَﺪَّﺱَ ﻋَﻦِ ﺍْﻟﺎَﺷْﺒَﺎﻩِ ﺫَﺍﺗُﻪُ ﻭَﺗَﻨَﺰَّﻫَﺖْ ﻋَﻦْ ﻣُﺸَﺎﺑَﻬَﺔِ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ ﺻِﻔَﺎﺗُﻪُ ﻭَﺷَﻬِﺪَ ﻋَﻠَﻰ ﺭُﺑُﻮﺑِﻴَّﺘِﻪِ ﺍَﻳَﺎﺗُﻪُ ﺟَﻞَّ ﺟَﻠﺎَﻟُﻪُ ﻭَﻟﺎَٓ ﺍِﻟَﻪَ ﺍِﻟﺎَّ ﻫُﻮَ
Zâtında şebihten mukaddes ve sıfâtında misillerin benzemesinden münezzeh olan, âyetleri Onun rububiyetine delâlet eden, celâli nihayet derecede yüce olan ve Ondan başka hiçbir ilâh bulunmayan Zâtı her türlü kusurdan tenzih ederiz.

(Lem'alar sh: 274)

ﻗَﺎﻝَ ﻣُﺤْﻴِﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ : ﺗَﺤْﺮُﻡُ ﻣُﻄَﺎﻟَﻌَﺔُ ﻛُﺘُﺒِﻨَﺎ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﻟَﻴْﺲَ ﻣِﻨَّﺎ
Muhyiddin-i Arabî dedi: "Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitablarımızı okumasın, zarar görür."

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻛُﻞُّ ﺍَﺕٍ ﻗَﺮِﻳﺐٌ
Her gelecek şey yakındır. (İbn-i Mâce, Mukaddime:1; Dârimî, Mukaddime 23)

(Lem'alar sh: 275)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻨَّﻔْﺲَ َﻟﺎَﻣَّﺎﺭَﺓٌ ﺑِﺎﻟﺴُّﻮﺀِ
Meali: "Nefis daima kötü şeylere sevkeder." (Yûsuf Sûresi, 12:53)

ﺍَﻋْﺪَﻯ ﻋَﺪُﻭِّﻙَ ﻧَﻔْﺴُﻚَ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﺑَﻴْﻦَ ﺟَﻨْﺒَﻴْﻚَ
"Senin en zararlı düşmanın nefsindir." (Keşfü'l-Hafa, 1:143; Gazalî, İhya-i Ulûmiddin, 3:4)

ﻣَﻦِ ﺍﺗَّﺨَﺬَ ﺍِﻟَﻬَﻪُ ﻫَﻮَﻳﻪُ
Hevâ ve heveslerini kendisine mâbud edinen kimse... (Furkan Sûresi, 25:43)

(Lem'alar sh: 276)

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺍﺣْﻔَﻈْﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟﻨَّﻔْﺲِ ﻭَﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﻭَﻣِﻦْ ﺷَﺮِّ ﺍﻟْﺠِﻦِّ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ
Allahım! Bizi nefsin, şeytanın, cinin ve insanın şerrinden muhafaza et.

ﺧَﺎﻟِﺪِﻳﻦَ ﻓِﻴﻬَٓﺎ ﺍَﺑَﺪًﺍ
Orada ebedî olarak kalacaklardır. (Nisâ Sûresi, 4:169)

ﺧَﺎﻟِﺪِﻳﻦَ
Ebedî kalıcılar... (Nisâ Sûresi, 4:169)

(Lem'alar sh: 279)

ﻣَﻦْ ﺍَﺻْﺤَﺎﺏُ ﺍﻟﺼِّﺮَﺍﻁِ ﺍﻟﺴَّﻮِﻯِّ ﻭَ ﻣَﻦِ ﺍﻫْﺘَﺪَﻯ
Dos doğru yolun yolcusu olan ve hidâyete eren kimmiş. (Tâhâ Sûresi, 20:135)

(Lem'alar sh: 280)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻟﺎَ ﻳَﺴَّﻤَّﻌُﻮﻥَ ﺍِﻟَﻰ ﺍْﻟَﻤَـَﻠﺎِ ﺍْﻟﺎَﻋْﻠَﻰ ﻭَﻳُﻘْﺬَﻓُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺟَﺎﻧِﺐٍ ٭ ﺩُﺣُﻮﺭًﺍ ﻭَﻟَﻬُﻢْ ﻋَﺬَﺍﺏٌ ﻭَﺍﺻِﺐٌ ٭ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﻦْ ﺧَﻄِﻒَ ﺍﻟْﺨَﻄْﻔَﺔَ ﻓَﺎَﺗْﺒَﻌَﻪُ ﺷِﻬَﺎﺏٌ ﺛَﺎﻗِﺐٌ ٭ ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺑِﻤَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ

Onlar yüce âlemlerdeki melekleri dinleyemezler; her taraftan taşlanıp kovulurlar. Âhirette ise onlar için daimî bir azap vardır. Kulak hırsızlığı yapıp birşeyler dinleyenleri ise, delip geçen yakıcı bir yıldız takip eder. (Sâffât Sûresi, 31:8-10)

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺑِﻤَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
And olsun ki, dünya semâsını Biz kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için birer taş yaptık. (Mülk Sûresi, 61:5)

(Lem'alar sh: 281)

ﻭَﻟَﻘَﺪْ ﺯَﻳَّﻨَّﺎ ﺍﻟﺴَّﻤَٓﺎﺀَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺑِﻤَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
And olsun ki, dünya semâsını Biz kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için birer taş yaptık. (Mülk Sûresi, 61:5)
 

Ahmet.1

Well-known member
Osmanlıca Yirmisekizinci Lem'a

İkinci Keramet-i Aleviye Risalesi

Bu Lem'a, 1935 te Eskişehir Hapishanesinde te'lif edilmiştir. İmam-ı Ali Radıyallahu Anhünün Celcelûtiye Kasidesindedir. Me'hazi Mecmuat-ül Ahzab "Şazelî" cildinde bulunmaktadır.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍَﺣْﺮُﻑُ ﻋُﺠْﻢٍ ﺳُﻄِّﺮَﺕْ ﺗَﺴْﻄِﻴﺮًﺍ
Lâtin harfleri tamim edilip, umuma öğretilip yazdırılacak.

ﻋُﺠْﻢٍ
"yani hecevâri terkipsiz ve vefklerde rakamvâri, şekilsiz harflerdir ki "Latinî hurufudur." Lâdini zamanında taammüm eder."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 581)

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺳِﺮًّﺍ ﺑَﻴَﺎﻧَﺔً
Sirâcü'n-Nur gizliden ve açıktan yanıp parlıyor.

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﺴُّﺮْﺝِ ﺳِﺮًّﺍ ﺗَﻨَﻮَّﺭَﺕْ
Sirâc-üs-Sürc gizliden gizliye yanıp yayılıyor; Sirâcü's-Sürc (Kandiller Kandili), gizliden gizliye yanıp aydınlanıyor.

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ
Sirâc-üs-Nûr yanıp parlıyor.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ ﻭَ ﺑَﻬْﺠَﺔً ٭ ﻣَﺪَﻯ ﺍﻟﺪَّﻫْﺮِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻳَّﺎﻡِ ﻳَﺎ ﻧُﻮﺭُ ﺟَﻠْﺠَﻠَﺖْ
"Ya Rab! Benim yıldızımı nur eyle. Âhirzamana kadar bedi' bir surette ışıklandır, şûlelendir..."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 583)

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ
Yâ Rab! İsminle parlat yıldızımı.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 583)

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ
Sirâc-üs-Nûr yanıp parlıyor.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ ﻭَ ﺑَﻬْﺠَﺔً
"Ya Rab! Benim yıldızımı nur eyle."

ﻣَﺪَﻯ ﺍﻟﺪَّﻫْﺮِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻳَّﺎﻡِ ﻳَﺎ ﻧُﻮﺭُ ﺟَﻠْﺠَﻠَﺖْ
Âhirzamana kadar bedi' bir surette ışıklandır, şûlelendir..."

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ
Yâ Rab! İsminle parlat yıldızımı.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı.

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺳِﺮًّﺍ ﺑَﻴَﺎﻧَﺔً

Sirâcü'n-Nur gizliden ve açıktan yanıp parlıyor. Sirâcü'n-Nur, yani Risale-i Nur (âhirzamanda) perde altında, gizlice tenevvür edip parlar.

ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺟَﻠﺎَﻝٍ ﺑَﺎﺯِﺥٍ ﻭَﺷَﺮَﻧْﻄَﺦٍ ﺑِﻘُﺪُّﻭﺱِ ﺑَﺮْﻛُﻮﺕٍ ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ
"Rauf ve Rahîm'den, İsm-i Âzam'ın tesiri altında Celâl ve Kibriya'nın azametli nurundan iktibas ederek dalâlet ve ilhad ateşini söndürecek."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 584)

ﺑِﻬَﺎﻝٍ ﺍَﻫِﻴﻞٍ ﺷَﻠْﻊٍ ﺷَﻠْﻌُﻮﺏٍ ﺷَﺎﻟِﻊٍ ٭ ﻃَﻬِﻰٍّ ﻃَﻬُﻮﺏٍ ﻃَﻴْﻄَﻬُﻮﺏٍ ﻃَﻴَﻄَّﻬَﺖْ

Kendisine bütün yaratıkların ibadet ettiği Ma'bud, varlığında hiçbir şüphe bulunmayan ve varlıkların dayandıkları hakikat, Zâtının sıfât, isim ve fiillerinin tecellisi olan Hak, sıfatlarının ve isimlerinin tecellisinde güzelliğin sonsuz mertebeleri bulunan ve bu kâinat bütün güzellikleriyle Onun güzelliğinin bir aynası olan Cemîl, yarattığı varlıkları çok seven ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd, duâ ve ihtiyaçlara cevap veren Mucîb olan Zâtın yardımıyla insanlara kendisini sevdirecektir.

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺳِﺮًّﺍ ﺑَﻴَﺎﻧَﺔً
Sirâcü's-Sürc (Kandiller Kandili), gizliden gizliye yanıp aydınlanıyor.

ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺟَﻠﺎَﻝٍ ﺑَﺎﺯِﺥٍ ﻭَﺷَﺮَﻧْﻄَﺦٍ ٭ ﺑِﻘُﺪُّﻭﺱِ ﺑَﺮْﻛُﻮﺕٍ ﺑِﻪِ ﺍﻟﻨَّﺎﺭُ ﺍُﺧْﻤِﺪَﺕْ
"Mânâsı şudur; Risale-i Nur, âhirzamanda perde altında gizlice tenevvür edip, Nurlu isim

ﻭَﺷَﺮَﻧْﻄَﺦٍ ٭ ﺑِﻘُﺪُّﻭﺱِ ﺑَﺮْﻛُﻮﺕٍ
yani Rauf ve Rahîm'den, İsm-i Âzam'ın tesiri altında Celâl ve Kibriya'nın azametli nurundan iktibas ederek dalâlet ve ilhad ateşini söndürecek."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 585)

ﺗُﻘَﺎﺩُ ﺳِﺮَﺍﺝُ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﺳِﺮًّﺍ ﺑَﻴَﺎﻧَﺔً
Sirâcü'n-Nur gizliden ve açıktan yanıp parlıyor.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı.

ﻭَﺻَﻞِّ ﺍِﻟَﻬِﻰ
İlâhi Ona salât eyle.

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 586)

ﻭَﺻَﻞِّ ﺍِﻟَﻬِﻰ
İlâhi Ona salât eyle.

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ
Ey ismin taşıyıcısı!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 587)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ
Korkma!

ﺍْﻟﺎِﺳْﻢُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Kadri yüce olan isim.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 588)

ﺍْﻟﺎِﺳْﻢُ ﺍﻟْﻤُﻌَﻈَّﻢُ ﻗَﺪْﺭُﻩُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Kadri yüce olan muazzam, ulu isim... (Esma-i Sitte olan Otuzuncu Lem'a)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

ﺗَﻮَﻗَّﻰ ﺑِﻪِ ﻛُﻞَّ ﺍْﻟﺎُﻣُﻮﺭِ ﺗَﺴَﻠَّﻤَﺖْ
İsm-i Azamın bereketiyle herbir tehlikeden selâmetle kurtulacaksın.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 589)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ
Ey öyle bir ismi taşıyan!

ﻓَﻘَﺎﺗِﻞْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﻭَ ﺣَﺎﺭِﺏْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ
Savaş ve korkma!, Harbet ve çekinme!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 590)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ
Ey öyle bir ismi taşıyan!

ﻓَﻠﺎَ ﺣَﻴَّﺔٌ ﺗَﺨْﺸَﻰ
Ne bir yılandan korkar

ﻭَﺧَﺎﺻِﻢْ ﻣَﻦْ ﺗَﺸَﺎﺀُ
Dilediğin düşmanla mücadele et! Dilediğin gibi mücadele et.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 591)

ﻳَﺎ ﻣُﺮِﻳﺪِﻯ ﻛُﻦْ ﻗَﺎﺩِﺭِﻯَّ ﺍﻟْﻮَﻗْﺖِ
Ey mürîdim (Said)! Zamanın Abdülkâdirîsi ol! ..

ﻟﻠَّﻪ*ِ ﻣُﺨْﻠِﺼًﺎ ﺗَﻌِﻴﺶُ ﺳَﻌِﻴﺪًﺍ
İhlâs-ı tâmmı kazan ki, maîşette dahi (ismin gibi) mes'ud olasın.

ﻓَﻘُﻞْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ
Sözlerini söyle ve korkma!

ﻭَﻳَﺎ ﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ
Ey o zamana yetişen ve âlimlerden olan insan!

ﻭَﺣَﺎﺭِﺏْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ
Harbet, çekinme!

