Yirmi Dokuzuncu Lem'a

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 517

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
اَلْباَبُ الرَّابِعُ
blank.gif
1

فَصْلاَنِ
اَلْفَصْلُ اْلاَوَّلُ:


besmele.jpg



اَللَّهُمَّ إِنِّى اُقَدِّمُ إِلَيْكَ بَيْنَ يَدَىْ كُلِّ نِعْمَةٍ وَرَحْمَةٍ وَحِكْمَةٍ وَعِنَايَةٍ، وَبَيْنَ يَدَىْ كُلِّ حَيَاةٍ وَمَمَاتٍ وَحَيَوَانٍ وَنباَتٍ، وَبَيْنَ يَدَىْ كُلِّ زَهْرَةٍ وَثَمَرَةٍ وَحَبَّةٍ وَبَذْرَةٍ، وَبَيْنَ يَدَىْ كُلِّ صَنْعَةٍ وَصِبْغَةٍ وَنِظَامٍ وَمِيزَانٍ، وَبَيْنَ يَدَىْ كُلِّ تَنْظِيمٍ وَتَوْزِينٍ وَتَمْيِيزٍ فِى كُلِّ الْمَوْجُودَاتِ وَذَرَّاتِهَا، شَهَادَةً نَشْهَدُ HAŞİYE-1 أَنْ:


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْحَىُّ الْقَيُّومُ 1



[NOT]
Dipnot-1
DÖRDÜNCÜ BAB

İki Fasıldır.


Birinci Fasıl
Hazret-i Hızır’ın meşhur ve mühim bir virdi, mebde ve esas olarak marifetullahta ve tevhidin mertebelerinde altmış üç mertebeye işaret ediyor. O altmış üç mertebenin herbirisi iki cümledir.

Lâ ilâhe illâllah vahdaniyeti (Allah’ın birliğini) ispat ettiği gibi, Hüve ile başlayan isimler vücud-u Vâcibi (Allah’ın varlığını) ispat ediyor. Âdeta birinci cümle vahdaniyeti (birliği) gösterdiği zaman, bir sual-i mukadder (tekrar edilmiş bir soru) hatıra geliyor. “O Vâhid (bir) kimdir, nasıl bileceğiz?” diye vaki olan suale, meselâ Hüve’r-Rahmânü’r-Rahîm (O Rahmân ve Rahîmdir) ile cevap veriyor. Yani, kâinatı dolduran âsâr-ı şefkat ve merhamet (şefkat ve merhamet eserleri) Onundur, o Rahmân’ı tanıttırıyor. Ve hâkezâ, kıyas et.
Said Nursî

Bismillâhirrahmânirrahîm


Allahım,


Bütün varlıklarda ve varlıkların zerrelerinde gözlemlenen herbir nimet ve rahmet ve hikmet ve inayetin önünde, herbir hayat ve ölüm ve hayvan ve bitkinin önünde, herbir çiçek ve meyve ve çekirdek ve tohum önünde, herbir san’at ve sıbgat (boya) ve nizam (düzen) ve mizan (ölçü ve denge) önünde, herbir tanzim (düzenleme) ve tevzin (ölçüp dengeleme) ve temyiz (birbirinden ayırma) önünde, işte bu şehadeti Sana takdim ediyorum:HAŞİYE Şahidiz ki Allah’tan başka ilâh yok; Odur Hayy ve Kayyûm.


Haşiye-1 Bu şehadetlerde iki hüküm var. Biri vahdaniyeti gösterir, Lâ ilâhe illâllah’tır. Diğeri, o Vâhidin vücubunu ispat eder ki, Hüve ile başlayan isimlerdir. Herbir Hüve geldiği vakit, bir sual-i mukaddere cevaptır. Güya deniliyor ki, “O İlâh-ı Vâhidi nasıl tanıyacağız?” Cevap veriliyor ki: Meselâ, Hüve’s-Semîu’l-Basîr. Bunda diyor ki: Bu mevcudatın dertlerini görüp dinleyen birisi var ki, istediklerini yapıyor. Böyle âsâr, ef’âl-i İlâhiyeyi; ve o ef’âl, Semî, Basîr gibi isimleri ispat eder. O isimler, mevsuflarının vücudunu gösterirler. İşte, bütün bu cümleler bu tarzdadır. Âsâr ile ef’âli, ef’âl ile esmâyı, esmâ ile vücud-u Vâcibi ispat ederler.

[/NOT]




Basîr: herşeyi gören Allah Hüve: O, Allah
Lâ ilâhe illâllah: “Allah’tan başka ilâh yoktur” Semî: herşeyi işiten Allah
Vâhid: bir olan ve herbir varlıkta birliği görülen Allah ef'âl: fiiler, işler
ef'âl-i İlâhiye: İlâhî fiiller esmâ : isimler; Allah’ın isimleri
haşiye: dipnot, açıklayıcı nothüküm: karar, yargı
mevcudat: varlıklar mevsuf: nitelendirilen, vasıflandırılan
sual-i mukadder: gelecek, gelmesi beklenen soruvahdâniyet: Allah’ın benzersiz ve bir oluşu ve ortağının bulunmayışı
vücub: zorunluluk, gereklilik vücud: varlık
vücud-u Vâcib: varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan varlık, Allah âsâr: eserler, varlıklar
İlâh-ı Vâhid: bir tek olan ilâh, Allah şehadet: şahitlik, tanıklık

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 518

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْباَقِى الدَّيْمُومُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ وَحْدَهُ لآ شَرِيكَ لَهُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْغَفَّارُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ اْلأَوَّلُ وَاْلآخِرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الظَّاهِرُ وَالبَاطِنُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْغَفُورُ الشَّكُورُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْخَلاَّقُ الْقَدِيرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُصَوِّرُ الْبَصِيرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْجَوَادُ الْكَرِيمُ
blank.gif
1





[NOT]Dipnot-1
Allah’tan başka ilâh yok; Odur varlığı sonsuza kadar devam eden Bâkî ve daimî olan Deymûm.

Allah’tan başka ilâh yok; birdir O, şeriki (ortağı) yok.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur kudreti herşeye galip olan Aziz ve iradesine hiç kimsenin karşı çıkamadığı Cebbâr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyi, yaratılış gayesine hizmet edecek en yararlı şekil ve tarzlarda tam yerli yerinde yaratan Hakîm ve kullarının günahlarını çokça bağışlayan Gaffâr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyin aslını ve başlangıcını ezelî ilmiyle tespit eden ve Kendisinden önce hiçbir şey olmayan Evvel ve herşeyin sonunu ezelî ilmiyle belirleyen ve bunu gelen varlıkların neslini tohum ve çekirdek gibi hülâsalarla tanzim eden ve herşeyden sonra yalnız Kendisi bâkî kalan Âhir.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyin dış yüzlerini çeşitli cihazlarla ve ince nakışlarla süsleyerek fevkalâde mükemmel ve güzel yaratan ve bütün varlıklarda ilim, irade, kudret, rahmet gibi sıfatlarının ve varlık ve birliğinin işaretleri açıkça görünen Zâhir ve bütün varlıkların içyüzlerini ve bilhassa canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işleten ve bununla da isim ve sıfatlarının her türlü noksandan uzak olduğunu gösteren Bâtın.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyi, gizli açık bütün sesleri ve yapılan bütün duaları işiten ve varlıklara işitme kàbiliyeti veren Semî ve Gizli ve açık herşeyi bütün incelikleriyle gören ve varlıklara da görme kàbiliyeti ve basîreti ihsan eden Basîr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur varlıkları, nazik ve lâtif güzelliklerle yaratıp onlara ihsanda bulunan ve ilmi bütün varlıkların inceliklerine nüfuz eden Lâtîf ve bütün varlıkların küçük büyük, gizli açık her hâlinden her an haberdâr olan Habîr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün günahları bağışlayan Gafûr ve bütün varlıkların sonsuz teşekkür ve ibadetlerine bihakkın lâyık olan ve şükredenlere ikram ve ihsanını arttıran Şekûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyi en mükemmel şekilde yaratan ve ihtiyaç duyulan şeyleri de yaratıp onlara yetiştiren ve herşeye gücü yeten Hallâk-ı Kadîr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her bir varlığa en münasip şekil ve suretler veren Musavvir ve gizli ve açık herşeyi bütün incelikleriyle gören ve varlıklara da görme kabiliyeti ihsan eden Basîr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur sayısız rahmet meyvelerini ve nimetlerini bütün canlıların önlerine seren ve iyiliği bol olan Cevvâd-ı Kerîm.[/NOT]



 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 519

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُحْيِى الْعَلِيمُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُغْنِى الْكَرِيمُ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُدَبِّرُ الْحَكِيمُ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُرَبِّى الرَّحِيمُ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْعَلِىُّ الْقَوِىُّ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْوَلِىُّ الْغَنِىُّ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الشَّهِيدُ الرَّقِيبُ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْقَرِيبُ الْمُجِيبُ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الفَتاحُ العلِيمُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْخَلاَّقُ الْحَكيمُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ
blank.gif
1






[NOT]
Dipnot-1
Allah’tan başka ilâh yok; Odur cansız varlıklara can veren, ölüleri dirilten ve bütün canlılara doğrudan doğruya kudretiyle hayat veren Muhyî ve gizli açık, küçük büyük herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi, ezelden ebede herşeyi kuşatan Alîm.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur varlıkların ihtiyaçları ve her varlığın zenginliği Kendisinin tükenmez hazinesinden çıkan ve sayısız rahmet meyvelerini ve nimetlerini bütün canlıların önlerine seren ve iyiliği bol olan Muğnî-yi Kerîm.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün varlıkları gayet intizam ve nizam içinde idare eden ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için her varlığın her türlü tedbirini alan ve herşeyi hikmetle yaratan, nizam ve intizamla donatan ve faydalı hedeflere yönelten Müdebbir-i Hakîm.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur varlıkları yaratılış gayelerine ulaşıncaya kadar her ihtiyacını karşılayan ve her bir varlığa hususî ihsan ve şefkatte bulunan Mürebbî-yi Rahîm.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur kudreti herşeye galip olan Aziz ve herşeyi hikmetle yaratan, nizam ve intizamla donatan ve faydalı hedeflere yönelten Hakîm.Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyden ve insanın düşünebildiği bütün mertebelerden daha yüce olan Alî ve kuvveti bütün kâinatı kaplamış ve bütün varlıkları zaptederek hükmü altına almış olan Kavî.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan ve Kendisine imanla bağlananların yegâne dostu ve koruyucusu olan Velî ve hiçbir varlığa ve hiç birşeye muhtaç olmayan ve servet ve zenginliğinin sınırı bulunmayan Ganî.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur ezelden ebede kadar bütün varlıkların tamamını birden görüp gözeten; varlığına, birliğine, elçilerinin ve kitaplarının doğruluğuna bizzat şehadet eden Şehîd ve herşeyi, her an, her hâliyle gözetim altında bulunduran ve Kendisine hiçbir gaflet ve uyuklama hâli gelmeyen Rakîb.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur sonsuz yüceliğiyle beraber herşeye herşeyden daha yakın olan Karîb ve bütün dua ve isteklere cevap veren Mücîb.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyi lâyık olduğu şekil ve suretlerde açan, fetihler ve açılımlar müyesser eden, rahmet ve rızık kapıların açan ve gizli açık, küçük büyük herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi, ezelden ebede herşeyi kuşatan Fettâh-ı Alîm.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyi hikmetle yaratan, nizam ve intizamla donatan ve faydalı hedeflere yönelten Hallâk-ı Hakîm.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur kuvvetine hiçbir engel bulunmayan ve bütün varlıkları emrine tam bir itaatle boyun eğdiren Metîn ve bütün varlıkların her türlü rızkını veren mutlak kuvvet sahibi Rezzâk.[/NOT]



