Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)


Enbiyâ Sûresi'nin 35. âyetinde:

"Her canlı ölümü tadar. Bir imtihân olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz..." buyurulur.

Mülk Sûresi'nin 2. âyetinde de:

"O ki, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölüm ve hayâtı yaratmıştır." buyurulmaktadır.

Ölümün bilinen bir dili yoktur. Lâkin o, derîn bir sükûta ne korkunç mânâlar gömmüştür. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

"Size iki nasîhatçı bıraktım. Biri susar, diğeri konuşur. Susan nasîhatçı ölüm, konuşan ise Kur'ân-ı Kerîm'dir."

Ölümler, sessiz ve kelimesiz derslerdir ki, alıcı, hassas insanlara en salâhiyetli ağızlardan daha mükemmel ibret, âkıbet ve hakîkat beyân eder.

Ölümün ürkütücü ağırlığını, kelimelerin zayıf omuzları taşıyamaz! Ölüm karşısında bütün iktidârlar sona erer ve erir.

Gel-geç sevdâlar, çılgın arzular, soluk zevk u safâlar ve insanları çıkmaz sokaklarda perîşân eden sakat felsefeler, ölümün önünde solgun sonbahar yapraklarından daha fecî bir sürünme edâsı içinde âciz kalırlar!
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)


Kabristanlar, fânî hayatlarını tüketen ana-baba, çoluk-çocuk, sevgili, hısım, akrabâ, dost ve arkadaş adresleri ile doludur. Dünyâ hayâtı, ister sarayda isterse saman üzerinde yaşansın, bütün yolların ve kıvrımların mecbûrî çıkış noktası kabirdir. Ondan kaçıp kurtulunulacak ne bir zaman, ne de bir mekân vardır.

Hadîs-i şerîfde:

"Bütün dünyevî zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayın!" buyurulur.

Âyet-i kerîmede de:

"O gün (kıyâmet günü) insan: (Kaçacak yer neresi?) der." (el-Kıyâme, 10) buyurulur.

Düşünmelidir ki, ne dünyâda ölümden kaçacak bir zaman ve mekân, ne kabirde tekrar geriye dönecek bir imkân, ne de kıyâmetin şiddetinden sığınacak bir barınak vardır...

Allâh'ın emirlerine tâbî olup olmamak bakımından tasnîf edilen davranışlarımızla şekillenecek olan kabir hakkında Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

"Ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur..." tâbirini kullanmakla ölümle hayatın sıkı râbıta ve alâkasına işâret buyurmuşlardır.

Kalb gözü açık olan Ebû Derdâ -radıyallâhü anh- bir kabir başında durup:

"Ey kabir! Dışın ne kadar sessiz, fakat için ne dehşet verici korkularla doludur!.." demiş ve hüngür hüngür ağlamıştır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)


Bir sahâbî, Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e sordu:

"-Akıllı insan kimdir yâ Rasûlallâh?"

Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurdular:

"-Ölümü çok düşünen ve ona karşı hazırlığını tamamlamakla meşgul olan kimsedir. İşte onlar zekî insanlardır..."

Nefsine mağlûb gâfil insanların dünyâlık evleri, âdetâ yaşayan ölülerin âile kabristanıdır. Düşünmezler ki ölüm, ne gecinden ne de erkeninden gelir. Ancak ve ancak vaktinde gelir.

Ölümden kaçmak isteyenlere Kur'ân-ı Kerîm şöyle buyurur:

"(Ey Rasûlüm!) De ki: Kaçmakta olduğunuz ölüm size erişecek; sonra da görünür ve görünmezi bilen Allâh'ın huzûruna çıkarılacaksınız! Ne yaptınız ise, size bildirilecektir." (el-Cum'a 8)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)



İnsan, kendi zâtî varlığı ile birlikte bütün bir kâinâtın yaradılış hikmetine ulaşamaz ise, süfliyyat onu yutar. Dünyâya geliş ve dünyâdan gidiş idrâk ve tefekkürüne vâkıf olamayan insan, kendi varlığının hakîkatinden bile gâfil demektir!. İnsan, hikmetsiz bir mâcerânın tesâdüfü değildir...

Bu gerçeğe ulaşan mü'minler için ölüm, beşerî nasîblerin en büyüğü olan ilâhî vuslatın ilk merhalesidir.