ﻭَ ﺩُﺱْ ﻛُﻞَّ ﺍَﺭْﺽٍ
Her yere git, ayak bas! Arza ayak bastığın zaman.

ﺑِﺎﻟْﻮُﺣُﻮﺵِ ﺗَﻌَﻤَﺮَّﺕْ
Vahşîlerle dolu, vahşilerle şenleniyor.

ﻓَﻘَﺎﺗِﻞْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﻭَﺣَﺎﺭِﺏْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ
Savaş, korkma! Harbet, çekinme!

ﺩُﺱْ ﻛُﻞَّ ﺍَﺭْﺽٍ ﺑِﺎﻟْﻮُﺣُﻮﺵِ ﺗَﻌَﻤَّﺮَﺕْ
Vahşîlerle dolu her yere git! Arz vahşilerle şenleniyor.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 592)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﻣِﻦْ ﺑَﺎْﺱِ ﺍﻟْﻤُﻠُﻮﻙِ ﻭَﻟَﻮْ ﻃَﻐَﺖْ ٭ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﺑَﺄْﺳًﺎ ﻟِﻠْﻤُﻠُﻮﻙِ ﻭَﻟَﻮْ ﺣَﻮَﺕْ
Meliklerin, reislerin tecavüzünden ve tevkifinden ve ihatasından korkma. Hakimler, padişahlar, reislerin sana karşı hücumlarından ve esaretlerinden ve yakalamalarından korkma.

ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ
Korkma!

ﻟﺎَ ﺗَﺨَﻒْ ، ﻟﺎَ ﺗَﻬْﺮَﺏْ ، ﻭَﺧَﺎﺻِﻢْ ﻣَﻦْ ﺗَﺸَﺎﺀُ
Korkma, ve (sözlerini söylemekten) kaçma! Dilediğinle dilediğin şekilde mücadele et!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 593)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ
Ey ismin taşıyıcısı.

ﺗَﻮَﻗَّﻰ ﺑِﻪِ ﻛُﻞَّ ﺍْﻟﺎُﻣُﻮﺭِ ﺗَﺴَﻠَّﻤَﺖْ
Bütün zararlı işlerden muhafaza olundu. İsm-i azamın bereketiyle herbir tehlikeden selâmetle kurtulacaksın.

ﺑِﻪِ ﻛُﻞَّ ﺍْﻟﺎُﻣُﻮﺭِ ﺗَﺴَﻠَّﻤَﺖْ
Bütün işlerden muhafaza olundu. Onun bereketiyle her işten selâmete çıkacaksın.

ﺍْﻟﺎِﺳْﻢُ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ
İsmin taşıyıcısı!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 594)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ
Ey ismin taşıyıcısı

ﺑَﺪَﺍْﺕُ ﺑِﺒِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺭُﻭﺣِﻰ ﺑِﻪِ ﺍﻫْﺘَﺪَﺕْ ﺍِﻟَﻰ ﻛَﺸْﻒِ ﺍَﺳْﺮَﺍﺭٍ ﺑِﺒَﺎﻃِﻨِﻪِ ﺍﻧْﻄَﻮَﺕْ
Hazine-i esrar olan Bismillah ile başladım. Ruhum, onunla, içinde gizli olan sırları keşfetti.

ﺍَﻗِﺪْ ﻛَﻮْﻛَﺒِﻰ ﺑِﺎ ْﻟﺎِﺳْﻢِ ﻧُﻮﺭًﺍ
Yâ Rab! Nur isminle ve cemâlinle parlat yıldızımı.

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 595)

ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

ﺍَﻗْﺒِﻞْ ﻭَﻟﺎَ ﺗَﻬْﺮَﺏْ
Karşıla, kaçma!

ﻳَﺎ ﺳَﻌِﻴﺪَ ﺍﻟﻨُﻮﺭْﺳِﻰ
Ey Said Nursî.

ﻭَﻟﺎَ ﻋَﻘْﺮَﺏٌ ﺗَﺮَﻯ
Ne, gördüğün bir akrep...!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 596)

ﻭَﻟﺎَ ﺍَﺳَﺪٌ ﻳَﺎْﺗِﻰ ﺍِﻟَﻴْﻚَ ﺑِﻬَﻤْﻬَﻤَﺖْ
Sana kükreyerek gelen ne de bir arslan.

ﻳَﺎﻣُﺪْﺭِﻛًﺎ ﻟِﺬَﻟِﻚَ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ
Ey o zamana yetişen ve (âlimlerden olan insan!)

ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ* ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ* ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ*
Korkma! Korkma! Korkma!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 597)

ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﻣِﻦْ ﺳَﻴْﻒٍ ﻭَﻟﺎَ ﻃَﻌْﻦِ ﺧَﻨْﭽَﺮٍ
Ne bir kılıç ve ne de bir hançerin yaralamasından kork!

ﻣِﻦْ ﺳَﻴْﻒٍ ﻭَﻟﺎَ ﻃَﻌْﻦِ ﺧَﻨْﭽَﺮٍ
Kılıçtan ve hançer yaralamasından..

ﻭَ ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﻣِﻦْ ﺭُﻣْﺢٍ ﻭَ ﻟﺎَ ﺷَﺮٌّ ﺍَﺳْﻬَﻤَﺖْ
Ne bir mızrak ve ne de seni hedef alan bir tehlike ve kötülükten kork!

ﻭَ ﻟﺎَ ﺷَﺮٌّ ﺍَﺳْﻬَﻤَﺖْ
Seni hedef alan bir tehlike ve kötülük.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 598)

ﻭَ ﻟﺎَ ﺗَﺨْﺶَ ﻣِﻦْ ﺭُﻣْﺢٍ ﻭَ ﻟﺎَ ﺷَﺮٌّ ﺍَﺳْﻬَﻤَﺖْ
Ne bir mızrak ve ne de seni hedef alan bir tehlike ve kötülükten kork!

ﺭُﻣْﺢٍ ﻭَ ﻟﺎَ ﺷَﺮٌّ ﺍَﺳْﻬَﻤَﺖْ
Mızrak ve gelecek tehlike ve kötülük.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 599)

ﺍَﻧَﺎ ﻣَﺪِﻳﻨَﺔُ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻭَ ﻋَﻠِﻰٌّ ﺑَﺎﺑُﻬَﺎ
Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır. (Tirmizî, Menâkıb: 20; el-Hakim, el-Müstedrek, 3:126)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 600)


ﻓَﻴَﺎ ﺣَﺎﻣِﻞَ ﺍْﻟﺎِﺳْﻢِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺟَﻞَّ ﻗَﺪْﺭُﻩُ
Ey kadri yüce olan ismin taşıyıcısı!

ﻟﺎَﺗَﺨْﺶَ
Korkma!

(Osmanlıca Lem'alar sh: 601)

ﺍَﻟْﻌِﻠْﻢُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪ*
Gerçek Allah katındadır, ancak O bilir.

ﻭَﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﺍَﻋْﻠَﻢُ ﺑِﺎﻟﺼَّﻮَﺍﺏِ
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

ﺍَﻟﻠَّﻬُﻢَّ ﺻَﻞِّ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ ﻋَﻠَﻰ ﻣَﻦْ ﻗَﺎﻝَ: ﺍَﻧَﺎ ﻣَﺪِﻳﻨَﺔُ ﺍﻟْﻌِﻠْﻢِ ﻭَ ﻋَﻠِﻰٌّ ﺑَﺎﺑُﻬَﺎ ﻭَﻋَﻠَﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﺍَﻣِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Allah'ım, salât ve selâm "Ben ilmin şehriyim. Ali ise onun kapısıdır" diyen Zâtın ve Onun bütün âl ve ashabının üzerine olsun. Âmin. Bütün hamd, övgü ve senâlar Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 602)
 

Ahmet.1

Well-known member
Sinekler Bahsi (Risalesi)

ﻳَﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺿُﺮِﺏَ ﻣَﺜَﻞٌ ﻓَﺎﺳْﺘَﻤِﻌُﻮﺍ ﻟَﻪُ ﺍِﻥَّ ﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺗَﺪْﻋُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﺩُﻭﻥِ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﻟَﻦْ ﻳَﺨْﻠُﻘُﻮﺍ ﺫُﺑَﺎﺑًﺎ ﻭَﻟَﻮِ ﺍﺟْﺘَﻤَﻌُﻮﺍ ﻟَﻪُ ﻭَﺍِﻥْ ﻳَﺴْﻠُﺒْﻬُﻢُ ﺍﻟﺬُّﺑَﺎﺏُ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻟﺎَ ﻳَﺴْﺘَﻨْﻘِﺬُﻭﻩُ ﻣِﻨْﻪُ ﺿَﻌُﻒَ ﺍﻟﻄَّﺎﻟِﺐُ ﻭَﺍﻟْﻤَﻄْﻠُﻮﺏُ
"Cenâb-ı Haktan başka, bütün esbab ve ulûhiyetleri ehl-i dalâlet tarafından dâvâ edilen âliheler içtimâ etse, bir sineği halk edemezler. Yani, sineğin hilkati öyle bir mûcize-i Rabbâniyedir ve bir âyet-i tekvîniyedir ki, bütün esbab toplansa, onun mislini yapamazlar, o âyet-i Rabbâniyeye muâraza edemezler, taklidini yapamazlar" Ey insanlar, size bir misal getirildi. Şimdi onu dinleyin: Sizin Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın hepsi bir araya gelse de, aslâ bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan birşey kapacak olsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de... (Hac Sûresi, 22:73)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 604)

ﺣَﺘَّﻰ ﻳَﻘْﺘَﺺُّ ﺍﻟْﺠَﻤَّﺎﺀُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻘَﺮْﻧَﺎﺀِ
"Boynuzsuz olan hayvanın kısâsı kıyâmette boynuzludan alınır."

(Osmanlıca Lem'alar sh: 606)

ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﻣَﻦْ ﺗَﺤَﻴَّﺮَ ﻓِﻰ ﺻُﻨْﻌِﻪِ ﺍﻟْﻌُﻘُﻮﻝُ
San'atına, akılların hayran olduğu Allah, her türlü kusur ve noksandan münezzehtir.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 607)

ﻭَﺍِﻥْ ﻳَﺴْﻠُﺒْﻬُﻢُ ﺍﻟﺬُّﺑَﺎﺏُ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﻟﺎَ ﻳَﺴْﺘَﻨْﻘِﺬُﻭﻩُ
Sinek onlardan birşey kapacak olsa, onu da geri alamazlar. (Hac Sûresi, 22:73)

ﻳَﺎ ﺍَﻳُّﻬَﺎ ﺍﻟﻨَّﺎﺱُ ﺿُﺮِﺏَ ﻣَﺜَﻞٌ
Ey insanlar, size bir misal getirildi... (Hac Sûresi, 22:73)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 608)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﺍِﻧﻤَّﺎَ ﺍَﻣْﺮُﻩُ ﺍِﺫَﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ
Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi, 36:82)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 612)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻗُﻞْ ﻟَﻮْ ﻛَﺎﻥَ ﺍﻟْﺒَﺤْﺮُ ﻣِﺪَﺍﺩًﺍ ﻟِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺭَﺑِّﻰ ﻟَﻨَﻔِﺪَ ﺍﻟْﺒَﺤْﺮُ ﻗَﺒْﻞَ ﺍَﻥْ ﺗَﻨْﻔَﺪَ ﻛَﻠِﻤَﺎﺕُ ﺭَﺑِّﻰ ﻭَﻟَﻮْ ﺟِﺌْﻨَﺎ ﺑِﻤِﺜْﻠِﻪِ ﻣَﺪَﺩًﺍ
De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa, hattâ bir o kadarını daha getirip ilâve etsek, Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenirdi. (Kehf Sûresi, 18:109)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 614)

ﺍَﻟْﻌِﻠْﻢُ ﻋِﻨْﺪَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ
Gerçek ilim Allah katındadır. (Mülk Sûresi, 67:26)

ﻟﺎَ ﻳَﻌْﻠَﻢُ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐَ ﺍِﻟﺎَّ ﺍﻟﻠَّﻪ*
Gaybı yalnız Allah bilir. (Neml Sûresi, 21:65; Tirmizi, Sevâbü'l-Kur'ân: 1; Dârimî, Fedâilü'l-Kur'ân: 21)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 615)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ ﻓِﻴﻪِ ﺑَﺎْﺱٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ ﻭَﻣَﻨَﺎﻓِﻊُ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ
Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır. (Hadîd Sûresi, 51:25)

ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ
İndirdik.

ﺍَﺧْﺮَﺟْﻨَﺎ
Çıkardık.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 616)

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ ﻓِﻴﻪِ ﺑَﺎْﺱٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ ﻭَﻣَﻨَﺎﻓِﻊُ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ
Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır. (Hadîd Sûresi, 51:25)

ﻭَﺍَﻟَﻨَّﺎ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ
Demiri de onun için yumuşattık. (Sebe Sûresi, 34:10)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 617)

ﻓِﻴﻪِ ﺑَﺎْﺱٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ
Onda kuvvet ve şiddet vardır. (Hadid Sûresi, 51:25)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 618)

ﻳُﺨْﺮِﺝُ ﺍﻟْﺨَﺒْﺎَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
Göklerde ve yerdeki bütün gizlilikleri meydana çıkarır... (Neml Sûresi, 21:25)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 619)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ ﺍَﺯْﻭَﺍﺝٍ ﻳَﺨْﻠُﻘُﻜُﻢْ ﻓِﻰ ﺑُﻄُﻮﻥِ ﺍُﻣَّﻬَﺎﺗِﻜُﻢْ ﺧَﻠْﻘًﺎ ﻣِﻦْ ﺑَﻌْﺪِ ﺧَﻠْﻖٍ ﻓِﻰ ﻇُﻠُﻤَﺎﺕٍ ﺛَﻠﺎَﺙٍ
Sizin için erkekli dişili sekiz çift ehlî hayvan indirdi. Annelerinizin karnında sizi üç karanlık içinde, bir yaratılıştan diğerine çevirerek yaratıyor. (Zümer Sûresi, 39:6)

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ
Demiri indirdik. (Zümer Sûresi, 39:6)

ﻭَﺧَﻠَﻖَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ ﺍَﺯْﻭَﺍﺝٍ
Sizin için erkekli dişili sekiz çift ehlî hayvan yarattı.