 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 520

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ اْلأَحَدُ الصَّمَدُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْبَاقِى اْلأَمْجَدُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هوَ الْوَدُودُ الْمَجِيدُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْفَعِالُ لِمَا يُرِيدُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَلِكُ الْوَارِثُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْبَاقِى الْباعِثُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْبارِئُ الْمُصَوِّرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ اللَّطِيفُ الْمُدَبِّرُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ السَّيِّدُ الدَّيَّانُ
blank.gif
1

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْحَنَّانُ HAŞİYE-1 الْمَنَّانُ HAŞİYE-21




[NOT]Dipnot-1 Allah’tan başka ilâh yok; Odur bir olan zâtıyla kâinattaki her birşeye bizzat hükmeden ve Kendisinin hiçbir zıddı ve rakibi olmayan Ehad ve kâinattaki herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye asla muhtaç olmayan Samed.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün isimleri, sıfatları ve zâtı ile ebediyen var olan ve yok olup gitmesi asla mümkün olmayan ve ezelî ve ebedî olan Bâkî ve şan, şeref ve izzetinde herşeyden sonsuz derecede yüce olan Emced.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur yarattığı varlıkları çok seven ve onlara da Kendisini her vesileyle sevdiren Vedûd ve herşeyden yüce, şeref ve hâkimiyeti herşeyden sonsuz derece üstün olan Mecîd.


Allah’tan başka ilâh yok; Odur herşeyi dilediği gibi yapan Fa’âlün limâ Yürîd.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün varlıkların gerçek maliki ve onlarda görünen her türlü fiil, hal, şe’n ve tasarrufun sahibi olan Melik ve kâinatta herşeyin bir sonu olduğu halde Kendisi bâkî olan ve bütün mülk ve servetin ezelî ve ebedî sahibi olan Vâris.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün isimleri, sıfatları ve zatı ile ebediyen var olan ve yok olması asla mümkün olmayan Bâkî ve kullarına peygamberler gönderen ve bütün ölüleri haşirde tek bir emirle diriltip huzurunda toplayan Bâis.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur yarattıklarına birbirinden ayrı ve lâyık şekiller veren Bâri’ ve her bir varlığa en münasip şekil ve suretler veren Musavvir.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur varlıkları, nazik ve lâtif güzelliklerle yaratan ve ilmi bütün varlıkların inceliklerine nüfuz eden Lâtîf ve bütün varlıkları gayet intizam ve nizam içinde idare eden ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için her varlığın her türlü tedbirini alan Müdebbir.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur efendimiz olan Seyyid ve kullarının küçük büyük her türlü amellerinin karşılığını hiç zayi etmeden veren Deyyân.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur eserlerinde sonsuz rahmetinin en lâtif cilvelerini gösteren sınırsız şefkat sahibi Hannân HAŞİYE1 ve bitmez tükenmez ikramlarıyla ve nimetleriyle, yarattığı varlıkları terbiye edip besleyen Mennân. HAŞİYE2

Haşiye-1
Hannân, rahmetlerin en lâtif cilvesini gösterendir.


Haşiye-2 Mennân, nimet verici demektir.[/NOT]





Deyyân: herkesin hakkını ve hesabını en iyi bilen Allah
Hannân: rahmetin en hoş cilvelerini gösteren ve çok merhametli olan Allah
Mennân: ihsan, bağış, nimeti çok olan ve çok veren, Allah cilve: görünme, yansıma
haşiye : dipnot, açıklayıcı notlâtif: ince, güzel, hoş
nimet: iyilik, lütuf, ihsan rahmet: İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan

<tbody>
</tbody>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 521

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ السُّبُّوحُ القُدُّوسُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْعَدْلُ الْحَكَمُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الفَرْدُ الصَّمَدُ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ النُّورُ الْهاٰدِى
blank.gif
1

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَعْرُوفُ لِكُلِّ الْعَارِفينَHAŞİYE-1

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَعبُودُ الْحَقُّ لِكُلِّ الْعَابِدِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَشْكُورُ لِكُلِّ الشَّاكِرِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَذْكُورُ لكُلِّ الذَّاكِرِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَحْمُودُ لِكُلِّ الْحَامِدِينَ
1




[NOT]
Dipnot-1 Allah’tan başka ilâh yok; Odur kâinatı ince hesaplarla yaratan, her varlığı yaşadığı şartlara uygun olarak donatıp bütün ihtiyaçlarını adaletle veren ve başkalarının hukukuna tecavüz eden varlıkları cezalandırıp iyilik yapanları da mükâfatlandıran Adl ve yaratacağı varlıklar hakkında küllî hüküm veren ve herşeyi o küllî hükmü gerçekleştirecek şekilde en münasip yerlere sevk eden Hakem.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur kâinatın tamamına ve kâinatta bulunan her bir varlığa bizzat hükmeden ve Kendisinin hiçbir şekilde dengi ve benzeri olmayan Ferd ve kâinattaki herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye asla muhtaç olmayan Samed.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan, her bir nur ve nurlu varlıklar Kendisinden feyiz alan Nûr ve yalnız Kendisi hidâyete erdiren ve kullarına maddî ve manevî zarar ve menfaatlerini bildirip doğru yolu gösteren Hâdî.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her ârif (bilen) tarafından isimleri, sıfatları ve şuûnatı bilinen Mârûf.

HAŞİYE


Allah’tan başka ilâh yok; Odur her âbid (ibadet eden) tarafından Kendisine itaat ve ibadet edilen hak Mâbud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her şâkir (şükreden) tarafından sayısız nimetlerine karşı Kendisine şükredilen Meşkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her zâkir (zikreden) tarafından zikredilip anılan Mezkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her hâmid (hamd eden) tarafından övgü, minnet ve şükürlerle hamdedilen Mahmûd.

Haşiye-1

Hüve’l-Ma’rûfu likülli’l-ârifîn fıkrasından sonraki fıkraların meâli şudur ki: O İlâh-ı Vâhidi tanımak istiyorsan, bak: Bütün nev-i beşerde gelen âriflerin ayrı ayrı yollarla, delilleriyle tanıdıkları bir Mâruf var. İşte o Mâruf Odur. O İlâh-ı Vâhid, böyle had ve hesaba gelmez ehl-i marifet, had ve hesaba gelmez ayrı ayrı tarzda tanıdıkları bir Zâtın vücudu güneş gibi zâhir olur. Hem nev-i beşerdeki had ve hesaba gelmez âbidlerin birtek Mâbuda ibadet ettikleri ve o ibadetin karşısında mukabele-i mâneviye görmeleri ve münacat ve füyuzata mazhar olmaları, güneş gibi, o Mâbudun vücudunu muzaaf tevatürle gösteriyorlar. Ve hâkezâ, öteki fıkraları kıyas et.
[/NOT]





Hüve'l-Ma'rûfu likülli'l-ârifîn: “O bütün bilginler tarafından bilinendir” Mâbud: kendine ibadet edilen Allah
Mâruf: yarattıkları tarafından bilinen Allah ehl-i marifet: Allah’ı bilme ve tanıma lütfuna eren kimseler
füyuzât: feyizler, mânevî bolluk ve bereketler fıkra: bölüm, ifade
had ve hesaba gelmeme: sonsuz ve sınırsız olmahaşiye: dipnot, açıklayıcı not
hâkezâ: böylece, bunun gibiibadet: Allah’a kulluk etme
mazhar olma: erişme, elde etme meâl: açıklama, anlam
mukabele-i mâneviye: mânevi karşılık muzaaf: kat kat
münacat: dua, Allah’a yakarış nev-i beşer: insanlar
tevatür: çeşitli kanallardan gelen ve doğruluğu kesin olarak kanıtlanan haber vücud: varlık, var oluş
zâhir: açık, gözle görülür âbid: Allah’a ibadet eden, kul
ârif: bilgin İlâh-ı Vâhid: bir, tek ilâh; Allah

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 522

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَوْجُودُ لِكُلِّ الطَّالِبِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَوْصُوفُ لِكُلِّ الْمُوَحِّدِينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ الْمَحْبُوبُ الْحَقُّ لِكُلِّ الْمُحِبِّينَ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَرْغُوبُ لِكُلِّ الْمُرِيدِينَ1
blank.gif


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ الْمَقْصُودُ لِكُلِّ الْمُنِيبِينَ HAŞİYE-1

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَقصُودُ لِكُلِّ الْجِنَانِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُوجِدُ لِكُلِّ اْلأَنَامِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَوْجُودُ فِى كُلِّ زَمَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُُ هُوَ الْمَعْبُودُ فِى كُلِّ مَكَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَذْكُورُ بِكُلِّ لِسَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمَشْكُورُ بِكُلِّ إِحْسَانٍ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ هُوَ الْمُنْعِمُ بِلاَ إِمْتِنَانٍ
1




[NOT]Dipnot-1 Allah’tan başka ilâh yok; Odur her tâlibin (talep edenin) Kendisini istediği her anda yanında hazır olan Mevcud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her muvahhidin (birliğine gönül veren hakikat ehlinin) sözleri Kendisinin kudsî varlığını ve sıfatlarını tarif eden Mevsuf.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her muhibbin (sevenin) sevgilisi olan Mahbûb.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her mürîdin (isteyenin), rızasına kavuşup Kendisini görme iştiyakı, dünya ve ahirette rağbet edilen bütün iştiyaklardan daha hayırlı olan Merğub.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her münîbin,HAŞİYE rızasına kavuşup Kendisini görmekten başka daha hayırlı bir gaye bulunmayan Maksudu.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her kalbin, rızasına kavuşup Kendisini görmekten başka daha hayırlı bir gayesi bulunmayan Maksudu.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her mahlûkun icad eden Mûcidi.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her zamanda, Kendisini isteyenlerin yanında her an hazır olan Mevcud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her mekânda, bütün varlıkların Kendisine itaat ve ibadet ettiği Mâbud.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her lisanda zikredenlerin bütün zikirleri yalnız Kendisine ait olan ve varlıklardan yükselen sayısız zikirler Kendisinin yüce varlığına şehadet eden Mezkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur her ihsan için sayısız nimetlere karşı bütün varlıklar tarafından Kendisine şükredilen, her şükredildiğinde nimetleri arttıran Meşkûr.

Allah’tan başka ilâh yok; Odur minnetsiz nimet veren.