Kur'ân-ı Kerîm'de "Allâh" lafza-i celâlinden sonra en çok zikredilen lafızlardan biri de takvâdır. Takvâ, kalbin korunması, vikâye edilmesi, kişinin nefsine ve benliğine hükmetmesidir. İnsan rûhunun zirveleşerek kemâle ermesidir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

"Sizin en değerliniz, Allâh'dan en çok korkanınız (takvâca en üstün olanınız) dır." (el-Hucurât, 13)

Takvâ ve zühd ile ameller kemâl bularak "amel-i sâlih" vasfını kazanır. Amel-i sâlih sahipleri için de Allâh Teâlâ buyurur:

"Îmân edip amel-i sâlih işleyenleri, içinde ebedî kalmak üzere, zemîninden ırmaklar akan cennetlere koyacağız..." (en-Nisâ, 122)

Zühd, takvâ ve amel-i sâlih, gönülde hassasiyet, vicdanda nûr, rûhda huzûr ve ahlâkda kemâldir.

Rûh, dünyânın aldatıcılığından uzaklaşma ve seraplara aldanmama neticesinde öyle bir seviye kazanır ki, ancak maddî ve mânevî zaferlere onunla erilir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)



Seâdetli bir ölüm, îmân ve Kur'ân nûrları, gönül feyzleri altında geçen bir hayatın mükâfâtıdır.

Dünyâyı, çirkin amellerle bir rezâlet meydânına çevirmek, ne acı bir aldanıştır!

Lâkin gözlerden akan nedâmet şebnemleri ile gufrân iklîmine ulaşmak, Ğaffâr olan Rabbin insana yüce bir ikrâmıdır!

Beşer tefekkürü ile lâyıkıyle kavranmasına imkân bulunmayan ölüm gerçeğine ulaşabilmek, peygamberler ve evliyâullâhın örnek yaşayışlarından ve onların gönül iklîmlerinden hisse almakla mümkündür. Aksi hâlde ölüm, müthiş bir felâketin ilk ve acı bir tecellîsi olur!.. Zîrâ bütün zıdlıklar gibi, ölümün de, beşerî idrâk ve vasfa göre birbirine zıd iki tezâhür ve tecellî şekli vardır.

Ölüm mes'elesi, peygamberlerin irşâdlarına rağmen öteden beri beşeriyyeti çok meşgûl etmiştir. Zihinlerde zehirli bir yılan gibi çöreklenen, zaman zaman iz'âç halkaları ile kımıldanan bu dehşetli handikap, türlü nefsânî ifâdelerle susturulmak istenmiştir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)



Ölüm mes'elesi, peygamberlerin irşâdlarına rağmen öteden beri beşeriyyeti çok meşgûl etmiştir. Zihinlerde zehirli bir yılan gibi çöreklenen, zaman zaman iz'âç halkaları ile kımıldanan bu dehşetli handikap, türlü nefsânî ifâdelerle susturulmak istenmiştir.

Herkesi hayat mevzûunda daha üstün ve ateşli girdap hâlinde saracak olan ölüm, istisnâsız başlara çökecek en çetin bir istikbâl endîşesi ve musîbeti veya rahmetidir... Beşer tefekkürü ile lâyıkıyla kavranmasına imkân bulunmayan bu istikbâl düğümünü çözebilmek, nefs engelini aşıp, vahyin sesine kulak verip,

peygamberlerin ve evliyâullâhın gönül iklîminin aşk, vecd ve istiğrâkından nasîb ve feyz alabilmekle kâbildir..
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hayat ve Ölüm (devamı)


Zaman şeridinden düşen her ânın bizi hakîkat sabahına yaklaştırmasını, âyet-i kerîme ne güzel ifâde eder:

"Kime uzun ömür verirsek, biz onun yaratılışını (gençliğini ve güzelliğini) bozar, beli bükük hâle getiririz. O kimseler bunu idrâk etmez mi? (Yolculuk ne tarafa?)" (Yâsîn, 68)

İlâhî! Hayatımızı ve ölümümüzü sâlih kullarına lutfettiğin bereket, nîmet, ulvî güzellikler ve sana vuslat ile müzeyyen ve mükerrem kıl!.....
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II-


"Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de."(Yûnus, 62)

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- Mesnevî’sinde Hak dostlarının nasîhatlerine gönül verilmesi husûsunda şöyle îkazda bulunur:

"Allâh; nebîleri ve velîleri âlemlere rahmet olarak dünyaya göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de; “Yâ Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!" diye yalvarırlar.

Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş!

Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın!

Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II-


Abdülkâdir Geylânî (d. 1077, v. 1166) -kuddise sirruh-’tan:

Ey oğul! Sana takvâ gerek. Bu sebeple takvânın îcablarını îfâya gayret et ki; kalbin iç düşmanlıklardan ve çirkin huylardan kurtulsun. Hayırla istikâmetlensin.

Ey oğul! Dünyâlık toplarken, gece odun toplayan fakat eline ne geldiğini bilmeyen kişi gibi olma. Eline geçen dünyâlığın helâl mi haram mı, meşrû mu yoksa gayr-i meşrû mu olduğuna dikkat et. Bütün fiillerinde tevhîd ve takvâ güneşi ile berâber ol.

Ey oğul! Kur’ân ile amel etmek seni Kur’ân’ın mevkiine yükseltir; oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek ise, seni Allâh’ın Resûlü’ne yaklaştırır. Rasûlullâh’ın kalbî ve mânevî himmetiyle, Allâh dostlarının kalbleri çevresinden bir an dahî ayrılmazsın. Allâh dostlarının kalblerini güzelleştiren odur.

Ey oğul! Haram yemek kalbini öldürür. Helâl yemek ise ihyâ eder. Lokma vardır seni dünya ile; lokma vardır seni âhiretle meşgul eder. Yine lokma vardır, seni dünyâ ve âhiretin Yaratanı’na rağbet ettirir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)



Abdülkâdir Geylânî (d. 1077, v. 1166) -kuddise sirruh-’tan:
Ey oğul! Nefsinle cihâd husûsunda sana yardım edenle arkadaş ol. Onun sohbetlerinde bulun. Nefsinin azmasına yardım edenle arkadaş olma. Önce kendi nefsinle meşgûl ol, kendi nefsine faydalı ol ve kendi nefsini düzelt. Sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı hâlde kendini eritip bitiren mum gibi olma. Ey

Allâh yolunda güzel ameller işlemek isteyen kişi! İhlâslı olmalısın. Aksi hâlde, boşuna yorulmuş olursun.

İnsanları irşâd etmek, lafla değil, gönülden hâlis bir inanış ve iştiyâkla gerçekleşir. Yine bütün bunlar; halvet, ibâdet, zikir, riyâzât ve murâkabe ile alınacak neticelerdir. Yoksa, şekilcilikten ve zâhirî gösterişten öteye geçmeyen ve rûha asla işlemeyen bir takım davranışlarla elde edilecek netîceler değildir. Bu sebeple, Allâh yolunun yolcusunun dili ile kalbi, içi ile dışı, sözü ile özü bir olmalı ve aynı şeyi terennüm etmelidir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Ahmed er-Rifâî (d. 1118, v. 1182) -kuddise sirruh-’tan:

Efendiler! Evliyâullâh’a yakınlık peydâ etmeye çalışın. Çünkü Allâh’ın velîsini seven, Allâh’ı sevmiş; O’na düşmanlık eden, Allâh’a düşmanlık etmiş olur.

Zikre devam ediniz. Çünkü zikir, vuslat-ı ilâhî için bir mıknatıs, kurb-i ilâhî için sağlam bir iptir. Zikrullâha devam edenler, Allâh ile hoştur. Allâh ile hoş olan, O’na kavuşmuştur. Zikrin kalbe yerleşmesi sohbetin bereketiyle mümkün olur. Çünkü kişi dostunun yolundadır.

Tefekkür, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ilk amelidir. Nitekim bütün farzlardan önce O’nun ibâdeti Allâh’ın mahlûkatını ve nimetlerini düşünmekten ibâretti. Öyleyse siz de tefekküre iyi sarılın ve ibret vesîlesi yapın.

Dikkat edin! Elek gibi, unun incesini döküp, kepeğini kendinize koymayın. Sakın ağzınızdan hikmet dökülürken kalblerinizde hîle ve fesâd olmasın. Yoksa, “İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutur musunuz?” (el-Bakara, 44) âyetince hesâba çekilirsiniz.