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ ﺍَﺯْﻭَﺍﺝٍ
Sizin için erkekli dişili sekiz çift ehlî hayvan indirdi. (Zümer Sûresi, 39:6)

ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ
İndirdik.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 620)

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ، ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ
Ve indirdik.. Ve indirdi..

ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ
Demiri indirdik. (Zümer Sûresi, 39:6)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 621)

ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ
Sizin için sekiz hayvan indirdi. (Zümer Sûresi, 39:6)

ﺍَﻧْﺰَﻝَ
İndirdi.

ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀِ ﺭِﺯْﻗُﻜُﻢْ
Gökte rızkınız vardır (Zâriyat Sûresi, 51:22)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 631)

ﻓَﻠَﻤَّﺎ ﻧَﺴُﻮﺍ ﻣَﺎ ﺫُﻛِّﺮُﻭﺍ... ﺍَﺧَﺬْﻧَﺎﻫُﻢْ
"Onlara ihtar ettiğimiz ders ve nasihatı unuttukları ve amel etmedikleri vakit, onları tutup musîbet altına aldık." (En'âm Sûresi, 6:44)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 632)

ﻧَﺼَﺮَ ﻧَﺼَﺮُﻭﺍ ﻧَﺼَﺮَﺕْ
"Yardım etti" fiilinin müfred, tesniye cemi, müzekker ve müennes olarak çekimi.

ﺍَﻣَﻨْﺖُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻭَ ﻣَﻠَﺌِﻜَﺘِﻪِ ﻭَ ﻛُﺘُﺒِﻪِ ﻭَ ﺭُﺳُﻠِﻪِ ﻭَﺑِﺎﻟْﻴَﻮْﻡِ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮِ
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe iman ettim.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 637)

ﻣَﻦْ ﺩَﻕَّ ﺩُﻕَّ
Kim bir kapıyı çalarsa onun da kapısı çalınır.

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

ﻭَﻣَﺎ ﺧَﻠَﻘْﺖُ ﺍﻟْﺠِﻦَّ ﻭَﺍْﻟﺎِﻧْﺲَ ﺍِﻟﺎَّ ﻟِﻴَﻌْﺒُﺪُﻭﻥِ ﻣَﺎ ﺍُﺭِﻳﺪُ ﻣِﻨْﻬُﻢْ ﻣِﻦْ ﺭِﺯْﻕٍ ﻭَﻣَﺎ ﺍُﺭِﻳﺪُ ﺍَﻥْ ﻳُﻄْﻌِﻤُﻮﻥِ ﺍِﻥَّ ﺍﻟﻠَّﻪ*َ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺮَّﺯَّﺍﻕُ ﺫُﻭ ﺍﻟْﻘُﻮَّﺓِ ﺍﻟْﻤَﺘِﻴﻦُ
Cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum; Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır. (Zâriyat Sûresi, 51:56-58)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 639)

ﻟَﻢْ ﻳَﻠِﺪْ ﻭَ ﻟَﻢْ ﻳُﻮﻟَﺪْ
O doğurmamış ve doğurulmamıştır. (İhlâs Sûresi, 112:3)
 

Ahmet.1

Well-known member
(Lem'alar sh: 284)

Yirmidokuzuncu Lem'a

Bu Lem'a'nın tamamı Osmanlıca Lem'alardadır. Biz me'haz olarak onu kaynak aldık.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 660)

Osmanlıca Yirmidokuzuncu Lem'a

Bu Lem'a Eskişehir hapishanesinde, 1935-36 yılında Arapça olarak te'lif edilmiştir.

ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah'ın adıyla.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 661)

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla..

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ ٭
ﻭَ ﺍﻟﺼَّﻠﺎَﺓُ ﻭَ ﺍﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﻭَ ﻋَﻠَﻰ ﺍَﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile âline ve ashâbına ise salât ve selâm olsun.

ﻟَﻌَﻠَّﻜُﻢْ ﺗَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥَ ٭ ﻟَﻌَﻠَّﻬُﻢْ ﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥ
Tâ ki tefekkür edin. (Bakara Sûresi, 2:219).. Tâ ki tefekkür etsinler. (Nahl Sûresi, 16:44)

ﺍَﻭَﻟَﻢْ ﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﺍ ﻓِﻰ ﺍَﻧْﻔُﺴِﻬِﻢْ ﻣَﺎ ﺧَﻠَﻖَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽَ
Onlar kendi üzerlerindeki İlâhî san'at mucizelerini hiç düşünmezler mi? Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri Allah, ancak hak ve hikmetle yaratmıştır.... (Rum Sûresi, 30:8)

ﻟَﺎَﻳَﺎﺕٍ ﻟِﻘَﻮْﻡٍ ﻳَﺘَﻔَﻜَّﺮُﻭﻥَ
Tefekkür eden bir topluluk için deliller vardır.

ﺗَﻔَﻜُّﺮُ ﺳَﺎﻋَﺔٍ ﺧَﻴْﺮٌ ﻣِﻦْ ﻋِﺒَﺎﺩَﺓِ ﺳَﻨَﺔٍ
Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır. (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn, 4:409 (Kitâbu't-Tefekkür); el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 1:78)

(Osmanlıca Lem'alar sh: 664)

ﺍﻟﺒﺎﺏ ﺍﻟﻮّﻝ

Birinci Bâb

ﻓِﻰ ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ٭ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺛَﻠﺎَﺛَﺔُ ﻓُﺼُﻮﻝٍ
Sübhânallâh hakkındadır. (Ve o, üç fasıldır.)

ﺍَﻟْﻔَﺼْﻞُ ﺍْﻟﺎَﻭَّﻝُ
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
ﻓَﺴُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻳَﺎ ﻣَﻦْ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀُ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻧُﺠُﻮﻣِﻬَﺎ ﻭَ ﺷُﻤُﻮﺳِﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﻗْﻤَﺎﺭِﻫَﺎ ﺑِﺮُﻣُﻮﺯِ ﺣِﻜَﻤِﻬَﺎ ٭
ﻭ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﴿ﺍﻟْﺠَﻮُّ﴾ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺳَﺤَﺎﺑَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺭُﻋُﻮﺩِﻫَﺎ ﻭَ ﺑُﺮُﻭﻗِﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﻣْﻄَﺎﺭِﻫَﺎ ﺑِﺎِﺷَﺎﺭَﺍﺕِ ﻓَﻮَﺍﺋِﺪِﻫَﺎ ٭
ﻭَ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﺭَﺃْﺱُ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻣَﻌَﺎﺩِﻧِﻬَﺎ ﻭَ ﻧَﺒَﺎﺗَﺎﺗِﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺷْﺠَﺎﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﺣَﻴْﻮَﺍﻧَﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﺪَﻟﺎَﻟﺎَﺕِ ﺍِﻧْﺘِﻈَﺎﻣَﺎﺗِﻬَﺎ ٭
ﻭَ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﺍﻟﻨَّﺒَﺎﺗَﺎﺕُ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺷْﺠَﺎﺭُ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺍَﻭْﺭَﺍﻗِﻬَﺎ ﻭَ ﺍَﺯْﻫَﺎﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﺛَﻤَﺮَﺍﺗِﻬَﺎ ﺑِﺘَﺼْﺮِﻳﺤَﺎﺕِ ﻣَﻨَﺎﻓِﻌِﻬَﺎ ٭
ﻭَ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﺍْﻟﺎَﺯْﻫَﺎﺭُ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺛْﻤَﺎﺭُ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺑُﺬُﻭﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﺍَﺟْﻨِﺤَﺘِﻬَﺎ ﻭَ ﻧُﻮَﺍﺗَﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﻌَﺠَﺎﺋِﺐِ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻬَﺎ ٭
ﻭَ ﺗُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﺍﻟﻨُّﻮَﺍﺗَﺎﺕُ ﻭَ ﺍﻟْﺒُﺬُﻭﺭُ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﺳَﻨَﺎﺑِﻠِﻬَﺎ ﻭَ ﻛَﻠِﻤَﺎﺕِ ﺣَﺒَّﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﺎﻟْﻤُﺸَﺎﻫَﺪَﺓِ ٭


ﻭَ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻙَ ﻛُﻞُّ ﻧَﺒَﺎﺕٍ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﺍﻟْﻮُﺿُﻮﺡِ ﻭَ ﺍﻟﻈُّﻬُﻮﺭِ ﻋِﻨْﺪَ ﺍِﻧْﻜِﺸَﺎﻑِ ﺍَﻛْﻤَﺎﻣِﻬَﺎ ﻭَ ﺗَﺒَﺴُّﻢِ ﺑَﻨَﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﺎَﻓْﻮَﺍﻩِ ﻣُﺰَﻳَّﻨَﺎﺕِ ﺍَﺯَﺍﻫِﻴﺮِﻫَﺎ ﻭَ ﻣُﻨْﺘَﻈَﻤَﺎﺕِ ﺳَﻨَﺎﺑِﻠِﻬَﺎ ﺑِﻜَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻣَﻮْﺯُﻭﻧَﺎﺕِ ﺑُﺬُﻭﺭِﻫَﺎ ﻭَ ﻣَﻨْﻈُﻮﻣَﺎﺕِ ﺣَﺒَّﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﻠِﺴَﺎﻥِ ﻧِﻈَﺎﻣِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻣِﻴﺰَﺍﻧِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺗَﻨْﻈِﻴﻤِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺗَﻮْﺯِﻳﻨِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺻِﺒْﻐَﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺯِﻳﻨَﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻧُﻘُﻮﺷِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺭَﻭَﺍﺋِﺤِﻬَﺎ )١( ﻓِﻰ ﻃُﻌُﻮﻣِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﺷْﻜَﺎﻟِﻬَﺎ ﻛَﻤَﺎ ﺗَﺼِﻒُ ﺗَﺠَﻠِّﻴَﺎﺕِ ﺻِﻔَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺗُﻌَﺮِّﻑُ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ...

1 : On iki perde perde üstünde, bürhân bürhân içinde, delîl delîl içinde bir çiçekten muhtelif negamât ve mütenevvi' lemaât ile Nakkâş-ı Ezelî'yi kalbe gösteriyor ve aklın gözüne baktırıyor.

ﺍﻟﻀَّﺎﺣِﻜَﺔِ ﺑِﺮَﺣْﻤَﺘِﻚَ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﻧِﻈَﺎﻣِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻣِﻴﺰَﺍﻧِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺗَﻨْﻈِﻴﻤِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺗَﻮْﺯِﻳﻨِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺻَﻨْﻌَﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺻِﺒْﻐَﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺯِﻳﻨَﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻧُﻘُﻮﺷِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻃُﻌُﻮﻣِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺭَﻭَﺍﺋِﺤِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﻟْﻮَﺍﻧِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍَﺷْﻜَﺎﻟِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﺍِﺧْﺘِﻠﺎَﻑِ ﻟُﺤُﻮﻣِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻛَﺜْﺮَﺓِ ﺗَﻨَﻮُّﻋِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻋَﺠَﺎﺋِﺐِ ﺧِﻠْﻘَﺘِﻬَﺎ ﴿٢﴾
ﻛَﻤَﺎ ﺗَﺼِﻒُ ﺻِﻔَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺗُﻌَﺮِّﻑُ ﺍَﺳْﻤَﺎﺋَﻚَ ﻭَ ﺗُﻔَﺴِّﺮُ ﺗَﺤَﺒُّﺒَﻚَ ﻭَ ﺗَﻌَﻬُّﺪَﻙَ ﻟِﻤَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻚَ ﺑِﻤَﺎ ﻳَﺘَﺮَﺷَّﺢُ ﻣِﻦْ ﺷِﻔَﺎﻩِ ﺛِﻤَﺎﺭِﻫَﺎ ﻣِﻦْ ﻗَﻄَﺮَﺍﺕِ ﺭَﺷَﺤَﺎﺕِ ﻟَﻤَﻌَﺎﺕِ ﺟَﻠَﻮَﺍﺕِ ﺗَﺤَﺒُّﺒِﻚَ ﻭَ ﺗَﻌَﻬُّﺪِﻙَ ﻟِﻤَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ٭ ﺣَﺘَّﻰ ﻛَﺎَﻥَّ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮَ ﺍﻟْﻤُﺰَﻫَّﺮَﺓَ ﻗَﺼِﻴﺪَﺓٌ ﻣَﻨْﻈُﻮﻣَﺔٌ ﻣُﺤَﺮَّﺭَﺓٌ ﻟِﺘُﻨْﺸِﺪَ ﻟِﻠﺼَّﺎﻧِﻊِ ﺍﻟْﻤَﺪَﺍﺋِﺢَ ﺍﻟْﻤُﺒَﻬَّﺮَﺓَ ٭ ﺍَﻭْ ﻓَﺘَﺤَﺖْ ﺑِﻜَﺜْﺮَﺓٍ ﻋُﻴُﻮﻧَﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺒَﺼَّﺮَﺓَ ﻟِﺘَﻨْﻈُﺮَ ﻟِﻠْﻔَﺎﻃِﺮِ ﺍﻟْﻌَﺠَﺎﺋِﺐَ ﺍﻟْﻤُﻨَﺸَّﺮَﺓَ ٭ ﺍَﻭْ ﺯَﻳَّﻨَﺖْ ﻟِﻌِﻴﺪِﻫَﺎ ﺍَﻋْﻀَﺎﺋَﻬَﺎ ﺍﻟْﻤُﺨَﻀَّﺮَﺓَ ﻟِﻴَﺸْﻬَﺪَ ﺳُﻠْﻄَﺎﻧُﻬَﺎ ﺍَﺛَﺎﺭَﻫَﺎ ﺍﻟْﻤُﻨَﻮَّﺭَﺓَ ٭ ﻭَ ﺗُﺸْﻬِﺮَ ﻓِﻰ ﺍﻟْﻤَﺸْﻬَﺮِ ﻣُﺮَﺻَّﻌَﺎﺕِ ﺍﻟْﺠَﻮْﻫَﺮِ ٭ ﻭَ ﺗُﻌْﻠِﻦَ ﻟِﻠْﺒَﺸَﺮِ ﺣِﻜْﻤَﺔَ ﺧَﻠْﻖِ ﺍﻟﺸَّﺠَﺮِ ٭
ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﺍِﺣْﺴَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﻴَﻦَ ﺗِﺒْﻴَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﻬَﺮَ ﺑُﺮْﻫَﺎﻧَﻚَ ﻭَ ﻣَﺎ ﺍَﻇْﻬَﺮَﻩُ ﻭَ ﻣَﺎ ﺍَﻧْﻮَﺭَﻩُ ٭ ...