Haşiye-1

Münîb: kâinattan yüzünü çeviren ve Bâkî-i Hakikîye müteveccih olan kimse[/NOT]





Bâkî-i Hakikî: gerçek sonsuzluğun sahibi Allah haşiye: dipnot, açıklayıcı not
kâinat: evren müteveccih: yönelik

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 523

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ اِيمَانًا بِاللهِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ أَمَاناً مِنَ اللهِ


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ أمَانَةً عِنْدَ اللهِ

لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ حَقًّا حَقًّا


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ إِذْعَاناً وَصِدْقًا


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ تَعَبُّداً وَرِقّاً


لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبِينُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللهِ صَادِقُ الْوَعْدِ اْلاَمِينُ.
blank.gif
1


اَلْفَصْلُ الثَّانِى:


besmele.jpg




[NOT]Dipnot-1 Allah’tan başka ilâh yok; Allah’a iman için,


Allah’tan başka ilâh yok; Allah’tan eman için,


Allah’tan başka ilâh yok; şehadetim Allah katına emanet olarak,


Allah’tan başka ilâh yok; hakkan ve hakikaten,


Allah’tan başka ilâh yok; iz’an ve sıdk olarak,


Allah’tan başka ilâh yok; Kulluk ve ibadet olarak.


Allah’tan başka ilâh yok; mülkünde dilediği gibi tasarruf eden ve âcizlik ve zayıflık hiçbir surette Kendisine yanaşamayan Melik; zâtı, sıfatları, isimleri ve fiilleri hak ve hakikat olan ve kâinattaki bütün varlıkların dayandıkları tek hakikat Kendisinin isim ve sıfatlarının tecellileri olan Hak; ve her biri birer san’at mûcizesi olan kâinattaki varlıklarda ve peygamberlere gönderdiği kitaplarda varlık ve birliğinin delilleri açıkça görünen Mübîn O. Muhammed Allah’ın peygamberi; vaadine sâdık ve emin olan Sâdıku’l-Va’di’l-Emîn O.

İkinci Fasıl


Ekser aktâbın (kutupların) ve bilhassa Gavs-ı Geylânî’nin her sabah virdlerinin fâtihası (başlangıcı) hükmünde beş altı satır-ı temcid ve tâzim (Cenâb-ı Hakkın şanını yüce ve büyük göstermeye dair satırlar), benim için uzun bir silsile-i tefekkürün (tefekkür zincirinin) çekirdeği hükmüne geçip, doksan dokuz mertebe-i marifet ve tevhide (Allah’ı tanıma ve Onun bir olduğunu gösterme mertebelerine) işaret nev’inden bir sünbül-ü mânevî (manevî bir sünbül) vermiş. O doksan dokuz mertebesinden yetmiş dokuz mertebesi burada zikredildi. O işârâtın (işaretlerin) herbir fıkrasında iki cihetle Zât-ı Akdese (mukaddes Zâta) bakar:


Biri, hazır, meşhud vaziyetiyle şehadet eder mânâsıyla, lillâhi şehîd (Allah’a şâhit) tabiriyle ifade ediliyor. Ve emsallerinin birbiri arkasından gelip geçmesinden tezahür eden silsilenin işaretine, alâllahi delîl (Allah’a delil) diye delâlet eder, mânâsında ifade edilmiştir.
Said Nursî

Bismillâhirrahmânirrahîm
[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 524

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>أَصْبَحْناَ1
blank.gif
HAŞİYE-1 وَأَصْبَحَ اَلْمُلِكُ ِللهِ شَهِيدٌ وَالْكِبْرِيَاءُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْعَظَمَةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْهَيْبَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْقُوَّةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْقُدْرَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ 1



[NOT]
Dipnot-1
Biz sabaha girdik.HAŞİYE Mülk Allah’a şahit, kibriya (büyüklük) Allah’a delildir.


Azamet (büyüklük) Allah’a şahit, heybet Allah’a delildir.


Kuvvet Allah’a şahit, kudret Allah’a delildir.


Haşiye-1
Asbahnâ: Biz sabaha girdik. Bu sabahın mülkü de Allah’a şahittir. Bu babda iki nükte var. Birinci nükte şudur ki: Herşey, hal-i hazır vücuduyla Cenâb-ı Hakkın vücuduna ve vahdetine şehadet ettikleri gibi, muntazaman tebeddül edip arkasında emsallerine yer vermek için gitmesiyle bir teceddüd sureti altında azîm bir silsileyi göstermekle, Cenâb-ı Hakkın vücud ve vahdaniyetine delil demektir. Elhasıl, şehîdün fıkrasıyla hal-i hazır vücudunu ve delîlün cümlesiyle de gelip geçen emsallerinin terkibinden teşekkül eden silsilesini gösterir. İkinci nükte: Kaide-i nahviye ile, el-âlâü lillâhi şehîdetün demek lâzım gelirken, lillâhi şehîdün deniliyor. Çünkü, herbir âlâ’ tek başıyla bir şahittir. Şehîdün mezkûr lâfzıyla, herbir ferdi şehadet ediyor mânâsını ifade ediyor. Eğer şehîdetün denilseydi, cemaatin mânâsını ifade ederdi. Meselâ, ve’r-rubûbiyyetü lillâhi şehîdün deniliyor. Çünkü rububiyetten murad, Cenâb-ı Hakkın rububiyetiyle ettiği terbiyeler, tedbirler şehadet ediyor demektir. Nefs-i rububiyet görünmüyor; fakat onun eseri olan terbiyeler ve tedbirler görünüyor ki, görünen şeyleri şahit yapmak için şehîdün denilmiş. Eğer şehîdetün denilseydi, doğrudan doğruya rububiyete râci olurdu. “İnne rahmetallâhi karîbun mine’l-muhsinîne” âyetinin dahi, rahmete, müennes iken karîbetün denmeyip karîbün denmesinin nüktesi, güneş hükmündeki âli, küllî rahmetin yakınlığını ifade etmekten ziyade, o güneşin şuaları olan hususî ihsanlar murad edildiğinden, herbir muhsine yakın bir ihsan görülür. İhsan lâfzı ise müzekkerdir; onun hakkı karîbün’dür. Hem Cenâb-ı Hakkın muhsinlere rahmetiyle karîb olduğunu ifade içindir ki, karîbetün denilmedi.[/NOT]





Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah Kaide-i nahviye: Arapça gramer kaidesi
azîm: büyük, yüce bab: kısım, bölüm
cemaat: topluluk delîlün: “delildir” anlamına gelen kelime
el-âlâü lillâhi şehîdetün: “Allah’ın verdiği nimetler” Allah için şâhiddir ( “şehîdetün” kelimesi dişilik kipidir) elhasıl: kısaca, özetle
emsal: benzer ferd: kişi, şahıs
fıkra: bölüm, ifade hal-i hazır: içinde yaşanılan zaman dilimi
haşiye: dipnot; açıklayıcı nothususî: özel
hüküm: karar, yargı ihsan: bağış, ikram, lütuf
karîb: yakın karîbetün: yakındır (kadınlar için kullanılır)
karîbün: yakındır (erkekler için kullanılır) küllî: büyük ve kapsamlı
lillâhi şehîdün: “Allah’a şahittir” (buradaki “şehîdün” erkekler için kullanılır) lâfız: söz, kelime
mezkûr: adı geçenmuhsin: bağış ve iyilikte bulunan
muntazaman: düzenli olarak murad: irade edilen, istenen
müennes: dişi; Arapçada dişiler için kullanılan kelimemülk: sahip olunan şey, hükmedilen yer
müzekker: Arapçada erkekler için kullanılan kelimenefs-i rububiyet: rububiyetin kendisi
nükte: ince ve derin anlamlı sözrahmet: İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
rububiyet: Allah’ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyeti, yaratıcılığı ve terbiyesi râci: ait, dönük
silsile: peş peşe gelen sırasuret: biçim, şekil
tebeddül: başkalaşma, değişmeteceddüt: yenileme
tedbir: idare terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma
terkip: birleşme, sentezteşekkül eden: oluşan
vahdet: birlik vahdâniyet: Allah’ın benzersiz ve bir oluşu ve ortağının bulunmayışı
ve'r-rubûbiyyetü lillâhi şehîdün: Allah’ın rububiyeti Ona şahittir vücud: varlık, beden
ziyade: çok, fazlaâli: yüce
âlâ': nimetâyet: Kur’ân’ın her bir cümlesi
şahit: tanık, delil şehadet: şahitlik, tanıklık
şehîdetün: şahittir (kadınlar için kullanılır) şehîdün: “şahittir” (erkekler için kullanılır)
şua: ışık, parıltı

<tbody>
</tbody>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 525


<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>وَاْلآلآءُ شَهِيدٌ.
blank.gif
1
HAŞİYE-1 وَاْلاِنْعَامُ الدَّائِمُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْبَهَاءُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْجَمَالُ السَّرْمَدُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْجَلاَلُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْكَمَالُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ


وَالْعَظَمُوتُ HAŞİYE-2 ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْجَبَرُوتُ HAŞİYE-3
عَلَى اللهِ دَلِيلٌ


وَالربُوبِيَّةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَاْلاُلوهِيَّةُ الْمُطْلَقَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالسَّلْطَنَةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَجُنُودُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَاْلاَقْضِيَةُ HAŞİYE-4 ِللهِ شَهِيدٌ. وَالتَّقْدِيرُ HAŞİYE-5 عَلَى اللهِ دَلِيلٌ 1


[NOT]
Dipnot-1
Nimetler Allah’a şahit,HAŞİYE 1 verilen nimetlerin devamı Allah’a delildir.

Güzellik Allah’a şahit, sermedî cemâl (devamlı güzellik) Allah’a delildir.

Celâl (haşmet) Allah’a şahit, kemal (mükemmellik, olgunluk) Allah’a delildir.

Azamût HAŞİYE 2 Allah’a şahit, ceberût HAŞİYE 3 Allah’a delildir.

Rububiyet (rablık) Allah’a şahit, mutlak ulûhiyet (ilâhlık) Allah’a delildir.

Saltanat Allah’a şahit, yer ve göklerin orduları Allah’a delildir.

Kazâlar HAŞİYE 4 Allah’a şahit, takdir HAŞİYE 5 Allah’a delildir.


Haşiye-1 Bunun emsalinde şehîdetün lâzım gelirken müzekker lâfzı bulunması, “İnne rahmetallâhi karîbün mine’l-muhsinîne”deki karîbetün yerine karîbün’deki nükte içindir. Bazı yerde cemaat gelse de, küllü vâhid murad olduğundan, müzekker lâfzı olan şehîdün zikredilmiştir.



Haşiye-2 el-azamût: mübalâğalı azamet.



Haşiye-3 el-ceberût: azamûtun daha bâtını ve daha dâimîsi.


Haşiye-4 el-akzıyetü: hal-i hazır ve cüz’iyâtın mahsus ve muntazam miktarları, Fâtır-ı Hakîmin vücuduna şehadet ettikleri gibi.


Haşiye-5 et-takdir: Küllî şeylerin ve cüz’iyâtın zevâliyle başka bir takdirin ve muntazam bir miktarın tezahürüne, o Fâtır-ı Hakîmin vücuduna delâlet ederler. Âdeta hayattaki intizamat-ı kazaiye şehadet ve hayat ve mevtin münavebeleri içindeki tecellî-i kader ve muntazamane takdire, ihya ve imate delâlet ediyor demektir. Meselâ, terbiye, vücudunu şeraiti dahilinde idare etmek; ve tedbir, onu değiştirmek; ve herbiri ayrı ayrı delâlet eder. Sair fıkraları buna kıyas et.