Kalplerinizi tertemiz yapınız, çünkü kalp temizliği üst-baş temizliğinden daha önemlidir. Zaten Allâh-u Teâlâ elbiseye değil, kalplere nazâr eder. İstikâmet hudûdunu gözetip Allâh’tan başkasını taleb ve ihtiyâr etmeyin.

Efendiler! Tevâzû ve sükûnetle kapıyı çalana kapı açılır. İçeriye kabul edilir. Boynu bükük olarak içeriye giren izzetle ağırlanır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Muhyiddîn ibnü’l-Arabî (d. 1165, v. 1240) -kuddise sirruh-’tan:

Kalbini Allâh’ın zikrine alıştırırsan, mutlaka kalbin zikrin vereceği nûrla nûrlanır. O nûr, kalb gözünün açılmasını sağlar.

Allâh’ın kullarına, şefkat ve merhametle muâmele et. Merhametini bütün canlılara bolca saç. Şöyle deme: “Bu ottur, cansızdır, faydası yoktur.” Evet onların faydası ve bir çok da hayrı vardır. Yaratılmışı kendi hâline bırak ve ona, yaratıcının merhametiyle merhamet et.

İsteyeni boş çevirme, güzel bir sözle dahî olsa onun gönlünü al, güler yüz göster. İleride Allâh’a mülâki olacağını düşün.

Dünyâlık için Allâh’tan başkası seni kul edinmesin. Çünkü sen, ancak seni kul olarak kabul eden Allâh’ın kulusun.

Allâh’ın mümin kullarına selâm vermek, yemek yedirmek, işlerini görmek sûretiyle muhabbet göstermelisin. Şunu iyi bil ki, müminlerin tümü, tek bir insan, tek bir vücûd gibidir.

Kendini cemâate alıştır. Allâh korkusundan ağlamaya çalış. Allâh’ın ipine sarıl. Allâh’ın sevip hoşnut olacağı şeylere rağbet göster.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Hazret-i Mevlânâ (d. 1207, v. 1273) -kuddise sirruh-’tan:

Efendi, bilmiş ol ki edeb, insanın bedenindeki rûh gibidir. Aslında edeb, Allâh dostlarının gözü ve gönül nûrudur.Eğer şeytanın başını ezmek dilersen, gözünü aç gör ki, şeytanın kâtili edebdir.

Gözünü aç da, baştan başa Allâh kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm’e bak! Kur’ân’ın bütün âyetleri edeb tâlim eder, edeb öğretir.

Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül al. Al da, o gönül, mezarda, o kapkara gecede, sana ışık versin, nûr versin...

Hak dostu olan bir insan ile bir an beraber bulunmak, bir ömre bedeldir. Ondan düşen bir kıl ise kıymetli bir madene bedeldir. Fakat Hak dostlarının zıddı olan öyle katı kalbli insanlar da vardır ki, onlarla bir arada bulunmak ve konuşmak şöyle dursun, onları görmemek ve onlardan uzak olmak cihân mülküne bedeldir.

Gönlüme dedim ki: “Önde olmaya heves etme, lütûf merhemi ol. İnciten diken olma, kimseden sana bir kötülük gelmesini istemiyorsan, kötü sözlü, kötülük öğreten, kötülük düşünen olma. Her hâlinle amel-i sâlih içinde
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)



İbrâhim Desûkî (v. 1277) -kuddise sirruh-’tan:

Oğlum! Sana gereken odur ki, evliyâ zümresinin duâsını alasın. Teberrüken onların himmetine nâil olmayı arzulayasın.

Ey Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup ezberleyen kimse!.. Onu okuyup ezberlediğin için fazla övünme... Hâline bir bak: Onun gereği ile amel ediyor musun? Yoksa etmiyor musun?

Ey oğlum! Cedel, nakil, yaldızlı sözler gibi faydasız şeylerle meşgûliyeti bırakarak sükût ehli ol. İhlâsı seç, bu yolda sâlih amel işle nefsine uyma.

O kimse ile otur kalk ki, şerîati ve hakîkati özünde toplamış ola. Şunu unutma ki, bu yolda sana en çok yardımı dokunan kişiler, bu gibi insanlar olacaktır.