2 : Bu on beş delîl delîl içinde, bürhân bürhân içinde Sâni'-i Zülcelâl'e işâret eder.

ﺣَﻴَﺎﺗِﻬَﺎ ﺑِﺎِﻧْﻄَﺎﻗِﻚَ ﺍِﺭْﻓَﺎﻗِﻚَ ٭ ﺗَﻬَﺰُّﺝُ ﺍْﻟﺎَﻣْﻄَﺎﺭِ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﻓَﻮَﺍﺋِﺪِﻫَﺎ ﻣِﻦْ ﺗَﻨْﺰِﻳﻠِﻚَ ﺗَﻔْﻀِﻴﻠِﻚَ ٭ ﺗَﺤَﺮُّﻙُ ﺍْﻟﺎَﻗْﻤَﺎﺭِ ﺑِﺸَﻬَﺎﺩَﺓِ ﺣِﻜَﻢِ ﺣَﺮَﻛَﺎﺗِﻬَﺎ ﻣِﻦْ ﺗَﻘْﺪِﻳﺮِﻙَ ﺗَﺪْﺑِﻴﺮِﻙَ ﺗَﺪْﻭِﻳﺮِﻙَ ﺗَﻨْﻮِﻳﺮِﻙَ ٭


ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﻧْﻮَﺭَ ﺑُﺮْﻫَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺍَﺑْﻬَﺮَ ﺳُﻠْﻄَﺎﻧَﻚَ

Birinci Fasıl

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

Her türlü naks ve kusûrdan seni tenzîh ederim ey o Zât-ı Zülcelâl ki, Semâ, yıldızlarının ve güneşlerinin ve aylarının kelimeleriyle, hikmetlerinin remizleriyle senin hamdinle tesbîh eder.

Dünyâ semâsı, bulutlarının ve gök gürültülerinin ve şimşeklerinin ve yağmurlarının kelimeleriyle, fâidelerinin işâretleriyle senin hamdinle tesbîh eder.

Yeryüzü, ma'denlerinin ve bitkilerinin ve ağaçlarının ve hayvânlarının kelimeleriyle, intizâmâtının delâletiyle senin hamdinle tesbîh eder.

Nebâtât ve ağaçlar, yapraklarının ve çiçeklerinin ve meyvelerinin kelimeleriyle, menfaatlerinin tasrîhâtıyla senin hamdinle tesbîh eder.

Çiçekler ve meyveler, tohumlarının ve kanatlarının ve çekirdeklerinin kelimeleriyle, san'atlarının acâibiyle senin hamdinle tesbîh eder.

Çekirdekler ve tohumlar, bilmüşâhede sünbüllerinin lisânıyla ve dânelerinin kelimeleriyle senin hamdinle tesbîh eder.

Ve her bir nebât, tomurcuklarının inkişâfı ve çiçeklerinin müzeyyenâtının ve sünbüllerinin muntazamâtının ağızlarıyla kızlarının tebessümü ânında gâyet vuzûh ve zuhûr ile, tohumlarının mevzûnâtının ve habbelerin manzûmâtının kelimeleriyle, şekilleri içindeki renkleri içindeki tadları içindeki kokuları içindeki nakışları içindeki zînetleri içindeki boyaları içindeki san'atları içindeki ölçüleri içindeki tanzîmleri içindeki mîzânları içindeki nizâmlarının lisânıyla senin hamdinle tesbîh eder.

Çiçeklerinin zarâfet-i uyûnundan ve sünbüllerinin tarâvet-i esnânından takattur eden şeyle, Senin kullarına olan teveddüdünün ve tearrüfünün cilvelerinin reşehât-ı lemeâtından Senin tecelliyât-ı sıfâtını vasfettiği, celevât-ı esmânı ta'rîf ettiği ve teveddüdünü ve tearrüfünü tefsîr ettiği gibi.

Her türlü nakıs ve kusûrdan seni tenzîh ederim ey Vedûd, ey Ma'rûf! San'atın ne kadar güzeldir ve o ne kadar süslüdür ve o ne kadar açıktır ve o ne kadar sağlamdır.

Her türlü nakıs ve kusûrdan seni tenzîh ederim ey o Zât-ı Zülcelâl ki, bütün ağaçlar, tomurcuklarının açması, çiçeklerinin inkişâfı, yapraklarının tezâyüdü, meyvelerin olgunlaşması ve dallarının ellerinde kızlarının raksetmesi ânında, kereminle yeşil olan yapraklarının ve lütfunla tebessüm eden çiçeklerinin ve rahmetinle gülen meyvelerinin ağızlarıyla, acâib-i hilkatlerinin içindeki kesret-i tenevvü'lerinin içindeki etlerinin ihtilâfı içindeki şekillerinin içindeki renklerinin içindeki kokularının içindeki tadlarının içindeki nakışlarının içindeki zînetlerinin içindeki boyalarının içindeki tevzînlerinin içindeki tanzîmlerinin içindeki mîzânlarının içindeki nizâmlarının lisânlarıyla hamdederek kemâl-i sarâhat ve beyânla Senin hamdinle tesbîh eder.

Meyvelerinin ağızlarından tereşşüh eden şeyle, Senin mahlûkâtına olan tehabbüb ve teahhüdünün cilvelerinin reşehât-ı lemeâtının katarâtından Senin sıfâtını vasfettiği, esmânı ta'rîf ettiği ve masnûâtına olan tehabbüb ve teahhüdünü tefsîr ettiği gibi. Hattâ sanki o çiçek açmış olan ağaç, Sâniine medâyih-i bâhire inşâd etmek için yazılmış manzûm bir kasîdedir. Yâhûd o Fâtırın neşrolunan acâibine bakmak için çoklukla bakar gözlerini açmıştır. Yâhûd yeşillenmiş a'zâlarını kendi bayramı için süslemiş ki, sultânı O'nun münevver eserlerini müşâhede etsin ve meşherde mürassaât-ı cevheri teşhîr etsin ve ağacın hikmet-i hilkatini beşere i'lân etsin.

Sen her türlü nakıs ve kusûrdan münezzehsin. İhsânın ne kadar güzel, beyânın ne kadar âşikâr, bürhânın ne kadar bâhir, ne kadar zâhir ve ne kadar nûrludur. Sen her türlü nakıs ve kusûrdan münezzehsin. San'atın ne kadar acâibdir.

Hikmetlerinin delâletiyle ışığın parlaması senin tenvîrin ve teşhîrindendir. Vazîfelerinin sırrıyla kasırganın dalgalanması hususan kelimelerin naklinde Senin tasrîfin ve tavzîfindendir. Fâidelerinin işâretiyle nehirlerin fışkırması Senin tedhîrin ve teshîrindendir. Hâssalarının ve menfaatlerinin remizleriyle taşların ve demir süslenmesi ve muhabere naklinde hususan seslerin Senin tedbîrin ve tasfîrindendir. Hikmetlerinin acâibliği ile çiçeklerin tebessümü Senin tahsînin ve tezyînindendir. Fâidelerinin delâleti ile meyvelerin süslenmesi Senin in'âmın ve ikrâmındandır. Şerâit-i hayâtlarındaki intizâmın işâretiyle kuşların cıvıltısı senin konuşturman ve fâidelendirmendendir. Fâidelerinin şehâdetiyle yağmurların sesi Senin tenzîlin ve tafdîlindendir. Harekâtındaki hikmetlerin şehâdetiyle ayların hareketi Senin takdîrin, tedbîrin, tedvîrin ve tenvîrindendir.

Sen her türlü naks ve kusûrdan münezzehsin! Bürhânın ne kadar nûrludur. Saltanatın ne kadar âşikârdır.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 667)

ﺍَﻟْﻔَﺼْﻞُ ﺍﻟﺜَّﺎﻧِﻰ


ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﺍُﺣْﺼِﻰ ﺛَﻨَﺎﺀً ﻋﻠَﻴْﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﻛَﻤَﺎ ﺍَﺛْﻨَﻴْﺖَ ﻋَﻠَﻰ ﻧَﻔْﺴِﻚَ ﻓِﻰ ﻓُﺮْﻗَﺎﻧِﻚَ ٭ ﻭَ ﺍَﺛْﻨَﻰ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺣَﺒِﻴﺒُﻚَ ﺑِﺎِﺫْﻧِﻚَ ٭ ﻭَ ﺍَﺛْﻨَﻴْﺖَ ﻋَﻠَﻴْﻚَ ﺑِﺠَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻚَ ﺑِﺎِﻧْﻄَﺎﻗِﻚَ ٭
ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﻋَﺮَﻓْﻨَﺎﻙَ ﺣَﻖَّ ﻣَﻌْﺮِﻓَﺘِﻚَ ﻳَﺎ ﻣَﻌْﺮُﻭﻑُ ﺑِﻤُﻌْﺠِﺰَﺍﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺼْﻨُﻮﻋَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺑِﺘَﻮْﺻِﻴﻔَﺎﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺑِﺘَﻌْﺮِﻳﻔَﺎﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺗِﻚَ ٭
ﺳُﺒﺤَﺎﻧَﻚَ ﻣَﺎ ﺫَﻛَﺮْﻧَﺎﻙَ ﺣَﻖَّ ﺫِﻛْﺮِﻙَ ﻳَﺎ ﻣَﺬْﻛُﻮﺭُ ﺑِﺎَﻟْﺴِﻨَﺔِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺑِﺎَﻧْﻔُﺲِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﻛَﻠِﻤَﺎﺕِ ﻛِﺘَﺎﺏِ ﻛَﺎﺋِﻨَﺎﺗِﻚَ ﻭَ ﺑِﺘَﺤِﻴَّﺎﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻣِﻦْ ﻣَﺨْﻠُﻮﻗَﺎﺗِﻚَ ﻟَﻚَ ﻭَ ﺑِﻤَﻮْﺯُﻭﻧَﺎﺕِ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍْﻟﺎَﻭْﺭَﺍﻕِ ﺍﻟْﻤُﻬْﺘَﺰَّﺓِ ﺍﻟﺬَّﺍﻛِﺮَﺓِ ﻓِﻰ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍَﺷْﺠَﺎﺭِﻙَ ﻭَ ﻧَﺒَﺎﺗَﺎﺗِﻚَ ٭ ...
 

Ahmet.1

Well-known member
İkinci Fasıl

Sen her türlü nakıs ve kusûrdan münezzehsin. Seni senâ etmeyi saymakla bitiremem. Sen Furkân'ında kendi zâtını senâ ettiğin gibi ve Senin izninle Habîbinin Seni senâ ettiği gibi ve Senin intâkınla bütün masnûâtın Seni senâ ettiği gibisin.

Sen her türlü nakıs ve kusûrdan münezzehsin. Senin ma'rîfetinin hakkıyla Seni tanıyamadık, ey bütün masnûâtının mu'cizâtıyla ve bütün mahlûkâtının tavsîfâtıyla ve bütün mevcûdâtının ta'rîfâtıyla Ma'rûf olan!

Sen her türlü naks ve kusûrdan münezzehsin. Senin zikrinin hakkıyla Seni zikredemedik, ey bütün mahlûkâtının lisânlarıyla ve kitâb-ı kâinâtının bütün kelimelerinin nefisleriyle ve mahlûkâtından bütün zevi'l-hayâtın Sana olan tahiyyeleriyle ve bütün ağaçların ve nebâtlarındaki ihtizâz eden, zikreden bütün yaprakların mevzûnâtıyla mezkûr olan!

Sen her türlü nakıs ve kusûrdan münezzehsin. Senin şükrünün hakkıyla Sana şükredemedik, ey şâhidlerin gözü önünde bütün ihsânâtının ihsânına olan senâlarıyla ve kâinât çarşısında bütün ni'metlerinin senin in'âmını i'lân etmesiyle ve mahlûkâtın enzârı önünde rahmetinin ve ni'metinin bütün semerâtının manzûmâtıyla ve ağaçların ve nebâtların dizilişindeki munazzam çiçeklerin ve salkımlarının bütün mevzûnâtının tahmîdâtıyla Meşkûr olan!

Sen münezzehsin. Şânın ne büyük, bürhânın ne süslü, ne kadar zâhir ve ne kadar bâhirdir.

Sen münezzehsin. Senin ibâdetinin hakkıyla sana ibâdet edemedik, ey bütün melâikenin ve bütün zevi'l-hayâtın ve bütün anâsır ve mahlûkâtın kemâl-i itâat ve imtisâl ve intizâm ve ittifâk ve iştiyâkla ma'bûdu olan!