[/NOT]




Fâtır-ı Hakîm: her şeyi hikmetle ve benzersiz şeyleri üstün sanatıyla yaratan Allah azamet: büyüklük, yücelik
bâtın: görünmeyen, iç cemaat: topluluk
cüz'iyât: ferdler, küçük şeyler delâlet: delil olma, işaret etme
dâimî: sürekli, devamlı emsal: benzer
fıkra: bölüm, ifade haşiye: dipnot, açıklayıcı not
hâl-i hazır: şimdiki zamanihyâ: hayat verme, diriltme
imâte: öldürme intizamat-ı kazaiye: kaderde olanların düzenli bir şekilde ortaya çıkması
karîbetün: yakındır (kadınlar için kullanılır) karîbün: yakındır (erkekler için kullanılır)
küllü vâhid: bir topluluktaki her bir kişi kıyas: karşılaştırma
mevt: ölüm muntazam: düzenli
muntazamane: düzenli olarak murad: irade edilen, istenen
mübalağa: abartı münavebet: nöbetleşerek
müzekker: erkek; Arapçada erkeklir için kullanılan kelimenükte: ince ve derin anlamlı söz
sair: başkatakdir: beğeniyi dile getiren ifade
tecellî-i kader: kaderin tecelli etmesi, görünmesi tedbir: idare
terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma tezahür: belirme, görünme
vücud: varlık zevâl: geçicilik, yokluk
zikretmek: anmak, belirtmekİnne rahmetallâhi karîbün mine’l-muhsinîne: “Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti ihsan sahiplerine yakındır.”
şehadet: şahitlik, tanıklık şehîdetün: şahittir (kadınlar için kullanılır)
şehîdün: “şahittir” (erkekler için kullanılır) şerait: şartlar

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 526

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
وَالتَّرْبِيَّةُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالتَّدْبِيرُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالتَّصْوِيرُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالتَّنْظِيمُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالتَّزْيِينُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالتَّوْزِينُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
blank.gif
1

وَاْلاِتْقَانُ HAŞİYE-1 ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْجُودُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْخَلْقُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَاْلاِيجَادُ الدَّائِمُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالْحَكْمُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَاْلاَمْرُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالْمَحَاسِنُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَاللَّطَائِفُ HAŞİYE-2 عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالْمَحَامِدُ HAŞİYE-3 ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْمَدَائِحُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالْعِبَادَاتُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْكَمَالاَتُ HAŞİYE-4 عَلَى اللهِ دَلِيلٌ 1




[NOT]Dipnot-1
Terbiye (ihtiyaçların karşılanması) Allah’a şahit, tedbir (gelecekteki ihtiyaçların tedbiri) Allah’a delildir.


Tasvir (şekillendirme) Allah’a şahit, tanzim (düzenleme) Allah’a delildir.


Tezyin (süsleme) Allah’a şahit, tevzin (ölçüp dengeleme) Allah’a delildir.


İtkanHAŞİYE 1 Allah’a şahit, vücut (varlık) Allah’a delildir.


Halk (yaratma) Allah’a şahit, daimî icad Allah’a delildir.


Hüküm Allah’a şahit, emir Allah’a delildir.


Mehasin (güzellikler) Allah’a şahit, letâifHAŞİYE 2 Allah’a delildir.


Mehâmid HAŞİYE 3 Allah’a şahit, medâih (övgüler) Allah’a delildir.


İbâdât Allah’a şahit, kemâlâtHAŞİYE 4 Allah’a delildir.



Haşiye-1 el-itkan, ehemmiyetli ve san’atlı yapılmasıdır.



Haşiye-2 el-letâifü: görünen mehasinin zevâliyle mânevî ve misalî suretlerine “letâif” irade edilmiştir. Veyahut o gelip geçen silsilenin mehasini muraddır.



Haşiye-3 mehâmid hazır hamdleri murad edip, medâih daimî ve sabit senâlardır ki, güya hazır hamdlerin mazi ve müstakbeli ihata eden silsile-i emsalinden tezahür eden senâlardır.
Haşiye-4

Kemâlât, mâbudiyeti iktiza eden kemâlât demektir. Yani, âbidler ibadetleriyle gitse de, mâbudiyeti iktiza eden kemâlât bâkidirler. Bütün gelen silsilelerin geçenler yerine ibadete sevk eder.[/NOT]








bâki: devamlı, kalıcı
daimî: devamlı
hamd: övgü, şükür ve minnet duyma hazır hamdler: şimdiki zaman içinde yapılan hamdler, şükürler
haşiye: dipnot, açıklayıcı notibadet: Allah’a kulluk etmek
ihata etme: kuşatmaiktiza etme: gerektirme
kemâlât: mükemmellikler, kusursuzlar letâif: güzellikler, hoşluklar
mazi: geçmişmedâih: medihler, övgüler
mehâsin: güzellikler, iyilikler misalî: yansıma halinde olan
murad: irade edilen, istenen mâbudiyet: ibadet edilmeye layık olma
müstakbel: gelecek zaman senâ: övme, yüceltme
sevk etmek: yöneltmeksilsile: zincir
silsile-i emsal: benzer unsurların oluşturdukları silsile suret: biçim, görüntü
tezahür: belirme, görünme zevâl: ortadan kaybolma
âbid: Allah’a ibadet eden, kul

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 527

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>وَالتَّحِيَّاتُ
blank.gif
1
HAŞİYE-1 ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْبَرَكَاتُ عَلَى اللهِ دلِيلٌ


وَالصَّلَوَاتُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالطَّيِّباَتُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْمَخْلُوقَاتُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْخَوَارِقُ الْمَاضِيَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ

وَالْمَوْجُودَاتُ ِللهِ شَهيدٌ. وَالْمُعْجِزَاتُ الآتِيَةُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالسَّمٰوَاتُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْعَرْشُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالشُّمُوسُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَاْلاَقمَارُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالنُّجُومُ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالسَيَّارَاتُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ
وَالْجَوُّ بِتَصَرُّفاَتِهِ وَاَمْطَارِهِ ِللهِ شَهِيدٌ. وَاْلاَرْضُ عَلى اللهِ دَلِيلٌ. 1


[NOT]Dipnot-1 TahiyyatHAŞİYE Allah’a şahit, berekât Allah’a delildir.

Salâvat Allah’a şahit, tayyibat Allah’a delildir.

Mahlûklar Allah’a şahit, geçmişteki harika şeyler Allah’a delildir.

Varlıklar Allah’a şahit, gelecekteki mucizeler Allah’a delildir.

Semâvât (gökler) Allah’a şahit, Arş Allah’a delildir.

Güneşler Allah’a şahit, aylar Allah’a delildir.

Yıldızlar Allah’a şahit, seyyareler (gezegenler) Allah’a delildir.

Ondaki tasarruflar ve ondan inen yağmurla atmosfer Allah’a şahit, yer Allah’a delildir.

Haşiye-1 ve’t-tahiyyâtü: Yani, bütün zîhayatların, âsâr-ı hayatlarını muntazaman murad-ı İlâhî dairesinde gösterdikleri cihetle Sâni-i Zülcelâllerinin san’atını alkışlıyorlar. Nasıl ki, bir zât harika bir makine yapsa, başında bir fonograf, bir fotoğraf gibi ayrı ayrı, kendi kendine işler, konuşur, yazar, muhabere eder cihazat bulunsa, o adamın istediği tarzda işlese, neticelerini güzelce verse, o makineye bakan nasıl ki o adamı “Mâşâallah,” “Bârekâllah”larla alkışlar, mânevî hediyeler verir. Aynen, o makine de, kendinden maksud olan neticeleri, eserleri mükemmel izhar etmekle, o cihazatın lisan-ı haliyle san’atkârını takdir ve tahsinler ve mânen “Mâşaallah”larla tebrik edip alkışlar, tahiyyeler ve hediyeler verir. İşte, bütün zîhayatın herbirisi, başında pek çok muhtelif fonograflar, fotoğraflar, telgraf ve telefon makineleri gibi çok makineler var. Onlar, hilkatlerindeki netâici, maksatları nihayet derecede mükemmel gösterdiklerinden, hayatlarının tezahüratıyla, “tahiyyat” tabir edilen mânevî alkışlar, hediyeler, tebrikler ve tahsinlerle, Sâni-i Zülcelâlinin tesbihatını, hem kemâlât-ı san’atını ilân ediyorlar demektir. Biz ise, et-tahiyyâtü demekle, kendi lisanımızla o tahiyyatları yâd edip, kendi hesabımıza dergâh-ı İlâhîye takdim ederiz. Zaten lisan o makinelerden birisidir ve ondan matlup neticelerden birincisi, bir tercümanlıktır.

[/NOT]




Bârekâllah: Allah hayırlı ve mübarek kılsın Mâşâallah: Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
Sâni-i Zülcelâl: herşeyi sân’atlı olarak yaratan ve sonsuz haşmet sahibi olan Allah cihazat: cihazlar, âletler
cihet: taraf, yöndergâh-ı İlâhîye: Allah’ın yüce katı, makamı
fonograf: eskiden seslerin kaydedilip dinlendiği cihazhilkat: yaratılış
izhar: açığa çıkarma, gösterme kemâlât-ı san'at: san’atın mükemmellikleri
lisan-ı hal: hal dilimaksud: istenen şey
matlup: istenilen, talep edilen muhabere: haberleşme
muhtelif: çeşitli, farklı muntazaman: düzenli olarak
murad-ı İlâhî: Cenâb-ı Hakkın isteği, arzusu mânen: mânevî yönden
netice: son, sonuçnetâic: neticeler, sonuçlar
nihayet derece: sonsuz derecesan'atkâr: san’at eseri ortaya koyan kimse
tabir edilen: ifade edilentahiyyat: selamlar ve dualar
tahiyye: selam, hediye tahsin: beğenme, güzelliğini ilân etme
takdim: sunma takdir: beğeniyi dile getiren ifade
tesbihat: Allah’ın her türlü eksiklikten, âcizlikten, ortaktan yüce olduğunu ilân etme tezahürat: görünümler yansımalar
yâd etme: anmazîhayat: canlı, hayat sahibi
âsâr-ı hayat: hayat eserleri, belirtileri

<tbody>
</tbody>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 528

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>يَعْنِى: (وَالْقُدْرَةُ الظَّاهِرَةُ فِى اْلاَرْضِ، وَالْحِكْمَةُ الْباَهِرَةُ فِيهَا، وَالصَّنْعَةُ الْمُكَمَّلَةُ فِيهَا، وَالصِّبْغَةُ الْمُتَزَيّنَةُ فِيهَا، وَالنّعْمَةُ الْمُتَنَوِّعَةُ فِيهَا، وَالرَّحْمَةُ الْوَاسِعَةُ فِيهَا عَلَى اللهِ دَلِيلٌ).