Oğlum! İsterim ki, dâimâ sünnetle amel edesin... Bu yolda lüzûmlu olan edeb esâsına da riâyet edesin.

Cesur olmalısın. Gölgesinden bile ürken korkaklardan olmamalısın. Herhangi bir sıkıntı, ilk anda seni yere sermemeli.

Mevlânın sevgisi ile dol; hattâ onunla vecd hâlinde ol.

Evladlarım! Gıybet etmek için birini ararsanız; babanızın, ananızın gıybetini ediniz. Çünkü onlar; iyiliklerinizi almaya, diğerlerinden daha lâyıktır.

Allâh Teâlâ bir gün ve gecede yetmiş iki kere kullarının kalbine nazar eder. O hâlde, kalbinizi temiz tutunuz, güzel ve parlak kılınız. Çünkü orası, Rabbinizin nazargâhıdır
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Ey kardeşim! Sakın kendi başına bir şey yaptım zannetme. Bil ki; oruç tuttuğunda onu sana Allâh tutturmuş, namaz kıldığında onu sana Allâh kıldırmış, bir iş...

yaptığında onu sana Allâh yaptırmıştır. Takvâ derecesine ulaşmışsan Allâh seni ulaştırmış, maddî-manevî bir şeye mazhar olmuşsan Allâh seni mazhar kılmıştır.

Ey oğulcuğum! İnsanların ve cinlerin ameli kadar amelin olsa bile “ben” demekten sakın! Zîra Allâh, “ben” iddiasında bulunanları acziyet içerisinde bırakır. Benlik davasında isen maddî ve manevî derecen düşer, bunu unutma!

Bahâüddîn Nakşibend (d. 1318, v. 1389) -kuddise sirruh-’tan:

Bizim yolumuz, Allâh Teâlâ’nın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve ashâb-ı kirâma tâbî olmaktır. Bu sebeple yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir.

Yolumuz, sohbet ve muhabbet yoludur. Sahabe-i kirâmın yolunun sohbet olduğu gibi... Hayır ve bereket, beraberliktedir; beraberlik de sohbetle olur. Yalnızlığa (inzivâya) çekilmekte şöhret tehlikesi de olabilir. Şöhret ise âfettir.

Bizim yolumuzda olan kimselerin şu üç şeye dikkat etmesi gerekir:

Birincisi; Allâh Teâlâ’ya karşı edebdir. Yani zâhiri ve bâtını ile tamamen kulluk içinde olmalı, Allâh Teâlâ’nın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınmalı, Allâh Teâlâ’dan başka her şeyi gönülden çıkarmalı ve nîmetleri Allâh yolunda seferber etmelidir.

İkincisi; Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e karşı edebtir. Bu da; ibâdet, muâmelât ve bütün davranışlarda muhabbetle O’na uymaktır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Üçüncüsü; seni irşâd eden Hak dostuna karşı edebdir.

Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gafletle, öfke ile veya istemeyerek hazırlanmış ve tedârik edilmişse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefis ve şeytan yol bulmuştur. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka feyiz ve huzurunu bozacak bir netice meydana gelir. Gaflete dalmadan yapılan ve Allâh

Teâlâ’yı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede harama, şüpheli şeylere ve kul haklarına dikkat etmemeleridir. Her ne hâl

olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve huzur hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek; helâl lokma yemeye ve yemeği Allâh Teâlâ’yı hatırlayarak pişirip O’nun huzurunda imiş gibi yemeye bağlıdır. Vücûdu haram lokma ile beslenmiş olan bir kimse, namazdan bir neşve duyamaz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Namaz, müminin mîrâcıdır.” (Süyûtî, Şerhu İbn-i Mâce, I, 313) ifâdesinde hakîkî namazın derecelerine işâret vardır. Namaza duran kimsenin, iftitâh tekbîrini söylerken, Allâh Teâlâ’nın azametini, yüceliğini düşünerek, huşû ve huzur hâlinde olması gerekir. Öyle ki, bu hâlini istiğrak, yâni kendinden geçme hâline eriştirmelidir. Bu hâlin zirvesi, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dedir.