Sen münezzehsin. Senin tesbîhinin hakkıyla Seni tesbîh edemedik, ey "Kendisini yedi gök ile yerin ve bunlarda bulunan herkesin tesbîh ettiği ve kendisine hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şeyin olmadığı" (İsrâ Sûresi, 11:44) zât!

Sen münezzehsin. Gök ve yer, bütün masnûâtının bütün tesbîhâtıyla ve bütün mahlûkâtının Sana olan bütün tahmîdâtıyla, Senin hamdinle tesbîh eder.

Sen münezzehsin. Yer ve gök, bütün peygamberlerinin ve velîlerininin ve meleklerinin -salât ve selâmın onlar üzerine olsun- bütün tesbîhâtıyla Senin hamdinle tesbîh eder.

Sen münezzehsin. Kâinât, Habîb-i Ekreminin (asm) bütün tesbîhâtıyla ve Resûl-i A'zamının Sana olan bütün tahmîdâtıyla- efdal-i salavâtın ve etemm-i teslîmâtın O'nun üzerine ve âlinin üzerine olsun- Senin hamdinle tesbîh eder.

Sen münezzehsin. Ey O Zât-ı Zülcelâl ki, Bu kâinât, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sana olan tesbîhâtının sadâlarıyla Senin hamdinle tesbîh eder. Zîrâ Sana olan tesbîhâtının sadâlarının asırların dalgaları ve nesillerin bölükleri üzerinde dalgalandığı Zât O'dur. Allâhım, Muhammed Aleyhissâlâtü Ve't-Teslîmât'ın tesbîhât sadâlarını, kıyâmet gününe kadar kâinâtın sahîfelerinde ve zamânın yapraklarında devâm ettir.

Sen münezzehsin ey o Zât-ı Zülcelâl ki, dünyâ Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın âsâr-ı şerîatiyle Senin hamdinle tesbîh eder. Allâhım, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın âsâr-ı diyânetiyle dünyâyı kıyâmet gününe kadar süsle.

Sen münezzehsin ey o Zât-ı Zülcelâl ki, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın lisânıyla arz senin azamet-i kudretinin arşı altında secde ederek Senin hamdinle tesbîh eder. Allâhım, arzı kıyâmet ve diriliş gününe kadar Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın lisânıyla, bütün aktârıyla konuştur.

Sen münezzehsin ey o Zât-ı Zülcelâl ki, bütün mekânlarda ve zamânlarda bütün mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, Muhammedlerinin -Aleyhissalâtü Vesselâm- lisânıyla Senin hamdinle tesbîh eder. Allâhım, mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sana olan tesbîhâtınının sadâlarıyla kıyâmet gününe kadar konuştur.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 670)
 

Ahmet.1

Well-known member
ﺍَﻟْﻔَﺼْﻞُ ﺍﻟﺜَّﺎﻟِﺚُ

ﺫُﻭ ﺍﻟْﺠَﻠﺎَﻝِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪِ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻘَﺪِّﺱِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺰِّﻩِ ﻋَﻦِ ﺍْﻟﺎَﺿْﺪَﺍﺩِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﻧْﺪَﺍﺩِ ﻭَ ﺍﻟﺸُّﺮَﻛَﺎﺀِ ﺫُﻭ ﺍﻟْﺠَﻠﺎَﻝِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﺮِ ﺍْﻟﺎَﺯَﻟِﻰِّ ﺍﻟْﻤُﺘَﻘَﺪِّﺱِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺰِّﻩِ ﻋَﻦِ ﺍﻟْﻤُﻌِﻴﻦِ ﻭَ ﺍﻟْﻮُﺯَﺭَﺍﺀِ ٭

ﺫُﻭ ﺍﻟْﺠَﻠﺎَﻝِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟْﻘَﺪِﻳﻢِ ﺍْﻟﺎَﺯَﻟِﻰِّ ﺍﻟْﻤُﺘَﻘَﺪِّﺱِ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺰِّﻩِ ﻋَﻦْ ﻣُﺸَﺎﺑَﻬَﺔِ ﺍﻟْﻤُﺤْﺪَﺛَﺎﺕِ ﺍﻟﺰَّﺍﺋِﻠﺎَﺕِ ٭

ﺫُﻭ ﺍﻟْﺠَﻠﺎَﻝِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟْﻮَﺍﺟِﺐِ ﺍﻟْﻮُﺟُﻮﺩِ ﺍﻟْﻤُﻤْﺘَﻨِﻊُ ﻧَﻈِﻴﺮُﻩُ ﺍﻟْﻤُﻤْﻜِﻦُ ﻛُﻞُّ ﻣَﺎﺳِﻮَﺍﻩُ ﺍﻟْﻤُﺘَﻘَﺪِّﺱُ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺰِّﻩُ ﻋَﻦْ ﻟَﻮَﺍﺯِﻡِ ﻣَﺎﻫِﻴَّﺎﺕِ ﺍﻟْﻤُﻤْﻜِﻨَﺎﺕِ ٭

ﺫُﻭ ﺍﻟْﺠَﻠﺎَﻝِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻟَﻴْﺲَ ﻛَﻤِﺜْﻠِﻪِ ﺷَﻲْﺀٌ ﻭَ ﻫُﻮَ ﺍﻟﺴَّﻤِﻴﻊُ ﺍﻟْﺒَﺼِﻴﺮُ ﺍﻟْﻤُﺘَﻘَﺪِّﺱُ ﺍﻟْﻤُﺘَﻨَﺰِّﻩُ ﻋَﻤَّﺎ ﺗَﺘَﺼَﻮَّﺭُﻩُ ﺍْﻟﺎَﻭْﻫَﺎﻡُ ﺍﻟْﻘَﺎﺻِﺮَﺓُ ﺍﻟْﺨَﺎﻃِﺌَﺔُ ٭ ...



Üçüncü Fasıl

Vâhid-i Ehad olan ve zıtlardan ve benzerlerden ve şerîklerden mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Kadîr-i Ezelî olan ve yardımcılarından ve vezîrlerden mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Kadîm-i Ezelî olan ve sonradan vücûda gelen ve zâil olup gidici olanlardan mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Vâcibü'l-Vücûd ve nazîri mümteni' ve kendisinden başka her şey mümkini'l-vücûd olan ve mümkinâtın mâhiyetlerinin levâzımından mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Celâl sâhibi ve münezzehtir O Allâh ki, "Kendisinin benzeri hiçbir şey yoktur ve O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." (Şûra Sûresi, 42:11) Hatâlı ve kâsır evhâmın tasavvur ettiklerinden mukaddes ve berîdir.

Celâl sâhibi ve münezzehtir O Allâh ki, "Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O'nundur. Ve O Azîzdir, Hakîm'dir." (Rum Sûresi, 30:21) Bâtıl ve nâkıs akîdelerin vasfettiklerinden mukaddes ve berîdir.

Kadîr-i Mutlak ve hiçbir şeye muhtâc olmayan ve acz ve ihtiyâctan mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Kâinâtın kemâlâtının şehâdetiyle, Zâtında ve sıfâtında ve efâlinde Kâmil-i Mutlak olan ve kusûr ve noksândan mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir. Çünki kâinâtta kemâl ve cemâlden ne varsa hepsi, hads-i sâdıkla ve kat'î bürhânla ve vâzıh delîlle sâbîttir ki, O münezzeh olan Zâtın kemâline nisbeten zaîf bir gölgedir. Zîrâ tenvîr ancak nûrânîden olur. Âyînelerin fânîliği ve mazharların seyyâletiyle berâber cemâl ve kemâlin tecellîsinin devâmıyla ve eâzımdan, meşreblerde ve keşfiyâtta muhtelif ve kâinâttaki kemâlâtın, Zât-ı Vâcibü'l-Vücûd'un envâr-ı kemâlinin gölgesi olduğunda müttefik bir çok cemâatin icmâ' ve ittifâkıyla da sâbittir.

Ezelî, ebedî ve sermedî olan ve sonradan vücûda gelip teceddüd ve tekâmül edenlerin lâzımı olan tagayyür ve tebeddülden mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Hâlık-ı kevn ve mekân olan ve kesîf, kesîr, mukayyed ve mahdûd olan mâddiyât ve mümkinâtın lâzımı olan tahayyüz ve tecezzîden mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Kadîm-i Bâkî olan ve hudûs ve zevâlden mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir.

Vâcibü'l-Vücûd olan çocuk ve babadan, çözülüp dağılmaktan ve birleşmekten, hasr ve tahdîd edilmekten, cenâbına yakışmayan ve vücûb-ı vücûduna münâsib olmayan ve ezeliyetine ve ebediyetine muvâfık olmayan şeylerden mukaddes ve berî olan Allâh Celâl sâhibidir ve münezzehtir. O'nun celâli ne yücedir ve O'ndan başka ilâh yoktur.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 672)
 

Ahmet.1

Well-known member
ﺍﻟﺜَّﺎﻧِﻰ

İkinci Bâb

ﻓِﻰ ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ
Elhamdülillâh hakkındadır.

ﻓِﻰ ﻫَﺬَﺍ ﺍﻟْﺒَﺎﺏِ ﺗِﺴْﻌَﺔُ ﻧُﻘَﻂٍ
Bu bâbda [Dokuz Nokta] vardır.


ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍْﻟﺎُﻭﻟَﻰ

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺰِﻳﻞِ ﻋَﻨَّﺎ ﻇُﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺘَّﺔِ ٭
ﺍِﺫْ ﺟِﻬَﺔُ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻰ ﻓِﻰ ﺣُﻜْﻢِ ﻳَﻤِﻴﻨِﻨَﺎ ﻣُﻈْﻠِﻤَﺔٌ ﻭَ ﻣُﻮﺣِﺸَﺔٌ ﺑِﻜَﻮْﻧِﻬَﺎ ﻣَﺰَﺍﺭًﺍ ﺍَﻛْﺒَﺮَ ٭ ﻭَ ﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﺰُﻭﻝُ

ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟﻈُّﻠْﻤَﺔُ ﻭَ ﺗَﻨْﻜَﺸِﻒُ ﺍﻟْﻤَﺰَﺍﺭُ ﺍْﻟﺎَﻛْﺒَﺮُ ﻋَﻦْ ﻣَﺠْﻠِﺲٍ ﻣُﻨَﻮَّﺭٍ ٭

ﻭَ ﻳَﺴَﺎﺭُﻧَﺎ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺔُ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘْﺒَﻠَﺔُ، ﻣُﻈْﻠِﻤَﺔٌ ﻭَ ﻣُﻮﺣِﺸَﺔٌ ﺑِﻜَﻮْﻧِﻬَﺎ ﻗَﺒْﺮًﺍ ﻋَﻈِﻴﻤًﺎ ﻟَﻨَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ

ﺗَﻨْﻜَﺸِﻒُ ﻋَﻦْ ﺟِﻨَﺎﻥٍ ﻣُﺰَﻳَّﻨَﺔٍ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺿِﻴَﺎﻓَﺎﺕٌ ﺭَﺣْﻤَﺎﻧِﻴَّﺔٌ ٭

ﻭَ ﺟِﻬَﺔُ ﺍﻟْﻔَﻮْﻕِ ﻭَ ﻫُﻮَ ﻋَﺎﻟَﻢُ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻣُﻮﺣِﺸَﺔٌ ﻣُﺪْﻫِﺸَﺔٌ ﺑِﻨَﻈَﺮِ ﺍﻟْﻔَﻠْﺴَﻔَﺔِ ٭ ﻓَﺒِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﺘَﻜَﺸَّﻒُ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺔُ ﻋَﻦْ ﻣَﺼَﺎﺑِﻴﺢَ ﻣُﺘَﺒَﺴِّﻤَﺔٍ ﻣُﺴَﺨَّﺮَﺓٍ ﺑِﺎَﻣْﺮِ ﻣَﻦْ ﺯَﻳَّﻦَ ﻭَﺟْﻪَ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀِ ﺑِﻬَﺎ ﻳُﺴْﺘَﺄْﻧَﺲُ ﺑِﻬَﺎ ﻭَ ﻟﺎَ ﻳُﺘَﻮَﺣَّﺶُ

ﻣِﻨْﻬَﺎ ٭

ﻭَ ﺟِﻬَﺔُ ﺍﻟﺘَّﺤْﺖِ ﻭَ ﻫِﻰَ ﻋَﺎﻟَﻢُ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﻣُﻮﺣِﺸَﺔٌ ﺑِﻮَﺿْﻌِﻴَّﺘِﻬَﺎ ﻓِﻰ ﻧَﻔْﺴِﻬَﺎ ﺑِﻨَﻈَﺮِ ﺍﻟْﻔَﻠْﺴَﻔَﺔِ ﺍﻟﻀَّﺎﻟَّﺔِ ٭ ﻓَﺒِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﺘَﻜَﺸَّﻒُ ﻋَﻦْ ﺳَﻔِﻴﻨَﺔٍ ﺭَﺑَّﺎﻧِﻴَّﺔٍ ﻣُﺴَﺨَّﺮَﺓٍ ﻭَ ﻣُﺘَﺠَﻬِّﺰَﺓٍ ﻭَ ﻣَﺸْﺤُﻮﻧَﺔٍ ﺑِﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺍﻟﻠَّﺬَﺍﺋِﺬِ ﻭ


Risâle-i Nûr'un fikirden sonra en mühim bir esâsı şükür olduğundan ve şükür ve hamdin ekser merâtib ve hakîkatleri Risâle-i Nûr'un eczâlarında îzâh ile beyân edildiğinden burada onlara iktifâen gâyet muhtasar bir sûrette îmân ni'metine mukâbil olan hamdin birkaç mertebeleri zikredildi. Îmân ni'metinin mertebelerine göre de hamdin mertebeleri var. Said Nursi