وَالْقُرْآنُ بِاُلوفِ آياَتِهِ ِللهِ شَهِيدٌ. وَمُحَمَّدٌ بِآلآفِ مُعْجِزَاتِهِ عَلَى اللهِ دَلِيلٌوَالْبِحَارُ بِعَجَائِبِهَا وَغَراَئِبهَا ِللهِ شَهِيدٌ. وَالنّباَتاَتُ بِأَوْراَقِهَا بِأَزْهاَرِهاَ بِأَثْمَارِهاَ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ. يَعْنِى: (فَالدَّلآئِلُ الْمُتَزَيِّناَتُ الْمُتَزَهّراَتُ الْمُثْمِرَاتُ الْمُسَبّحَاتُ بِأَوْراَقِهَا، وَالْحَامِدَاتُ بِاَزْهَارِهَا، وَالْمُكَبِّرَاتُ بِأَثْمَارِهَا، عَلَى اللهِ دَلِيلٌ)


وَاْلاَشْجَارُ بِأَوْراَقِهاَ الْمُسَبّحَاتِ وَأَزْهَارِهَا الْحَامِدَاتِ وَاَثْمَارِهَا الْمُكَبّرَاتِ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْحَيَوَانَاتُ الْمُكبّرَاتُ، وَالْحُوَيْناَتُ الْمُسَبّحَاتُ، وَالطُّوَيْراَتُ الْحَامِدَاتُ، وَالطُّوَيْراَتُ الصّافَّةُ الْمُهلّلاَتُ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ.


وَاْلاِنسُ وَالْجِنُّ بِعِبَادَاتِهِمْ وَصَلَوَاتِهمْ فِى مَسْجِدِ الْكَائِنَاتِ ِللهِ شَهِيدٌ. وَالْمَلَكُ وَالرُّوحُ فِى مَسْجِدِ الْعَالَمِ بِتَسْبِيحَاتِهِمْ وَعِبَادَاتِهِمْ عَلَى اللهِ دَلِيلٌ.وَالصّنْعَةُ ِللهِ فَالْمَدْحُ ِللهِ. وَالصّبْغَةُ ِللهِ فَالثّناَءُ ِللهِ. وَالنّعْمَةُ ِللهِ فَالشُّكْرُ ِللهِ. وَالرَّحْمَةُ ِللهِ. فَالْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ.
blank.gif
1




endOfSection.gif
endOfSection.gif


[NOT]




Dipnot-1 (Yani, yerde açığa çıkan kudret, ondaki engin hikmet, ondaki mükemmel san’at, ondaki süslü renkler, ondaki çeşitli nimetler, ondaki geniş rahmet Allah’a delildir.)


Binler âyetleriyle Kur’ân Allah’a şahit, binler mucizeleriyle Muhammed Allah’a delildir.


Acaip ve garaibiyle denizler Allah’a şahit, yaprak ve çiçek ve meyveleriyle bitkiler Allah’a delildir. [Yani, yapraklarıyla tesbih eden, çiçekleriyle hamd eden, meyveleriyle tekbir eden (Allah büyüktür diyen) o süslü, çiçekli ve meyveli bitkiler, Allah’a delildir.]


Tesbih eden yaprakları ve hamd eden çiçekleri ve tekbir eden meyveleriyle ağaçlar Allah’a şahit; tekbir edici (Allah büyüktür diyen) hayvanlar, tesbih edici hayvancıklar, hamd edici kuşlar, atmosferde kanat çırpan tehlil edici kuşçuklar Allah’a delildir.

Kâinat mescidinde namaz kılan ve ibadet eden insanlar ve cinler Allah’a şahit, âlem mescidinde ibadet ve tesbih eden melekler ve ruhânîler Allah’a delildir.San’at Allah’ındır; öyleyse övgü de Allah’a aittir.


Sıbgat (boya) Allah’ındır; öyleyse senâ (övgü) da Allah’a aittir.Nimet Allah’ındır; öyleyse şükür de Allah’a aittir.Rahmet Allah’ındır; öyleyse hamd olsun o Allah’a ki Âlemlerin Rabbidir.

[/NOT]


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 529

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
فِى شّهَادَةِ:

نَشْهَدُ أَنْ لآٰ اِلٰهَ إِلاَّ اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللهِ
اَللّٰهُمَّ ،يَارَبَّ مُحَمَّدٍ الْمُخْتاَرِ.


وَياَرَبَّ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ.


وَياَرَبَّ النَّبِيّينَ وَاْلاَخْياَرِ،

يَارَبَّ الصّدّ ِيقِينَ وَاْلأَبراَرِ.


ياَرَبَّ الصّغَارِ وَالْكِبَارِ.


يَارَبَّ الْحُبُوبِ وَاْلاَثمَارِ.


ياَرَبَّ اْلأَنْهَارِ وَاْلاَشْجَارِ.


يَارَبَّ الصَّحَارٰى وَالْقِفَارِ.


يَارَبَّ الْعَبِيدِ وَاْلأَحْراَرِ.


يَارَبَّ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ.


أَمْسَيْناَ وَأَصْبَحْناَ نُشْهِدُكَ وَنُشْهِدُ جَمِيعَ صِفَاتِكَ الْمُتَقَدِّسَةِ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ أَسْمَائِكَ الْحُسْنىٰ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ مَلٰئِكَتِكَ الْعُلْياَ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ مَخْلُوقَاتِكَ الشَّتّىٰ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ أَنْبِيَائِكَ الْعُظْمىٰ...
blank.gif
1




[NOT]Dipnot-1
نَشْهَدُ اَنْ لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ وَاَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ
cümlesinin şehadetine dair

Allahım,
Ey âlemlerde seçilmiş Muhammed’in Rabbi,

Ey Cennet’in ve Cehennem ateşinin Rabbi,

Ey peygamberlerin ve en hayırlı kulların Rabbi,

Ey sıddıkların ve iyilerin Rabbi,

Ey âlemlerde küçük ve büyük herşeyin Rabbi,

Ey tanelerin ve meyvelerin Rabbi,

Ey nehirlerin ve ağaçların Rabbi,

Ey sahrâların ve ovaların Rabbi,

Ey kölelerin ve hürlerin Rabbi,

Ey gecenin ve gündüzün Rabbi,

Akşama erdiğimizde ve sabaha çıktığımızda Seni şahit tutarız; Senin bütün mukaddes sıfatlarını şahit tutarız; Senin bütün güzel isimlerini şahit tutarız; Senin yüce âlemlerdeki bütün meleklerini şahit tutarız; Senin türlü türlü mahluklarının hepsini şahit tutarız; Senin büyük peygamberlerinin hepsini şahit tutarız;
[/NOT]



 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 530

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>وَجَمِيعَ أَوْلِيَائِكَ الْكُبْرىٰ. وَجَمِيعَ أَصْفِياَئِكَ الْعُلْياَ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ اٰياَتِكَ التَّكْوِينِيَّةِ الَّتِى لاَ تُعَدُّ وَلاَ تُحْصىٰ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ مَصْنُوعَاتِكَ الْمُزَيناَتِ الْمُوْزُونَاتِ الْمَنْظُومَاتِ الْمُتَمَاثِلاَتِ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ ذَرَّاتِ الْكَائِناَتِ الْعاَجِزاَتِ. الْجَامِداَتِ الْجَاهِلاَتِ وَالْحَامِلَةِ بِحَوْلِكَ وَطَوْلِكَ وَأَمرِكَ وَإِذْنِكَ عَجَائِبَ الْوَظاَئِفِ الْمُنْتَظَمَاتِ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ مُرَكَّباَتِ الذَّرّاَتِ الْغَيْرِ الْمَحْدُودَاتِ الْمُتَنَوِّعَاتِ الْمُنْتَظَمَاتِ الْمُتْقَناَتِ الْمَصْنُوعاَتِ مِنْ الْبَسَائِطِ الْجَامِدَاتِ.. وَنُشْهِدُ جَمِيعَ تَرَكُّباَتِ الْمَوْجُودَاتِ النَّامِيَاتِ الْمُخْتَلِطَةِ مَوَادُّ حَيَاتِهَا فِى غَايَةِ اْلاِخْتِلاَطِ وَالْمُتَمَيّزَةِ دَفْعَةً فِى غَايَةِ اْلاِمْتِيَازِ.. وَنُشْهِدُ حَبِيبَكَ اْلاَكْرَمَ سُلْطَانَ اْلاَنْبِيَاءِ وَاْلاَوْليَاءِ أَفْضَلَ الْمَخْلُوقَاتِ ذَا الْمُعْجِزَاتِ الْباَهِرَةِ عَلَيْهِ وَعَلٰى آلِهِ اَفْضَلُ الصَّلَوَاتِ وَالتَّسْلِيمَاتِ.. وَنُشْهِدُ فُرْقاَنكَ الْحَكِيمَ ذَا اْلآياَتِ الْبَيّنَاتِ وَالْبَرَاهِينِ النَّيراَتِ وَالدَّلاَئِلِ الْوَاضِحَاتِ وَاْلاَنْوارِ السَّاطِعَاتِ:

بِأَنا كُلَّناَ نَشْهَدُ بِأَنكَ أَنْتَ اللهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الْوَاحِدُ اْلأَحَدُ الْفَرْدُ الصَّمَدُ الَحْيُّ الْقَيُّومُ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ الْقَدِيرُ الْمُرِيدُ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ الْعَدْلُ الْحَكَمُ الْمُقْتَدِرُ الْمُتَكَلّمُ، لَكَ اْلاَسْمَاءُ الْحُسْنىٰ..

وَكَذَا نَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلٰهَ إِلاَّ أَنْتَ وَحْدَكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ وَأَنكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ وَبِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ..
blank.gif
1




[NOT]
Dipnot-1 Senin büyük evliyalarının hepsini şahit tutarız; Senin bütün yüksek asfiyalarını şahit tutarız; Senin had ve hesaba gelmez kâinatta bulunan âyetlerinin hepsini şahit tutarız; Senin yaratılışta birbirine benzeyen bütün süslü, ölçülü ve ahengli san’at eserlerini şahit tutarız; kendileri âciz, donuk ve câhil oldukları halde Senin havl ve kuvvetinle ve emir ve izninle pek şaşırtıcı ve düzenli görevleri kaldıran bütün kâinat zerrelerini şahit tutarız; basit ve cansız zerrelerden yapılan çeşitli, düzenli, kusursuz ve san’atlı sınırsız mürekkebatın (bir çok unsurların birleşmesinden meydana gelen varlıkların) hepsini şahit tutarız; hayat maddeleri sonsuz derecede karışıklık içinde olduğu halde sonsuz derecede birbirinden ayrılmakla ve birdenbire birbirinden ayırd edilerek gelişip serpilen iç içe girmiş varlıkların bütün bileşenlerini şahit tutarız; peygamber ve evliyanın sultanı, mahlûkatının en faziletlisi ve engin mucizelerin sahibi olan Habib-i Ekremini–salât ve selâmın en üstünü onun ve âlinin üzerine olsun–şahit tutarız; ap açık âyetler ve nurlu burhanlar ve açık deliller ve parlak nurlar sahibi Furkàn-ı Hakîmini şahit tutarız; ve hepimiz birden şehadet ederiz ki:

Sen varlığı zorunlu Vâcibü’l-Vücud, birliği bütün kâinatta tecelli eden Vâhid, her bir varlıkta birliği görülen Ehad, fertlerde ve kâinatta birliğinin tecelli etmesiyle koca kâinatı bir şehir gibi birlik ve bütünlük haline getiren Ferd, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde bütün varlıklar Kendisine muhtaç olan Samed, hayatı ezelî ve ebedî olan ve varlıklara hayat veren Hayy, bütün varlıkları düzenli bir şekilde ayakta tutan, fakat Kendi varlığının devamı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Kayyûm, herşeyi bilen Alîm, her işi hikmetle yapan Hakîm, herşeye gücü yeten Kadîr, dilediğini yapan Mürîd, bütün sesleri, fısıltıları ve duaları işiten Semî’, herşeyi gören Basîr, Rahmeti herşeyi kaplayan Rahmân, her bir varlıkta özel rahmeti tecelli eden Rahîm, her işi adalet ve dengeyle gören Adl, yaratacağı varlıklar üzerinde küllî hükmünü verip herşeyi ona göre yaratan Hakem, dilediğini yapmaya gücü yeten Muktedir ve yarattığı varlıklarla konuşan Mütekellim olan Allah’sın ve bütün güzel isimler Sana âittir.