“Lâ ilâhe illallâh” kelimesini söylemenin hakîkati, Allâh Teâlâ’dan başka ne varsa hiçbirini kalbde put hâline getirmemektir. İslâm dîninin hükümlerini îfâ etmek, yâni emirleri yapıp yasaklardan sakınmak; haramları, şüpheli şeyleri, hattâ mübahların fazlasını terk etmek, ruhsatlardan uzak durmak, mübahları zarûret miktarınca

kullanmak, tamâmen nûr ve safâdır. Aynı zamanda evliyâlık derecelerine kavuşturan bir vâsıtadır. Velâyet derecelerine bunlarla ulaşılır. Uzak kalanların hepsi, bunlara dikkat etmediklerinden uzak kalırlar ve kendi arzularına uyarlar. Yoksa Cenâb-ı Hakk’ın feyzi her an gelmektedir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)




Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (v. 1826) -kuddise sirruh-’tan:

Sana Allâh’a tâati ve takvâ üzere bulunmanı, nerede olursan ol, insanlara ezâ ve cefâ vermemeni, özellikle Harameyn-i Şerîfeyn’de daha fazla titiz davranmanı tavsiye ederim.

Gıybetini yapsalar dahî sen kimsenin gıybetini yapma. Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma. Şerîatın alınmasını helal kıldığını al ve onu hayır yollarda harca.

Mümin kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme. Kesinlikle yalan söyleme. Hiç kimseyi hakîr görme. Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme. Kalbî ve bedenî ibâdetlerde tüm kuvvetini sarfet. Bunun yanında nefsine “Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim.” düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibâdetlerin ruhu niyettir. Niyet ise ancak

ihlâs ile mümkündür. Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin. Allâh Teâlâ’ya yemin ederim ki; annem beni doğurduktan bugüne kadar, Allâh katında makbûl ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum.

Eğer kendi nefsini bütün hayır işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır. Eğer iflâs etmiş olarak biliyorsan Allâh’ın rahmetinden de ümitsiz olma.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Velîlerin nazarında günahkâr insan, yaralı bir kuş gibidir. Ona fayda verecek olan, öfke, şiddet ve kabalık değil; şefkat ve merhametle dolu nasîhattir. Zîrâ maksat ıslahtır; cezâlandırmak değildir. Bu sebeple Hak dostlarının îkâz ve öğütte bulunurken taşıdıkları hissiyât, hastahânede hastaların arasında dolaşan müşfik bir doktorun şifâ tezvî ederken sâhip olduğu hâlet-i rûhiyeye benzer. Lâkin bu gönül

doktorlarının hastalara şefkatle tedâvî çâreleri sunmaları, bir kalbî eğitim ve öğretim netîcesindedir. Bu eğitimin özü, mânevî terbiyedir. Mânevî hastalıklar karşısında bizler de eğitime muhtâcız. Bu da ancak Hak dostlarının himmet, îkâz ve nasîhatlerinden hisse alıp intibâha gelmekle gerçekleşebilir.

Nitekim eşsiz bir cihangir olan Yavuz Sultan Selîm Hân, sâhip bulunduğu ihtişama, güce ve cihâna yön veren dirâyetine rağmen, dâimâ nefs engelini aşamamanın dehşeti içindeydi. Lalası Hasan Can’a; dünyevî zaferler netîcesinde nefsine mağlûb olabileceği ve rûhânî hayatının zedelenebileceği endişesi içinde, bir Hak dostunun irşâdına olan ihtiyacını, şu mısralarıyla ne güzel ifâde eder:

Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavgâ imiş

Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş...
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Hak Dostlarından Nasîhatler -II- (devamı)


Ashâb-ı Kiram, îmân edip Rasûlullâh’a biat ederlerken birbirlerine nasihat etmeyi taahhüd ederlerdi. Nasîhatin ehemmiyeti bakımından Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“Dîn nasîhattir, din nasîhattir, din nasîhattir!” (Buhârî, Îmân, 42) buyurmuştur.

Ey Rabbimiz! Hak dostlarının gönüllerindeki muhabbet ateşinden bizlere de bir kıvılcım lutfeyle! Mânevî himmetleriyle perverde olduğumuz Hak dostlarının feyizli îkâz, irşad ve nasîhatleriyle istikâmetlenmemizi nasîb...

 
Üst