ﺍﻟْﻤَﻄْﻌُﻮﻣَﺎﺕِ؛ ﻗَﺪْ ﺍَﺭْﻛَﺒَﻬَﺎ ﺻَﺎﻧِﻌُﻬَﺎ ﻧَﻮْﻉَ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ﻭَ ﺟِﻨْﺲَ ﺍﻟْﺤَﻴْﻮَﺍﻥِ ﻟِﻠﺴَّﻴَﺎﺣَﺔِ ﻓِﻰ ﺍَﻃْﺮَﺍﻑِ ﻣَﻤْﻠَﻜَﺔِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ٭

ﻭَ ﺟِﻬَﺔُ ﺍْﻟﺎَﻣَﺎﻡِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳَﺘَﻮَﺟَّﻪُ ﺍِﻟَﻰ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺔِ ﻛُﻞُّ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻣُﺴْﺮِﻋَﺔً ﻗَﺎﻓِﻠَﺔً ﺧَﻠْﻒَ ﻗَﺎﻓِﻠَﺔٍ، ﺗَﻐِﻴﺐُ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﻘَﻮَﺍﻓِﻞُ ﻓِﻰ ﻇُﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﻌَﺪَﻡِ ﺑِﻠﺎَ ﺭُﺟُﻮﻉٍ ٭ ﻭَ ﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﺘَﻜَﺸَّﻒُ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟﺴَّﻴَﺎﺣَﺔُ ﻋَﻦْ ﺍِﻧْﺘِﻘَﺎﻝِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻣِﻦْ ﺩَﺍﺭِ ﺍﻟْﻔَﻨَﺎﺀِ ﺍِﻟَﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍﻟْﺒَﻘَﺎﺀِ؛ ﻭَ ﻣِﻦْ ﻣَﻜَﺎﻥِ ﺍﻟْﺨِﺪْﻣَﺔِ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﻮْﺿِﻊِ ﺍَﺧْﺬِ ﺍْﻟﺎُﺟْﺮَﺓِ، ﻭَ ﻣِﻦْ ﻣَﺤَﻞِّ ﺍﻟﺰَّﺣْﻤَﺔِ ﺍِﻟَﻰ ﻣَﻘَﺎﻡِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﺔِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﺮَﺍﺣَﺔِ. ﻭَ ﺍَﻣَّﺎ ﺳُﺮْﻋَﺔُ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻓِﻰ ﺍَﻣْﻮَﺍﺝِ ﺍﻟْﻤَﻮْﺕِ ﻓَﻠَﻴْﺴَﺖْ ﺳُﻘُﻮﻃًﺎ ﻭَ ﻣُﺼِﻴﺒَﺔً ﺑَﻞْ ﻫِﻰَ ﺻُﻌُﻮﺩٌ ﺑِﺎِﺷْﺘِﻴَﺎﻕٍ ﻭَ ﺗَﺴَﺎﺭُﻉٌ ﺍِﻟَﻰ ﺳَﻌَﺎﺩَﺍﺗِﻬِﻢْ ٭

ﻭَ ﺟِﻬَﺔُ ﺍﻟْﺨَﻠْﻒِ ﺍَﻳْﻀًﺎ ﻣُﻈْﻠِﻤَﺔٌ ﻣُﻮﺣِﺸَﺔٌ ﻓَﻜُﻞُّ ﺫِﻯ ﺷُﻌُﻮﺭٍ ﻳَﺘَﺤَﻴَّﺮُ ﻣُﺘَﺮَﺩِّﺩًﺍ ﻭَ ﻣُﺴْﺘَﻔْﺴِﺮًﺍ ﺑـِ ﴿ﻣِﻦْ ﺍَﻳْﻦَ؟ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﻳْﻦَ؟﴾ ﻓَِﻠﺎَﻥَّ ﺍﻟْﻐَﻔْﻠَﺔَ ﻟﺎَ ﺗُﻌْﻄِﻰ ﻟَﻪُ ﺟَﻮَﺍﺑًﺎ، ﻳَﺼِﻴﺮُ ﺍﻟﺘَّﺮَﺩُّﺩُ ﻭَ ﺍﻟﺘَّﺤَﻴُّﺮُ ﻇُﻠُﻤَﺎﺕٍ ﻓِﻰ ﺭُﻭﺣِﻪِ ٭ ﻓَﺒِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﻨْﻜَﺸِﻒُ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺔُ ﻋَﻦْ ﻣَﺒْﺪَﺍِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻭَ ﻭَﻇِﻴﻔَﺘِﻪِ. ﻭَ ﺑِﺎَﻥَّ ﺍﻟﺴُّﻠْﻄَﺎﻥَ ﺍْﻟﺎَﺯَﻟِﻰَّ ﺍَﺭْﺳَﻠَﻬُﻢْ ﻣُﻮَﻇَّﻔِﻴﻦَ ﺍِﻟَﻰ ﺩَﺍﺭِ ﺍْﻟﺎِﻣْﺘِﺤَﺎﻥِ ٭

ﻓَﻤِﻦْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺤَﻘِﻴﻘَﺔِ ﻳَﻜُﻮﻥُ ﴿ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ﴾ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺰِﻳﻞِ ﻟِﻠﻈُّﻠُﻤَﺎﺕِ ﻋَﻦْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺘَّﺔِ ﺍَﻳْﻀًﺎ ﻧِﻌْﻤَﺔً ﻋَﻈِﻴﻤَﺔً ﺗَﺴْﺘَﻠْﺰِﻡُ ﴿ﺍﻟْﺤَﻤْﺪَ(. ﺍِﺫْ ﺑـِ ﴿ﺍﻟْﺤَﻤْﺪِ﴾ ﻳُﻔْﻬَﻢُ ﺩَﺭَﺟَﺔُ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔِ ﻭَ ﻟَﺬَّﺗُﻬَﺎ. ﻓَﺎﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﴿ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ﴾ ﻓِﻰ ﺗَﺴَﻠْﺴُﻞٍ ﻳَﺘَﺴَﻠْﺴَﻞُ ﻓِﻰ ﺩَﻭْﺭٍ ﺩَﺍﺋِﺮٍ ﺑِﻠﺎَ ﻧِﻬَﺎﻳَﺔٍ ٭



Birinci Nokta

Altı cihetin karanlıklarını bize izâle eden îmân ni'metinden dolayı hamd Allâh'a mahsûstur.

Zîrâ sağ tarafımız hükmünde olan mâzî ciheti, en büyük mezâr olması cihetiyle karanlıklı ve korkunçtur. Fakat îmân ni'metiyle o mezâr-ı ekber nûrâni bir meclis olarak gözükür. Müstakbel ciheti olan sol tarafımız ise, bizim için büyük bir kabir olmasından dolayı karanlıklı ve korkunçtur.

Fakat îmân ni'metiyle, içinde rahmânî ziyâfetler bulunan süslü bahçeler şeklinde gözükür.

Semâvât âlemi olan üst cihet ise, felsefe nazarıyla korkunç ve müdhiştir.

Fakat îmân ni'metiyle, bu cihet, semânın yüzünü kendileriyle tezyîn eden zâtın emriyle mütebessim ve musahhar lambalar şeklinde gözükür ki onlara ünsiyet edilir ve onlardan dehşete düşülmez.

Arz âlemi olan alt cihet ise, dalâletteki felsefe nazarıyla bakıldığı zamân, kendisinde bulunan vaz'iyetiyle korkunç gözükür.

Fakat îmân ni'metiyle, musahhar ve çeşit çeşit lezzetler ve mat'ûmat ile yüklü rabbânî bir sefîne şeklinde gözükür ki, Rahmânın memleketi etrâfında seyâhat etmeleri için, Sânii, nev'-i beşer ve cins-i hayvânî ona bindirmiştir.

Bir de ön cihet vardır ki, bütün zîhayât sür'atle kâfile kâfile bu cihete yönelir. Bu kâfileler adem zulümâtında bir daha dönmeksizin kaybolup gider.

Fakat îmân ni'metiyle, bu seyâhat, zîhayâtların fenâ yurdundan bekâ yurduna ve hizmet yerinden ücret alma yerine ve zahmet mahallinden rahmet ve istirâhat makâmına intikâli şeklinde gözükür. Ammâ ölüm dalgaları içinde zîhayâtların sür'ati ise, sukût ve musîbet değildir. Belki saâdetlerine doğru, bir iştiyâk ve bir sür'atle suûddur.

Arka cihet de aynı şekilde karanlık ve korkunçtur. Her biri tereddüd ederek ve "Nereden? Nereye?" diye suâl ederek hayret içinde kalır. Çünki gaflet, ona bir cevâb veremez o tereddüd ve o tehayyür, rûhunda karalıklara dönüşür.

Fakat îmân ni'metiyle, bu cihet, insânın mebdei ve vazîfesi şeklinde gözükür. Çünki sultân-ı Ezelî onları dâr-ı imtihâna vazîfeli olarak göndermiştir.

Bu hakîkatten dolayı, bu altı cihette bulunan karanlıkları izâle eden îmân ni'metine edilen hamd dahi büyük bir ni'met olduğundan hamd etmeyi istilzâm eder. Zîrâ bu ni'metin derecesi ve lezzeti hamd ile anlaşılır.

Nihâyetsiz bir dâirenin devrinde teselsül eden bir silsile içindeki elhamdülillâh'dan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 675)

ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺜَّﺎﻧِﻴَﺔُ

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﻨَﻮِّﺭِ ﻟَﻨَﺎ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺖَّ. ﻓَﻜَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥَ ﺑِﺎِﺯَﺍﻟَﺘِﻪِ ﻟِﻈُﻠُﻤَﺎﺕِ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺖِّ ﻧِﻌْﻤَﺔٌ ﻋَﻈِﻴﻤَﺔٌَ ﻣِﻦْ ﺟِﻬَﺔِ ﺩَﻓْﻊِ ﺍﻟْﺒَﻠﺎَﻳَﺎ ﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺍَﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥَ ﻟِﺘَﻨْﻮِﻳﺮِﻩِ ﻟِﻠْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺘَّﺔِ ﻧِﻌْﻤَﺔٌ ﻋَﻈِﻴﻤَﺔٌ ﺍُﺧْﺮَﻯ ﻣِﻦْ ﺟِﻬَﺔِ ﺟَﻠْﺐِ ﺍﻟْﻤَﻨَﺎﻓِﻊِ.. ﻓَﺎْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥُ ﻟِﻌَﻠﺎَﻗَﺘِﻪِ
ﺑِﺠَﺎﻣِﻌِﻴَّﺔِ ﻓِﻄْﺮَﺗِﻪِ ﺑِﻤَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺘَّﺔِ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ.

ﻭَ ﺑِﻨِﻌْﻤَﺔِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻳُﻤْﻜِﻦُ ﻟِْﻠﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺍِﺳْﺘِﻔَﺎﺩَﺓٌ ﻣِﻦْ ﺟَﻤِﻴﻊِ ﺍﻟْﺠِﻬَﺎﺕِ ﺍﻟﺴِّﺘَّﺔِ ﻓَﺎَﻳْﻨَﻤَﺎ ﻳَﺘَﻮَﺟَّﻪُ ﻓَﺒِﺴِﺮِّ ﴿ﺍَﻳْﻨَﻤَﺎ ﺗُﻮَﻟُّﻮﺍ ﻓَﺜَﻢَّ ﻭَﺟْﻪُ ﺍﻟﻠَّﻪ*ِ﴾ ﻳَﺘَﻨَﻮَّﺭُ ﻟَﻪُ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟْﺠِﻬَﺔُ ﺑِﻤَﺴَﺎﻓَﺘِﻬَﺎ ﺍﻟﻄَّﻮِﻳﻠَﺔِ ﺑِﻠﺎَ ﺣَﺪٍّ.. ﺣَﺘَّﻰ ﻛَﺎَﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻦَ ﻟَﻪُ ﻋُﻤْﺮٌ ﻣَﻌْﻨَﻮِﻯٌّ ﻳَﻤْﺘَﺪُّ ﻣِﻦْ ﺍَﻭَّﻝِ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺍِﻟَﻰ ﺍَﺧِﺮِﻫَﺎ، ﻳَﺴْﺘَﻤِﺪُّ ﺫَﻟِﻚَ ﺍﻟْﻌُﻤْﺮُ ﻣِﻦْ ﻧُﻮﺭِ ﺣَﻴَﺎﺓٍ ﻣُﻤْﺘَﺪَّﺓٍ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺯَﻝِ ﺍِﻟَﻰ ﺍْﻟﺎَﺑَﺪِ. ﻭَ ﺣَﺘَّﻰ ﺍَﻥَّ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﺑِﺴِﺮِّ ﺗَﻨْﻮِﻳﺮِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻟِﺠِﻬَﺎﺗِﻪِ ﻳَﺨْﺮُﺝُ ﻋَﻦْ ﻣَﻀِﻴﻖِ ﺍﻟﺰَّﻣَﺎﻥِ ﺍﻟْﺤَﺎﺿِﺮِ ﻭَ ﺍﻟْﻤَﻜَﺎﻥِ ﺍﻟﻀَّﻴِّﻖِ ﺍِﻟَﻰ ﺳَﺎﺣَﺔِ ﻭُﺳْﻌَﺔِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﻭَ ﻳَﺼِﻴﺮُ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢُ ﻛَﺒَﻴْﺘِﻪِ.. ﻭَ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻰ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺴْﺘَﻘْﺒَﻞُ ﺯَﻣَﺎﻧًﺎ ﺣَﺎﺿِﺮًﺍ ﻟِﺮُﻭﺣِﻪِ ﻭَ ﻗَﻠْﺒِﻪِ ﻭَ ﻫَﻜَﺬَﺍ ﻓَﻘِﺲْ...