Yine şehadet ederiz ki, Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Sen birsin; ortağın yoktur. Senin herşeye gücün yeter ve herşeyi hakkıyla bilirsin.

[/NOT]



 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 531

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>وَكَذَا نَشْهَدُ بِكُلِّ مَا مَرَّ وَمَعَ كُلِّ مَا مَرَّ بِأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُكَ وَنبِيُّكَ وَصَفِيُّكَ وَخَلِيلُكَ. وَجَمَالُ مُلْكِكَ. وَمَلِيكُ صُنْعِكَ. وَعَيْنُ عِنَايَتِكَ. وَشَمْسُ هِدَايَتِكَ. وَلِسَانُ مَحَبَّتِكَ. وَمِثَالُ رَحْمَتِكَ. وَنورُ خَلْقِكَ. وَشَرَفُ مَوْجُودَاتِكَ.
blank.gif
1
HAŞİYE-1 وَكَشَّافُ طِلْسِمِ كَائِنَاتِكَ. وَدَلاَّلُ سَلْطَنَةِ رُبوبِيَّتِكَ. وَمُعَرِّفُ كُنُوزِ أَسْمَائِكَ. وَمُعَلّمُ أَوَامِرِكَ لِعِبَادِكَ وَمُفَسّرُ آياَتِ كِتَابِ كَائِنَاتِكَ. وَمَدَارُ شُهُودِكَ وَاِشْهَادِكَ. وَمِرآةُ مَحَبَّتِكَ لِجَمَالِكَ وَأَسْمَائِكَ، وَمَحَبَّتِكَ لِصَنْعَتِكَ وَمَصْنُوعَاتِكَ، وَلِمَحَاسِنِ مَخْلُوقَاتِكَ. وَحَبِيبُكَ وَرَسُولُكَ الَّذِى أَرْسَلتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ. وَلِبَياَنِ مَحَاسِنِ كَمَالاَتِ سَلْطَنَةِ رُبوبِيَّتِكَ بِحِكْمَةِ صَنْعَةِ صِبْغَةِ نُقُوشِ قَصْرِ الْعَالَمِينَ. وَلِتَعْرِيفِ كُنُوزِ أَسْمَائِكَ بِإِشَارَاتِ حِكَمِيَّاتِ كَلِمَاتِ آياَتِ سُطُورِ كِتَابِ الْعَالَمِينَ. وَلِبَياَنِ مَرْضِيَّاتِكَ يَارَبَّ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرَضِينَ. عَلَيْهِ وَعَلٰى آلِهِ وَاَصْحَابِهِ وَاِخْواَنِهِ أَلْفُ أَلْفِ صَلاَةٍ وَسَلاَم ٍ فِى كُلِّ آنٍ وَزَمَانٍ.


اَللَّهُمَّ يَا حَفِيظُ يَا حَافِظُ يَا خَيْرَ الْحَافِظِينَ نَسْتَوْدِعُ حِفْظَكَ وَحِمَايَتَكَ وَرَحْمَتَكَ هٰذِهِ الشَّهَادَاتِ الَّتِى أَنْعَمْتَهَا عَلَيْناَ. فَاحْفَظْهَا إِلٰى يَوْمِ الْحَشْرِ وَالْمِيزَانِ آمِينَ. وَالْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ. 1



[NOT]Dipnot-1 Yine yukarıda geçenlerin hepsini şahit tutarak ve onların hepsiyle beraber şehadet ederiz ki, Muhammed Senin kulun, peygamberin, âlemlerde seçkin kıldığın kulun, dostun, mülkünün güzelliği, san’atının melîki, inayetinin pınarı, hidayetinin güneşi, muhabbetinin lisanı, rahmetinin misali, mahlûkatının nuru, mevcudatının şerefi,HAŞİYE kâinatının tılsımının keşfedicisi, rububiyet (rablık) saltanatının dellâlı, isimlerinin hazinelerinin tarif edicisi, kullarına Senin emirlerini talim edici, kâinat kitabının âyetlerinin tefsir edicisi, yarattığın varlıklar üzerindeki tecellilerini görmek ve şuurlu kullarına göstermek için medar yaptığın zat, kendi cemâline (güzelliğine) ve isimlerine olan muhabbetinin ve san’atına ve san’at eserlerine ve mahlûkatının güzelliklerine olan muhabbetinin aynası; âlemlere rahmet olarak ve bu âlem sarayının nakışlarındaki renk ve san’atların hikmetleriyle rububiyet saltanatının mükemmel yapısındaki güzellikleri beyan etmek ve kâinat kitabının kelimelerindeki, âyetlerindeki ve satırlarındaki hikmetlerin işaretiyle Senin isimlerinin hazinelerini tarif etmek ve razı olduğun şeyleri bildirmek üzere gönderdiğin sevgilin ve resulündür, ey Göklerin ve Yerlerin Rabbi! Ona ve âline ve ashabına ve kardeşlerine, her anda ve her zamanda milyonlar salât ve selâm olsun.

Ey herşeyi koruyan ve gözeten ve herşeyin sonuçlarını muhafaza eden Hafîz, ey Hâfız, ey koruyanların en hayırlısı Hayru’l-Hâfızîn olan Allah’ım,

Bize ihsan ettiğin bu şehadetleri Senin koruma ve himayene ve Senin rahmetine emanet ediyoruz. Haşir ve mizan gününe kadar onları koru. Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.



Haşiye-1 Bu ikinci şehadette herbir kelime nübüvvet-i Ahmediyenin (a.s.m.) birer hak burhanına ima ettiği, birer vazife-i nübüvvete, birer makamat-ı Muhammediyeye (a.s.m.) işaret ettiği gibi, birinci şehadette herbir fıkra dahi küllî çok berâhin-i vahdâniyete delâlet ettiğinden, güya herbiri hem benim şahidim ve hem benimle şehadet eder. Ve ben onların lisan-ı hal ile şehadetlerini lisan-ı kàle niyetimle kalb edip beraber şehadet getiriyoruz demektir.[/NOT]




berâhin-i vahdâniyet: Allah’ın bütün varlıkları kaplayan birlik tecellisinin delilleri burhan: sağlam ve sarsılmaz delil
delâlet: delil olma, işaret etme fıkra: bölüm, ifade
ima: işaretkalb etmek: dönüştürmek
küllî: bireyler topluluğu lisan-ı hal: hal dili
lisân-ı kal: sözlü olarak ifademakamat-ı Muhammediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) dereceleri, makamları
nübüvvet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği vazife-i nübüvvet: peygamberlik vazifesi
şehadet: şahitlik, tanıklık

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 532

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى دَلَّ عَلٰى1
blank.gif
وُجَوبِ وُجُودِهِ،HAŞİYE-1 وَدَلَّ النَّاسَ عَلٰى اَوْصَافِ وَالْبُرْهَانُ جَلاَلِهِ وَجَمَالِهِ وَكَمَالِهِ، وَشَهِدَ عَلٰى أَنَّهُ وَاحِدٌ فَرْدٌ صَمَدٌ:


● اَلشَّاهِدُ الصَّادِقُ وَالْبُرْهَانُ الْمُصَدَّقُ النَّاطِقُ الْمُحَقّقُ


● سَيّدُ اْلاَنْبِيَاءِ وَالْمُرْسَلِينَ. اَلْحَاوِى لِسِرِّ إِجْمَاعِهِمْ وَتصْدِيقِهِمْ وَمُعْجِزَاتِهِمْ.


● وَاِمَامُ اْلاَوْلِيَاءِ وَالصِّدِّيقِينَ. اَلْحَاوِى لِسِرِّ إِتّفَاقِهِمْ وَتحْقِيقِهِمْ وَكَرَامَاتِهِمْ.


● ذُو اْلاِرْهَاصَاتِ الْخَارِقَةِ وَالْمُعْجِزَاتِ الْباَهِرةِ وَالْبَراَهِينِ الْقاَطِعَةِ الْواَضِحَةِ.


● ذُو اْلاَخْلاَقِ الْعَالِيَةِ فِى ذَاتِهِ. وَالْخِصَالِ الْغَالِيَةِ فِى وَظِيفَتِهِ. وَالسَّجَايَا السَّامِيَةِ فِى شَرِيعَتِهِ ● مَهْبَطُ الْوَحْىِالرَّباَنِى بِاِجْمَاعِ الْمُنْزِلِ بِتَوْفِيقٍ لَهُ. وَالْمُنْزَلِ بِاِعْجَازِهِ. وَالْمُنْزَلِ عَلَيْهِ بِقُوَّةِ إِيمَانِهِ. وَالْمُنْزَلِ إِلَيْهِمْ بِكُشُوفِهِمْ وَتَحْقِيقَاتِهمْ.


● سَيَّارُ عَالَمِ الْغَيْبِ وَالْمَلَكُوتِ.


● مُشَاهِدُ اْلأَرْوَاحِ وَمُصَاحِبُ الْمَلٰئِكَةِ مُرْشِدُ الْجِنِّ وَاْلاِنْسِ.


● وَاَنْوَرُ ثَمَراَتِ شَجَرَةِ الْخِلْقَةِ.1


[NOT]Dipnot-1
Ezelden ebede her türlü hamd, Allah’a mahsustur. Onun varlığının vâcib (zorunlu) olduğuna öyle bir zat delâlet eder,HAŞİYE insanlara Onun celâl (haşmet) ve cemal (güzellik) ve kemalinin (olgunluk ve mükemmelliğinin) sıfatlarını öyle bir zat ilân eder ve Onun birliği bütün kâinatı kaplamış Vâhid ve kâinatı bir şehir gibi bir birlik içinde yaratan Ferd ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde herşeyin Kendisine ihtiyacını arzettiği Samed olduğuna öyle bir zat şahitlik eder ki, o
  • bütün kâinatın ve bütün peygamber ve evliyanın tasdikiyle doğrulanmış en doğru şâhit ve bütün tahkik ehlinin tahkikleriyle teyit edilmiş konuşan delil,
  • bütün peygamber ve resullerin icmâ ve tasdik ve mucizelerinin sırrına mazhar olan efendisi,
  • bütün evliya ve sıddıkların ittifak ve tahkik ve kerametlerini ihtiva eden imamı,
  • daha peygamber olmadan peygamber olacağını gösteren harika irhasat ve bâhir mucizeler ve kesin ve açık deliller sahibi,
  • zâtında güzel hasletlerin en son mertebelerini, vazifesinde yüksek ahlâkı, şeriatında en yüksek seciyeleri câmi (toplayan),
  • Kur’ân’ı indiren celâl (haşmet) sahibi Zâtın başarılı kılması ve Kur’ân’ın i’câzı ve kendisine Kur’ân inen zâtın ona kuvvetli imanı ve Kur’ân’ın muhatabı olan ümmetinin keşif ve tahkiklerinin icmâıyla, Rabbânî vahyin mazharı,
  • gayb âlemini ve melekût âlemini seyir ve temâşâ eden,
  • ruhları müşahede ve meleklere refakat eden ve cin ve insanların mürşidi olan,
  • yaratılış ağacının en münevver meyvesi,


Haşiye-1 Bu makamın izahı On Dokuzuncu Mektup olan Mucizat-ı Ahmediyenin âhirindedir. Şu makamın herbir kaydı ve herbir kelimesi risalet-i Ahmediyenin (a.s.m.) birer deliline işaret eder ve Kur’ân-ı Hakîmin kelâmullah olduğuna dair olan burhanlara ima eder. Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ile Kur’ân, her ikisi vahdaniyet-i İlâhiyeye birer gayet parlak delil olarak burada zikredilmiştir.