İkinci Nokta

Cihât-ı sitteyi bize tenvîr eden îmân ni'metinden dolayı hamd Allâh'a mahsûstur. Çünki îmân cihât-ı sittenin zulümâtını izâle etmekle, def'-i belâ cihetinden büyük bir ni'met olduğu gibi, aynen böyle, cihât-ı sitteyi tenvîr etmesi sebebiyle celb-i menâfi' cihetinden îmân yine büyük bir ni'mettir. İnsân, fıtratının câmiiyeti sebebiyle cihât-ı sittede bulunan mevcûdâtla alâkasından ve nereye yönelirse yönelsin insânın îmân ni'metiyle bütün cihât-ı sitteden istifâdesi mümkün olur.

Bundan dolayı "o hâlde nerede (yüzünüzü kıbleye) dönerseniz, artık orada Allâh'ın râzı olduğu cihet vardır" (Bakara Sûresi, 2:115) âyetinin sırrıyla, hadsiz uzunluktaki mesâfesiyle bu cihet ona tenevvür eder. Hattâ sanki mü'min insânın, dünyânın evvelinden sonuna kadar uzanan ma'nevî bir ömrü vardır. Bu ömür, ezelden ebede kadar uzanan hayât nûrundan yardım ister.

Ve hattâ insân, kendi cihetlerin îmânın tenvîri sırrıyla, hâzır zamânın darlığı ve dar mekândan âlemin geniş sâhasına çıkar ve âlem kendi evi gibi olur. Mâzî ve müstakbel ise rûhuna ve kalbine hâzır zamân gibi gelir. Ve hâkezâ kıyâs et.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 676)

ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺜَّﺎﻟِﺜَﺔُ

ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﺤَﺎﻭِﻯ ﻟِﻨُﻘْﻄَﺘَﻰِ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻨَﺎﺩِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻤْﺪَﺍﺩِ.
ﻧَﻌَﻢْ ﺑِﺴِﺮِّ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻋَﺠْﺰِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ﻭَ ﻛَﺜْﺮَﺓِ ﺍَﻋْﺪَﺍﺋِﻪِ ﻳَﺤْﺘَﺎﺝُ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮُ ﺍَﺷَﺪَّ ﺍِﺣْﺘِﻴَﺎﺝٍ ﺍِﻟَﻰ ﻧُﻘْﻄَﺔِ ﺍِﺳْﺘِﻨَﺎﺩٍ ﻳَﻠْﺘَﺠِﺄُ ﺍِﻟَﻴْﻪِ ﻟِﺪَﻓْﻊِ ﺍَﻋْﺪَﺍﺋِﻪِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺮِ ﺍﻟْﻤَﺤْﺪُﻭﺩَﺓِ ﻭَ ﺑِﻐَﺎﻳَﺔِ ﻓَﻘْﺮِ ﺍْﻟﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﻣَﻊَ ﻏَﺎﻳَﺔِ ﻛَﺜْﺮَﺓِ ﺣَﺎﺟَﺎﺗِﻪِ ﻭَ ﺍَﻣَﺎﻟِﻪِ ﻳَﺤْﺘَﺎﺝُ ﺍَﺷَﺪَّ ﺍِﺣْﺘِﻴَﺎﺝٍ ﺍِﻟَﻰ ﻧُﻘْﻄَﺔِ ﺍِﺳْﺘِﻤْﺪَﺍﺩٍ ﻳَﺴْﺘَﻤِﺪُّ ﻣِﻨْﻬَﺎ،

ﻭَ ﻳَﺴْﺌَﻞُ ﺣَﺎﺟَﺎﺗِﻪِ ﺑِﻬَﺎ ﻓَﺎْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪ*ِ ﻫِﻰَ ﻧُﻘْﻄَﺔُ ﺍِﺳْﺘِﻨَﺎﺩٍ ﻟِﻔِﻄْﺮَﺓِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ. ﻭَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥُ ﺑِﺎْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ ﻫُﻮَ ﻧُﻘْﻄَﺔُ ﺍِﺳْﺘِﻤْﺪَﺍﺩٍ ﻟِﻮِﺟْﺪَﺍﻧِﻪِ ٭ ﻓَﻤَﻦْ ﻟَﻢْ ﻳَﻌْﺮِﻑْ ﻫَﺬَﻳْﻦِ ﺍﻟﻨُّﻘْﻄَﺘَﻴْﻦِ ﻳَﺘَﻮَﺣَّﺶُ ﻋَﻠَﻴْﻪِ ﻗَﻠْﺒُﻪُ ﻭَ ﺭُﻭﺣُﻪُ ﻭَ ﻳُﻌَﺬِّﺑُﻪُ ﻭِﺟْﺪَﺍﻧُﻪُ ﺩَﺍﺋِﻤًﺎ. ﻭَ ﻣَﻦِ ﺍﺳْﺘَﻨَﺪَ ﺑِﺎْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟﻨُّﻘْﻄَﺔِ ﺍْﻟﺎُﻭﻟَﻰ ﻭَﺍﺳﺘَﻤَﺪَّ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨُّﻘْﻄَﺔِ ﺍﻟﺜَّﺎﻧِﻴَﺔِ ﺍَﺣَﺲَّ ﻣِﻦْ ﺍَﻋْﻤَﺎﻕِ ﺭُﻭﺣِﻪِ ﻟَﺬَﺍﺋِﺬًﺍ ﻣَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔً ﻭَ ﺍُﻧْﺴِﻴَّﺔً ﻣُﺴَﻠِّﻴَﺔً ﻭَ ﺍِﻋْﺘِﻤَﺎﺩًﺍ ﻳَﻄْﻤَﺌِﻦُّ ﺑِﻬَﺎ ﻭِﺟْﺪَﺍﻧُﻪُ ٭
 

Ahmet.1

Well-known member
Üçüncü Nokta

İstinâd ve istimdâd noktalarını hâvî olan îmândan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur.

Evet, beşerin gâyet aczi ve düşmanlarının çokluğu sırrıyla, hadsiz düşmanlarını def' etmek için beşer şiddetli bir şekilde bir nokta-i istinâda muhtacdır ki ona ilticâ etsin. İhtiyaclarının ve emellerinin gâyet kesretiyle berâber insânın gâyet fakrı sebebiyle, bir nokta-i istimdâda şiddetli bir şekilde muhtâc olur ki, ondan yardım istesin ve ihtiyâclarını onunla taleb etsin.

Allâh'a îmân, fıtrat-ı beşer için bir nokta-i istinâddır. Âhirete îmân ise, O'nun vicdânı için bir nokta-i istimdâddır. Kim bu iki noktayı bilmezse, O'nun kalbi ve rûhu tevahhuş eder ve vicdânı onu dâimâ muazzeb kılar. Kim îmân ile birinci noktaya istinâd eder ve ikinci noktadan istimdâd ederse, ma'nevî lezzetler ve tesellî verici bir ünsiyet ve vicdânının mutmain olacağı bir i'timâd hisseder.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 676)

ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺮَّﺍﺑِﻌَﺔُ


ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺰِﻳﻞِ ﻟِْﻠﺎَﻟﺎَﻡِ ﻋَﻦِ ﺍﻟﻠَّﺬَﺍﺋِﺬِ ﺍﻟْﻤَﺸْﺮُﻭﻋَﺔِ ﺑِﺎِﺭَﺍﺋَﺔِ ﺩَﻭَﺭَﺍﻥِ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ، ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺪِﻳﻢِ ﻟِﻠﻨِّﻌَﻢِ ﺑِﺎِﺭَﺍﺋَﺔِ ﺷَﺠَﺮَﺓِ ﺍْﻟﺎِﻧْﻌَﺎﻡِ ﻭَ ﺍﻟْﻤُﺰِﻳﻞِ ﺍَﻟﺎَﻡَ ﺍﻟْﻔِﺮَﺍﻕِ ﺑِﺎِﺭَﺍﺋَﺔِ ﻟَﺬَّﺓِ ﺗَﺠَﺪُّﺩِ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ. ﻳَﻌْﻨِﻰ ﺍَﻥَّ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﻟَﺬَّﺓٍ ﺍَﻟﺎَﻣًﺎ ﺗَﻨْﺸَﺄُ ﻣِﻦْ ﺯَﻭَﺍﻟِﻬَﺎ.. ﻓَﺒِﻨُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻳَﺰُﻭﻝُ ﺍﻟﺰَّﻭَﺍﻝُ ﻭَ ﻳَﻨْﻘَﻠِﺐُ ﺍِﻟَﻰ ﺗَﺠَﺪُّﺩِ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ، ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺘَّﺠَﺪُّﺩِ ﻟَﺬَّﺓٌ ﺍُﺧْﺮَﻯ ٭


ﻓَﻜَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﺜَّﻤَﺮَﺓَ ﺍِﺫَﺍ ﻟَﻢْ ﺗُﻌْﺮَﻑْ ﺷَﺠَﺮَﺗُﻬَﺎ ﺗَﻨْﺤَﺼِﺮُ ﺍﻟﻨِّﻌْﻤَﺔُ ﻓِﻰ ﺗِﻠْﻚَ ﺍﻟﺜَّﻤَﺮَﺓِ، ﻓَﺘَﺰُﻭﻝُ ﺑِﺎَﻛْﻠِﻬَﺎ ﻭَ ﺗُﻮﺭِﺙُ ﺗَﺎَﺳُّﻔًﺎ ﻋَﻠَﻰ ﻓَﻘْﺪِﻫَﺎ. ﻭَ ﺍِﺫَﺍ ﻋُﺮِﻓَﺖْ ﺷَﺠَﺮَﺗُﻬَﺎ ﻭَ ﺷُﻮﻫِﺪَﺕْ، ﻳَﺰُﻭﻝُ ﺍْﻟﺎَﻟَﻢُ ﻓِﻰ ﺯَﻭَﺍﻟِﻬَﺎ ﻟِﺒَﻘَﺎﺀِ ﺷَﺠَﺮَﺗِﻬَﺎ ﺍﻟْﺤَﺎﺿِﺮَﺓِ، ﻭَ ﺗَﺒْﺪِﻳﻞِ ﺍﻟﺜَّﻤَﺮَﺓِ ﺍﻟْﻔَﺎﻧِﻴَﺔِ ﺑِﺎَﻣْﺜَﺎﻟِﻬَﺎ ٭


ﻭَ ﻛَﺬَﺍ ﺍِﻥَّ ﻣِﻦْ ﺍَﺷَﺪِّ ﺣَﺎﻟﺎَﺕِ ﺭُﻭﺡِ ﺍﻟْﺒَﺸَﺮِ ﻫِﻰَ ﺍﻟﺘَّﺎَﻟُّﻤَﺎﺕُ ﺍﻟﻨَّﺎﺷِﺌَﺔُ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻔِﺮَﺍﻗَﺎﺕِ. ﻓَﺒِﻨُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﻔْﺘَﺮِﻕُ ﺍﻟْﻔِﺮَﺍﻗَﺎﺕُ ﻭَ ﺗَﻨْﻌَﺪِﻡُ ﺑَﻞْ ﺗَﻨْﻘَﻠِﺐُ ﺑِﺘَﺠَﺪُّﺩِ ﺍْﻟﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻓِﻴﻪِ ﻟَﺬَّﺓٌ ﺍُﺧﺮَﻯ ﺍِﺫْ ﴿ﻛُﻞُّ ﺟَﺪِﻳﺪٍ ﻟَﺬِﻳﺬٌ(.

Dördüncü Nokta

Emsâlinin deverânını göstermekle meşrû' lezzetlerden hâsıl olan elemleri izâle eden ve in'âmın ağacını göstermekle ni'metleri devâm ettiren ve emsâlin teceddüdündeki lezzeti göstermekle firâk elemini izâle eden îmân nûrundan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur. Yani her lezzet içinde, zevâlinden neş'et eden elemler vardır. İşte îmân nûruyla o zevâl izâle olur. Ve emsâlin teceddüdüne inkılâb eder. Teceddüdde başka bir lezzet de vardır. Nasıl ki meyve, eğer ağacı bilinmezse, ni'met bu meyvede münhasır kalır ve yenmesiyle zail olur. Kaybolmasından dolayı bir teessüf îrâs eder. Fakat ağacı bilinir ve görülürse, hâzır olan o ağacın bekâsı ve o fânî meyvenin emsâliyle tebdîlinden dolayı O'nun zevâlindeki elem zail olur.

Ve kezâ rûh-ı beşerin en şiddetli hâli, ayrılıklardan neş'et eden elemlerdir. İşte o ayrılıklar îmân nûruyla dağılır, belki içinde başka bir lezzet bulunan emsâlin teceddüdü ile inkılâb eder. Zîrâ her yeni lezzetlidir.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 677)

ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟْﺨَﺎﻣِﺴَﺔُ


ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﻳُﺼَﻮِّﺭُ ﻣَﺎ ﻳُﺘَﻮَﻫَّﻢُ ﺍَﻋْﺪَﺍﺀً ﻭَ ﺍَﺟَﺎﻧِﺐَ ﻭَ ﺍَﻣْﻮَﺍﺗًﺎ ﻣُﻮﺣِﺸِﻴﻦَ ﻭَ ﺍَﻳْﺘَﺎﻣًﺎ ﺑَﺎﻛِﻴﻦَ ﻣِﻦَ ﺍﻟْﻤَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﺍَﺣْﺒَﺎﺑًﺎ ﻭَ ﺍِﺧْﻮَﺍﻧًﺎ ﻭَ ﺍَﺣْﻴَﺎﺀً ﻣُﻮﻧِﺴِﻴﻦَ ﻭَ ﻋِﺒَﺎﺩًﺍ ﻣُﺴَﺒِّﺤِﻴﻦَ ﺫَﺍﻛِﺮِﻳﻦَ ٭


ﻳَﻌْﻨِﻰ ﺍَﻥَّ ﻧَﻈَﺮَ ﺍﻟْﻐَﻔْﻠَﺔِ ﻳَﺮَﻯ ﻣَﻮْﺟُﻮﺩَﺍﺕِ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻢِ ﻣُﻀِﺮِّﻳﻦَ ﻛَﺎْﻟﺎَﻋْﺪَﺍﺀِ ﻭَ ﻳَﺘَﻮَﺣَّﺶُ ﻣِﻦْ ﻛُﻞِّ ﺷَﻲْﺀٍ، ﻭَ ﻳَﺮَﻯ ﺍْﻟﺎَﺷْﻴَﺎﺀَ ﻛَﺎْﻟﺎَﺟَﺎﻧِﺐِ.. ﺍِﺫْ ﻓِﻰ ﻧَﻈَﺮِ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﺗَﻨْﻘَﻄِﻊُ ﻋَﻠﺎَﻗَﺔُ ﺍْﻟﺎُﺧُﻮَّﺓِ ﻓِﻰ ﻛُﻞِّ ﺍْﻟﺎَﺯْﻣِﻨَﺔِ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻴَﺔِ ﻭَ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻘْﺒَﺎﻟِﻴَّﺔِ ﻭَ ﻣَﺎ ﺍُﺧُﻮَّﺗُﻪُ ﻭَ ﻋَﻠﺎَﻗَﺘُﻪُ ﺍِﻟﺎَّ ﻓِﻰ ﺯَﻣَﺎﻥٍ ﺣَﺎﺿِﺮٍ ﺻَﻐِﻴﺮٍ ﻗَﻠِﻴﻞٍ؛ ﻓَﺎُﺧُﻮَّﺓُ ﺍَﻫْﻞِ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﻛَﺪَﻗِﻴﻘَﺔٍ ﻓِﻰ ﺍُﻟُﻮﻑِ ﺳَﻨَﺔٍ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﺟْﻨَﺒِﻴَّﺔِ.. ﻭَ ﺍُﺧُﻮَّﺓُ ﺍَﻫْﻞِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﻤْﺘَﺪُّ ﻣِﻦْ ﻣَﺒْﺪَﺍِ ﺍﻟْﻤَﺎﺿِﻰ ﺍِﻟَﻰ ﻣُﻨْﺘَﻬَﻰ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻘْﺒَﺎﻝِ ٭


ﻭَ ﺍِﻥَّ ﻧَﻈَﺮَ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﻳَﺮَﻯ ﺍَﺟْﺮَﺍﻡَ ﺍﻟْﻜَﺎﺋِﻨَﺎﺕِ ﺍَﻣْﻮَﺍﺗًﺎ ﻣُﻮﺣِﺸِﻴﻦَ.. ﻭَ ﻧَﻈَﺮَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻳُﺸَﺎﻫِﺪُ ﺍُﻭﻟَﺌِﻚَ ﺍْﻟﺎَﺟْﺮَﺍﻡَ ﺍَﺣْﻴَﺎﺀً ﻣُﻮﻧِﺴِﻴﻦَ ﻳَﺘَﻜَﻠَّﻢُ ﻛُﻞُّ ﺟِﺮْﻡٍ ﺑِﻠِﺴَﺎﻥِ ﺣَﺎﻟِﻪِ ﺑِﺘَﺴْﺒِﻴﺤَﺎﺕِ ﻓَﺎﻃِﺮِﻩِ؛ ﻓَﻠَﻬَﺎ ﺭُﻭﺡٌ ﻭَ ﺣَﻴَﺎﺓٌ ﻣِﻦْ ﻫَﺬِﻩِ ﺍﻟْﺠِﻬَﺔِ. ﻓَﻠﺎَ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻣُﻮﺣِﺸًﺎ ﻣُﺪْﻫِﺸًﺎ، ﺑَﻞْ ﺍَﻧِﻴﺴًﺎ ﻣُﻮﻧِﺴًﺎ ٭ ﻭَ ﺍِﻥَّ ﻧَﻈَﺮَ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﻳَﺮَﻯ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺍﻟْﻌَﺎﺟِﺰِﻳﻦَ ﻋَﻦْ ﻣَﻄَﺎﻟِﺒِﻬِﻢْ ﻟَﻴْﺲَ ﻟَﻬُﻢْ ﺣَﺎﻡٍ ﻣُﺘَﻮَﺩِّﺩٌ ﻭَ ﺻَﺎﺣِﺐٌ ﻣُﺘَﻌَﻬِّﺪٌ؛ ﻛَﺎَﻧَّﻬَﺎ ﺍَﻳْﺘَﺎﻡٌ ﻳَﺒْﻜُﻮﻥَ ﻣِﻦْ ﻋَﺠْﺰِﻫِﻢْ ﻭَ ﺣُﺰْﻧِﻬِﻢْ ﻭَ ﻳَﺎْﺳِﻬِﻢْ ٭
ﻭَ ﻧَﻈَﺮ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﻳَﻘُﻮﻝُ ﺍِﻥَّ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﻟَﻴْﺴُﻮﺍ ﺍَﻳْﺘَﺎﻣًﺎ ﺑَﺎﻛِﻴﻦَ، ﺑَﻞْ ﻫُﻢْ ﻋِﺒَﺎﺩٌ ﻣُﻜَﻠَّﻔُﻮﻥَ ﻭَ ﻣَﺄْﻣُﻮﺭُﻭﻥَ ﻣُﻮَﻇَّﻔُﻮﻥَ ﻭَ ﺫَﺍﻛِﺮُﻭﻥَ ﻣُﺴَﺒِّﺤُﻮﻥَ ٭

Beşinci Nokta

Mevcûdâttan düşman ve ecnebî ve korkunç ölüler ve ağlayan yetîmler tevehhüm edilen şeyleri, dost ve kardeş ve mûnis hayâtdârlar ve tesbîh edici ve zikredici kullar şeklinde gösteren îmân nûrundan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur.

Yani gaflet nazarı, âlemin mevcûdâtını düşman gibi muzır görür ve her şeyden tevahhuş eder. Ve eşyâyı ecnebîler gibi görür. Zîrâ dalâlet nazarında, bütün mâzî ve istikbâl zamânlarındaki kardeşlik alâkası kesilir. O'nun kardeşliği ve alâkası ancak hâzır ve küçük ve az bir zamân içindedir. Bu yüzden, ehl-i dalâletin ecnebîler ile olan uhuvveti, binler sene içinde bir dakîka gibidir. Ehl-i îmânın uhuvveti ise, mâzînin mebdeinden istikbâlin nihâyetine kadar uzanır.

Hem dalâlet nazarı kâinâtın ecrâmını korkunç ölüler şeklinde görür. Îmân nazarı ise, o ecrâmı, her bir cirmin lisân-ı hâliyle ve fâtırının tesbîhâtıyla konuştuğu mûnis hayâtdârlar olarak müşâhede eder. Bu cihetten bakılınca onlarda bir rûh ve bir hayât vardır. Bundan dolayı korkunç ve dehşet verici olmazlar, enîs ve mûnis olurlar.

Dalâlet nazarı matlablarından âciz olan hayât sâhiblerini, kendileri için muhabbet eden bir hâmî ve onlara sâhib çıkmayı taahhüd eden bir sâhib olmadığını görür. Sanki onlar aczlerinden ve hüzünlerinden ve yeislerinden ağlayan yetîmlerdir. Fakat îmân nazarı der ki; Zevi'l-hayât ağlayan yetîmler değildir. Belki onlar mükellef ibâd ve muvazzaf me'mûrlar ve tesbîh edici zâkirlerdir.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 678)

ﺍَﻟﻨُّﻘْﻄَﺔُ ﺍﻟﺴَّﺎﺩِﺳَﺔُ


ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ِﻟﻠَّﻪ*ِ ﻋَﻠَﻰ ﻧُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺍﻟْﻤُﺼَﻮِّﺭِ ﻟِﻠﺪَّﺍﺭَﻳْﻦِ ﻛَﺴُﻔْﺮَﺗَﻴْﻦِ ﻣَﻤْﻠُﻮﺋَﺘَﻴْﻦِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨِّﻌَﻢِ ﻳَﺴْﺘَﻔِﻴﺪُ ﻣِﻨْﻬُﻤَﺎ ﺍﻟْﻤُﺆْﻣِﻦُ ﺑِﻴَﺪِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺑِﺎَﻧْﻮَﺍﻉِ ﺣَﻮَﺍﺳِّﻪِ ﺍﻟﻈَّﺎﻫِﺮَﺓِ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﺎﻃِﻨَﺔِ ﻭَ ﺍَﻗْﺴَﺎﻡِ ﻟَﻄَﺎﺋِﻔِﻪِ ﺍﻟْﻤَﻌْﻨَﻮِﻳَّﺔِ ﻭَ ﺍﻟﺮُّﻭﺣِﻴَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨْﻜَﺸِﻔَﺔِ ﺑِﻀِﻴَﺎﺀِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ٭ ﻧَﻌَﻢْ ﻓِﻰ ﻧَﻈَﺮِ ﺍﻟﻀَّﻠﺎَﻟَﺔِ ﺗَﺘَﺼَﺎﻏَﺮُ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓُ ﺍِﺳْﺘِﻔَﺎﺩَﺓِ ﺫَﻭِﻯ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓِ ﺍِﻟَﻰ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓِ ﻟَﺬَﺍﺋِﺬِﻩِ ﺍﻟْﻤَﺎﺩِّﻳَّﺔِ ﺍﻟْﻤُﻨْﻐَﺼَّﺔِ ﺑِﺰَﻭَﺍﻟِﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺑِﻨُﻮﺭِ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ﺗَﺘَﻮَﺳَّﻊُ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓُ ﺍْﻟﺎِﺳْﺘِﻔَﺎﺩَﺓِ ﺍِﻟَﻰ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓٍ ﺗُﺤِﻴﻂُ ﺑِﺎﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ ﺑَﻞْ ﺑِﺎﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺧِﺮَﺓِ. ﻓَﺎﻟْﻤُﺆْﻣِﻦُ ﻳَﺮَﻯ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻛَﺴِﺮَﺍﺝٍ ﻓِﻰ ﺑَﻴْﺘِﻪِ ﻭَ ﺭَﻓِﻴﻘًﺎ ﻓِﻰ ﻭَﻇِﻴﻔَﺘِﻪِ ﻭَ ﺍَﻧِﻴﺴًﺎ ﻓِﻰ ﺳَﻔَﺮِﻩِ؛ ﻭَ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻧِﻌْﻤَﺔً ﻣِﻦْ ﻧِﻌَﻤِﻪِ ﻭَ ﻣَﻦْ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲُ ﻧِﻌْﻤَﺔً ﻟَﻪُ، ﺗَﻜُﻮﻥُ ﺩَﺍﺋِﺮَﺓُ ﺍِﺳْﺘِﻔَﺎﺩَﺗِﻪِ ﻭَ ﺳُﻔْﺮَﺓُ ﻧِﻌْﻤَﺘِﻪِ ﺍَﻭْﺳَﻊَ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺴَّﻤَﻮَﺍﺕِ ٭


ﻓَﺎﻟْﻘُﺮْﺍَﻥُ ﺍﻟْﻤُﻌْﺠِﺮُ ﺍﻟْﺒَﻴَﺎﻥِ ﺑِﺎَﻣْﺜَﺎﻝِ ﴿ﻭَ ﺳَﺨَّﺮَ ﻟَﻜُﻢُ ﺍﻟﺸَّﻤْﺲَ ﻭَ ﺍﻟْﻘَﻤَﺮَ ﻭَ ﺳَﺨَّﺮَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟْﺒَﺮِّ ﻭَ ﺍﻟْﺒَﺤْﺮِ﴾ ﻳُﺸِﻴﺮُ ﺑِﺒَﻠﺎَﻏَﺘِﻪِ ﺍِﻟَﻰ ﻫَﺬِﻩِ ﺍْﻟﺎِﺣْﺴَﺎﻧَﺎﺕِ ﺍﻟْﺨَﺎﺭِﻗَﺔِ ﺍﻟﻨَّﺎﺷِﺌَﺔِ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎِﻳﻤَﺎﻥِ ٭

Altıncı Nokta

Dünyâ ve âhireti ni'metlerle dolu iki sofra olarak gösteren îmân nûrundan dolayı hamd Allâh'a mahsûstur. Mü'min olan, îmân eliyle ve çeşit çeşit zâhirî ve bâtınî duygularıyla ve îmânın ziyâsıyla inkişâf eden kısım kısım ma'nevî ve rûhî letâifiyle o iki sofradan istifâde eder. Evet, dalâlet nazarında zevi'l-hayâtın dâire-i istifâdesi, zevâliyle bulanmış mâddî lezâizi dâiresine doğru küçülür. Îmân nûruyla ise, istifâde dâiresi, semâvât ve arzı belki dünyâ ve âhireti ihâta eden bir dâireye doğru tevessü' eder. Mü'min olan kimse, güneşi evinde bir lamba ve vazîfesinde refîk ve yolculuğunda bir enîs olarak görür. Ve güneş O'nun ni'metlerinden bir ni'met olur. Güneş ise kime ni'met olursa, O'nun dâire-i istifâdesi ve ni'metinin sofrası semâvâttan daha geniş olur.

Evet, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyân "Güneşi ve ayı size musahhar kıldı" (İbrahim Sûresi, 14:33) ve "Yeryüzünde olanları size musahhar kıldı" (Hac Sûresi, 22:65) emsâli âyetleriyle, îmândan neş'et eden bu hârika ihsânâta belâgatiyle işâret eder.

(Osmanlıca Lem'alar sh: 679)
 
Üst