[/NOT]




Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun Kelâmullah: Allah’ın kelamı, Kur’ân
Kur’ân-ı Hakîm: hikmetli Kur’ân; her âyet ve sûresinde sayısız hikmetler bulunan Kur’ân burhan: sağlam ve sarsılmaz delil, kanıt
ima: işaretmakam: yer
mu’cizât-ı Ahmediye: Hz. Muhammed’in mu’cizeleri risalet-i Ahmediye: Hz. Muhammed’in peygamberliği
vahdâniyet-i İlâhiye: Cenâb-ı Allah’ın birliği zikretmek: anmak, belirtmek
âhir: son

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 533

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>سِرَاجُ الْحَقِّ. بُرْهَانُ الْحَقِيقَةِ. لِسَانِ الْمَحَبَّةِ. مِثَالُ الرَّحْمَةِ. كَاشِفُ طِلْسِمِ الْكَائِنَاتِ. حَلاَّلُ مُعَمّٰى الْخِلْقَةِ. دَلاَّلُ سَلْطَنَةِ الرُّبوبِيَّةِ. ● مَدَارُ ظُهُورِ مَقَاصِدِ خَالِقِ الْكَائِنَاتِ فِى خَلْقِ الْمَوْجُودَاتِ. ● وَوَاسِطَةُ تَظَاهُرِ كَمَالاَتِ الْكَائِناَتِ، ● الْمُرْمِزُ بِشَخْصِيَّتِهِ الْمَعْنَويَّةِ إِلٰى أَنَهُ نَصْبَ عَيْنِ فَاطِرِ الْكَوْنِ فِى خَلْقِ الْكَائِناَتِ [يَعْنِى أَنَّ الصَّانِعَ نَظَرَ إِلَيْهِ وَخَلَقَ ِلاَجْلِهِ وَِلاَمْثاَلِهِ هٰذَا الْعَالَمَ] ● ذُو الدِّينِ وَالشَّرِيعَةِ وَاْلاِسْلاَمِيَّةِ الَّتِى هِىَ بِدَسَاتِيرِهَا أَنْمُوذَجُ دَسَاتِيرِ السَّعاَدَةِ فِى الدَّارَيْنِ. كَأَنَّ ذَلِكَ الدِّينَ فِهْرِسْتَةٌ اُخْرِجَتْ مِنْ كِتَابِ الْكَائِنَاتِ. فَكَأَنَّ الْقُرْآنَ الْمُنْزَلِ عَلَيْهِ قِرَاءَةٌ ِلآياتِ الْكَائِنَاتِ. الْمُشِيرُ دِينُهُ الْحَقُّ إِلٰى أَنَّهُ نِظَامُ نَاظِمِ الْكَوْنِ. فَنَاظِمُ هَذِهِ الْكَائِناَتِ بِهٰذَا النّظَامِ اْلاَتَمِّ اْلاَكْمَلِ هُوَ نَاظِمُ ذَلِكَ الدِّينِ الْجَامِعِ بِهٰذَا النَّظْمِ اْلاَحْسَنِ اْلاَجمَلِ، سَيّدُناَ نَحْنُ مَعَاشِرَ بَنِى اٰدَمَ، وَمُهْدِينَا إِلٰى اْلاِيمَانِ نَحْنُ مَعَاشِرَ الْمُؤْمِنِينَ مُحَمَّدٌ بْنِ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِِ عَلَيْهِ وَعَلٰى اٰلِهِ اَفْضَلُ الصَّلَوَاتِ وَأَتَمُّ التَّسْلِيمَاتِ مَا دَامَتِ اْلاَرْضُ وَالسَّمٰوَاتُ. فَإِنَّ ذَلِكَ الشَّاهِدَ يَشْهَدُ عَنِ الْغَيْبِ فِى عَالَمِ الشَّهَادَةِ عَلٰى رُؤُسِ اْلاَشْهَادِ بِطَوْرِ الْمُشَاهِدِ. نَعَمْ؛ يُشَاهَدُ أَنَّهُ يُشَاهِدُ ثُمَّ يَشْهَدُ مُناَدِياً ِلاَجْياَلِ الْبَشَرِ خَلْفَ اْلاَعْصَارِ وَاْلاَقْطَارِ بِاَعْلٰى صَوْتِهِ. نَعَمْ؛ فَهٰذَا صَدٰى صَوْتِهِ يُسْمَعُ مِنْ أَعْمَاقِ الْماَضِى إِلٰى شَواَهِقِ اْلاِسْتِقْباَلِ وَبِجَمِيعِ
قُوَّتِهِ.
blank.gif
1




[NOT]
Dipnot-1 hakkın siracı, hakikatin burhanı, muhabbetin lisanı, rahmetin timsali, kâinat tılsımının keşfedicisi, yaratılış muammasının halledicisi, Rububiyet saltanatının dellâlı,
  • Kâinatın Yaratıcısının, bu varlıkları yaratmasındaki gayesinin meydana çıkış sebebi,
  • kâinatın kemâlâtının meydana çıkış vasıtası,
  • mânevî şahsiyetinin yüksek işaretiyle, Kâinat Yaratıcısının bu kâinatı onu nazara alarak yarattığı anlaşılan (öyle ki, Âlemin San’atkârı ona bakmış, onun ve emsâlinin hürmetine bu âlemi yaratmış),
  • düsturlarıyla, iki dünya saadetinin düsturlarına bir fihriste olan din ve şeriat ve İslâmiyetin sahibidir. Öyle ki, o din, âdetâ kâinat kitabından süzülmüş bir fihriste, Kur’ân ise bu kâinat âyetlerini okumak için ona inmiş gibidir. Onun getirdiği hak din şu vaziyetiyle, Kâinat Nâzımının (düzenleyicisinin) nizamı (düzeni) olduğuna işaret eder. Çünkü şu noksansız tam düzen içindeki kâinatın düzenleyicisi kim ise, bu en iyi ve en güzel düzen olan dinin nâzımı (düzenleyicisi) da Odur.
Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en üstünü ve selâmetin en mükemmeli, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü’minler topluluğunun imana yönlendiricisi olan Abdilmuttalib’in torunu ve Abdullah’ın oğlu Muhammed’in üzerine olsun. Bu vahdaniyet (birliğin) şahidi, kendisi bu görünen âlemde iken, gayb âlemine dair herkesin gözü önünde öyle haberler verir ki, hali ve tavrı, gayb âlemini bizzat gören bir kimsenin tavrıdır. Evet, görülüyor ki, kendisi görür, sonra da, asırların ve kıt’aların arkasından, en yüksek bir sesle insan taifelerine seslenerek şahitlik eder.Evet, geçmişin derelerinden geleceğin tepelerine kadar bütün kuvvetiyle işitilen ses, onun sesidir.[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 534

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>نَعَمْ؛ فَقَدْ اِسْتَوْلٰى عَلٰى نِصْفِ اْلاَرْضِ. وَاْنصَبَغَ بِصِبْغِهِ السَّمَاوِىِّ خُمُسُ بَنِى آدَمَ. وَدَامَتْ سَلْطَنَتُهُ الْمَعْنَوِيَّةُ أَلْفاً وَثَلاَثَمِائَةٍ وَخَمْسِينَ سَنَةً فِى كُلِّ زَمَانٍ، يَحْكُمُ ظَاهِراً وَباَطِناً عَلٰى ثَلاَثَمِائَةٍ وَخَمْسِينَ مِلْيُوناً مِنْ رَعِيَّتِهَ الصَّادِقَةِ الْمُطِيعَةِ بِاِنْقِيَادِ نُفُوسِهِمْ وَقلوبِهِمْ وَاَرْوَاحِهِمْ وَعُقُولِهِمْ ِلاَوَامِرِ سَيّدِهِمْ وَسُلْطَانِهِمْ.

وَبِغَايَةِ جِدِّيتِهِ بِشَهَادَاتِ قُوَّةِ دَسَاتِيرِهِِ الْمُسَمَّرَةِ عَلٰى صُخُورِ الدُّهُورِ وَعَلٰى جِبَاهِ اْلاَقْطَارِ.

وَبِغَايَةِ وُثُوقِهِ بِشَهَادَةِ زُهْدِهِ وَاِسْتِغْناَئِهِ عَنِ الدُّنْياَ.

وَبِغاَيَةِ اِطْمِئْناَنِهِ وَوُثوقِِِِهِ بِشَهَادَةِ سَيْرِهِ وَِبِغَايَةِ قُوَّةِ إِيمَانِهِ بِشَهَادَةِ أَنَّهُ أَعْبَدُ وَاَتْقٰى مِنَ الْكُلِّ بِاِتّفاَقِ الْكُلِّ، شَهَادَة ً جَازِمَة ً مُكَرَّرَة ً بِ:


[فَاعْلَمْ أَنَّهُ لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ] الَّذِى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِهِ، وَصَرَّحَ بِأَوْصَافِ جَلاَلِِهِ وَجَمَالِهِ وَكَمَالِهِ، وَشَهِدَ أَنَّهُ وَاحِدٌ أَحَدٌ فَرْدٌ صَمَدٌ، الْفُرْقاَنُ الْحَكِيمُ الْحَاوِى لِسِرِّ إِجْمَاعِ كُلِّ كُتُبِ اْلاَنْبِيَاءِ وَاْلاَوْلِيَاءِ وَالْمُوَحّدِينَ الْمُخْتَلِفِينَ فِى الْمَشَارِبِ وَالْمَسَالِكِ الْمُتَّفِقَةِ قُلُوبُ هَؤُلاَءِ وَعُقُولُ اُولٰئِكَ بِحَقَائِقِ كُتُبِهِمْ عَلٰى تَصْدِيقِ أَسَاسَاتِ الْقُرْآنِ الْمُنَوَّرِ جِهَاتُهُ السّتُّ.إِذْ عَلٰى ظَهْرِهِ سِكَّةُ اْلاِعْجَازِ. وَفِى بَطْنِهِ حَقَائِقُ اْلاِيمَانِ. وَتَحْتَهُ بَرَاهِينُ اْلاِذْعَانِ. وَهَدَفُهُ سَعَادَةُ الدَّارَيْنِ. وَنُقْطَةُ اِسْتِنَادِهِ مَحْضُ الْوَحْىِالرَّبانِىِّ بِاِجْمَاعِ الْمُنْزِلِ بِآياَتِهِ. وَالْمُنْزَلِ بِاِعْجَازِهِ. وَالْمُنْزَلِ عَلَيْهِ بِقُوَّةِ اِيمَانِهِ وَ اَمْنِيَّتِهِ. وَكَمَالِ تَسْلِيمِيَّتِهِ وَصَفْوَتِهِ. وَوَضْعِيَّتِهِ الْمَعْلُومَةِ عِنْدَ نُزُولِهِ.
blank.gif
1




[NOT]Dipnot-1
Evet, o ses yerin yarısını kapladı; Âdemoğlunun beşte birini semâvî boyasıyla boyadı. Saltanatı bin üç yüz elli senedir devam ediyor ve her zaman üç yüz elli milyon sadık ve itaatli raiyeti üzerinde, seyyid ve sultanlarının emirlerine nefis ve kalb ve ruh ve akıllarının tam bir boyun eğmesiyle hem dıştan, hem içten hükmediyor.Asırların sarp kayalıklarına ve kıt’aların geniş meydanlarına sapa sağlam bir şekilde nakşedilen düsturlarının kuvveti şehadet eder ki, o sonsuz ciddiyetiyle sesleniyor.

Fevkalâde zühdü ve dünyadan istiğnâsı şehadet eder ki, o dâvâsında nihayet derecede sağlam inanç sahibidir.Onun bütün hayatı şehadet eder ki, o nihayet derecede bir güven ve sağlam inançla dâvâ eder.

Herkesin ittifakıyla, herkesten fazla ibadet ve takvâ sahibi oluşu şehadet eder ki, sonsuz derecede bir iman kuvveti ile, kesin bir şekilde ve defalarca şahitlik eder ve der:

“Bilin ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.” (Muhammed Sûresi, 47:19).

Hem o şahitlik ettiği Zâtın varlığının vacib (zorunlu) olduğuna, onun elindeki Furkan-ı Hakîm dahi dellâllık eder, Onun celâl (haşmetli) ve cemal (güzel) ve kemal (mükemmel) sıfatlarını açıklar ve Onun birliği bütün kâinatı kaplayan ve her bir varlıkta birliği görülen Vâhid-i Ehad ve fertlerden kâinata herşeyi bir birlik içinde tutan ve bütün varlıklar Kendisine her haliyle muhtaç bulunan Ferd-i Samed olduğuna şehadet eder–öyle bir Furkan-ı Hakîm ki, bütün peygamberlerin ve meşrepleri ve meslekleri çeşitli, kalbleri ve akılları birleşmiş bütün muvahhid evliyanın bütün kitaplarının icma sırrını ihtiva eder. Zira bütün o kitapların hakikatleri, altı ciheti aydınlanmış olan Kur’ân’ın esaslarını tasdik ederler.

Evet, Kur’ân’ın üstünde sikke-i i’câz (mucizelik mührü), içinde hakaik-i iman (iman hakikatleri), altında berahin-i iz’ân (aklî deliller) vardır. Hedefi iki dünya saadetidir. Dayanak noktası ise, onu indiren Zâtın âyet ve delilleriyle, indirilen Kur’ân’ın i’câzıyla (mucizeliğiyle), kendisine Kur’ân indirilen zâtın iman gücü ve emniyetiyle ve mükemmel teslimiyet ve berraklığıyla ve Kur’ân’ın inişi sırasında peygamberin mâlûm bir vaziyette bulunmasıyla sabittir ki, Kur’ân Rabbimizden gelen o Kur’ân vahyin ta kendisidir.[/NOT]




 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 535

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>مَجْمَعُ الْحَقَائِقِ بِالْيَقِينِ. وَمَنْبَعُ أَنْوَارِ اْلاِيمَانِ بِالْبَدَاهَةِ. الْمُوصِلُ إِلٰى السَّعَادَاتِ بِالْيَقِينِ. ذُو اْلاَثْمَارِ الْكَامِلِينِ بِالْمُشَاهَدَةِ. مَقْبُولُ الْمَلَكِ وَاْلاِنْسِ وَالْجَانِّ بِالْحَدْسِ الصَّادِقِ مِنْ تَفَارِيقِ اْلأَمَارَاتِ. الْمُؤَيَّدُ بِالدَّلاَئِلِ الْعَقْلِيَّةِ بِاتّفَاقِ الْعُقَلاَءِ الْكَامِلِينَ. وَالْمُصَدَّقُ بِالْفِطْرَةِ السَّلِيمَةِ بِشَهَادَةِ اِطْمِئْناَنِ الْوِجْدَانِ بِهِ. الْمُعْجِزَةُ اْلاَبَدِيَّةُ بِالْمُشَاهَدَةِ.

ذُو الْبَصَرِ الْمُطْلَقِ يَرٰى اْلاَشْياَءَ بِكَمَالِ الْوُضُوحِ، يَرٰى الْغَائِبَ الْبَعِيدَ كَالْحَاضِرِ الْقَرِيبِ. ذُو اْلاِنْبِسَاطِ الْمُطْلَقِ يُعَلِّمُ الْمَلأَ اْلاَعْلٰى مِنَ الْمُقَرَّبِينَ بِدَرْسٍ، وَيعَلّمُ أَطْفَالَ الْبَشَرِ بِعَيْنِ ذَلِكَ الدَّرْسِ، وَيَشْمَلُ تَعْلِيمُهُ وَتَعْلِيمَاتُهُ طَبَقَاتِ ذَوِى الشُّعُورِ مِنْ أَعْلٰى اْلأَعَالِى إِلٰى أَبْسَطِ الْبَسَائِطِ. لِسَانُ الْغَيْبِ فِى عَالَمِ الشَّهَادَةِ، شَهَادَة ً جَازِمَة ً مُكَرَّرَة ً بِـ[لآ إِلٰهَ إِلاَّ هُوَ ] وَ (فَاعْلَمْ أَنَّهُ لآ إِلٰهَ إِلاَّ اللهُ
blank.gif
1

endOfSection.gif
endOfSection.gif




[NOT]Dipnot-1 O, şüphesiz hakikatlerin mecmaidir (toplandığı yerdir); apaçık, iman nurlarının kaynağıdır; şüphesiz, saadete ulaştırıcıdır; meyveleri, bilmüşahede, insanların kâmil, olgun şahsiyetleridir. Çeşitli belirtilerden doğan bir hads-i sadıkla (kesin bir sonuçla) sabittir ki, meleklerin ve insanların ve cinlerin makbulüdür. Akıllı ve kâmil (ermiş) insanların ittifakıyla sabittir ki, bütün aklî deliller onu teyid eder. Vicdanın Kur’ân ile itminan (tatmin olup sükûnet) bulması şehadet eder ki, bozulmamış fıtratlar onu tasdik eder. O, bilmüşahede, ebedî bir mucizedir.


Ve bir mutlak basar (görüş) sahibidir ki, bütün eşyayı apaçık görür, pek uzak ve gayb âlemlerine, pek yakında olan hazır birşey gibi bakar. Öyle bir genişliği ve kapsamı vardır ki, mele-i âlâdaki mukarreb melekleri bir dersiyle irşad ederken, aynı dersiyle bir çocuğu dahi irşad eder. Talim ve irşadı, basitin en basitinden, yükseğin en yükseğine kadar bütün şuurlu tabakaları öylesine kuşatır. “Ondan başka ilâh yok” ve “Bilin ki, Allah’tan başka ilâh yoktur” (Muhammed Sûresi, 47:19) şeklindeki tekrarladığı kesin şehadetleriyle, görünen âlemde gayb âleminin lisanıdır.

[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 536

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>
اَلْبَابُ الْخَامِسُ
blank.gif
1

فِى مَرَاتِبِ [حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ] HAŞİYE-1


وَهُوَ خَمْسُ نُكَتٍ
اَلنُّكْتَةُ اْلاُولىٰ:

فَهٰذَا الْكَلاَمُ دَوَاۤءٌ مُجَرَّبٌ لِمَرَضِ الْعَجْزِ الْبَشَرِىِّ وَسَقَمِ الْفَقْرِ اْلاِنْسَانِىِّ [حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ]؛ HAŞİYE-21



[NOT]Dipnot-1
BEŞİNCİ BABحَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

Mertebelerine Dair HAŞİYE 1 Beş Nüktedir.

Birinci NükteBu söz, insanlığın acizlik hastalığına ve insanın fakirlik illetine iyi gelen bir ilâçtır.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.HAŞİYE 2

Haşiye-1
Ben on üç sene evvel yüksek bir yer olan Yûşa tepesinden dünyaya baktım, birbiri içindeki mevcudat tabakatına ve mehasinine herkes gibi meftun idim. Âdeta şedit bir muhabbetle alakadar idim. Halbuki, pek zahir bir surette fena ve zevalde yuvarlanmalarını aklen müşahade ettim. Dehşetli bir elem ve firak; belki hadsiz firaklardan gelen bir zulmet hissettim. Birden “Hasbünallahi ve ni’me’l-vekîl” ayeti otuz üç mertebesi ile imdadıma yetişti. Ben de gelecek tarzda remizli okurdum. Mağrip ve yatsı ortasında devam ettiğim yedi cümle-i mübarekenin herbirisi birer lem’a olarak Otuz Birinci Mektup’un Lemeât’ına girecekti. Beş cümlesi girdi, bu ikisi kalmıştı. Bunun için Dördüncü, Beşinci Lem’alar’ın yerleri açık kalmıştı. Biri, “Hasbünallahi ve ni’me’l-vekîl” diğeri, “Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l-aliyyi’l-azîm”in meratibine dair olacaktı. Bu iki mübarek kelamın meratibi ilimden ziyade fikir ve zikir olduğundan Beşinci Bab olarak Arabî zikredildi.


Haşiye-2
Bir zaman bu cümle-i mübarekenin çok envarını ve makamatını gördüm. Beni çok müthiş zulümattan ve vartalardan kurtardı. Ben o ahval ve makamata işaret için gayet muhtasar birer fıkra, bazan birer kelimesiyle kendi tahatturum için işaretler koymuştum. O baştaki fıkra ise herkes gibi benim de bir mahbubum olan koca dünyanın zevalini ve fenasını ve içindeki zihayatın ölmesini düşündüğümden çok elim ve derin dertlerime merhem olarak “Hasbünallahi ve ni’me’l-vekîl” buldum. Baştaki cümleler bu sırra göre gidiyor.[/NOT]




Arabî: ArapçaHasbünallahi ve ni'me'l-vekîl: Allah bize yeter; O ne güzel vekildir
Yûşa tepesi: (bk. bilgiler)ahval: haller, durumlar
alâkadar: ilgilibab: kısım, bölüm
cümle-i mübareke: bereketli, hayırlı cümle dehşetli: korkunç
elem: acı, kederelim: acı ve sıkıntı veren
envar: nurlar evvel: önce
fena: gelip geçicilik fikir ve zikir: Allah’ı tefekkür etme ve anma
firak: ayrılık fıkra: bölüm, kısım
hadsiz: sonsuzhâşiye: dipnot, açıklayıcı not
kelâm: ifade, söz lem'a: parıltı
mahbub: sevgili makamat: makamlar, dereceler
mağrip: akşam meftun: düşkün, tutkun
mehasin: güzellikler meratib: mertebeler
mevcudat: varlıklar muhabbet: sevgi
muhtasar: kısamübarek: bereketli, hayırlı
müthiş: dehşet veren, korkutan müşahede etmek: görmek, gözlemlemek
remizli: işaretlisurette: şekilde
tabakat: tabakalar, derecelertahattur: hatırlama
varta: tehlikezahir: açık, âşikar
zeval: kaybolma, geçip gitme zihayat: canlı, hayat sahibi
zikredilmek: belirtilmek, anlatılmakziyade: çok
zulmet: karanlık zulümat: karanlıklar
şedit: çok şiddetli

<tbody>
</tbody>


 
Üst