ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
İmandan İhsana Musa Efendi (k.s.)
7. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında, kör ve sağır, yâni duygusuz davranmazlar. (Furkân, 73)
8. Cenâb-ı Hakk'a: «Ey Rabbimiz! Gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler ihsan et ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl.» diye niyazda bulunarak; âile hayatlarının ve nesillerinin dünya ve âhirette yüz ağartacak bir îmân, irfan ve ahlâk içerisinde olmasını, yetişip olgunlaşmasını talep ederler ve kendileri için de arzuları takvâda en önde bulunmaktan ibaret olur. (Furkân, 74)
Cenâb-ı Hak böyle sâlih mü'minlerin nâil olacağı ebedî neticeyi şöyle bildirir:
"İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır." (Furkân, 75)
Kalb, işte bu hâle, yâni musaffâ bir hâle gelebilmesi için tasfiye edile edile, beşerî ve tasavvufî temrinlere ilâve olan Allâh'ın lutf u keremiyle, yolun nihâyetinde öyle bir hâle gelir ki, sâhibini sûreten insan bırakmakla berâber, sîreten âdetâ melekiyet derecesine yükseltir.
Bu durumda olanlardan bâzıları, fezâdaki sonsuz yıldızlardan herhangi biri gibi, kendi âlemlerinde ve dışa karşı tam bir gizlilik içinde yaşarlar.
Böyleleri bilinemez. Nitekim bir hadîs-i kudsî olduğu rivâyet edilen:
"Velîlerim kubbelerim altındadır. Onları benden başkası bilemez." (Abdurrahman Câmî, Nefahâtü'l-Üns, s. 45) şeklindeki beyan da bu zümre hakkındadır.
Hak dostlarının bâzıları ise uhdelerine tevdî olunan irşâdî vazîfeler dolayısıyla -belli ölçüde- bilinirler ve kendi zamanlarından geleceğe doğru bir hidâyet meş'alesi olarak, beşerî hayatta hizmetlerini devâm ettirmek üzere bekâ sırrından nasip alırlar.
Hâdiselerin arkasında bulunan sır, hikmet ve murâd-ı ilâhîyi kavrarlar.
Bundan dolayı hikmete vukûfiyetin huzûr ve sükûnu içinde yaşarlar. Onlar telâş ve endîşe gibi birçok beşerî zaaftan korunmuşlardır.
7. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında, kör ve sağır, yâni duygusuz davranmazlar. (Furkân, 73)
8. Cenâb-ı Hakk'a: «Ey Rabbimiz! Gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler ihsan et ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl.» diye niyazda bulunarak; âile hayatlarının ve nesillerinin dünya ve âhirette yüz ağartacak bir îmân, irfan ve ahlâk içerisinde olmasını, yetişip olgunlaşmasını talep ederler ve kendileri için de arzuları takvâda en önde bulunmaktan ibaret olur. (Furkân, 74)
Cenâb-ı Hak böyle sâlih mü'minlerin nâil olacağı ebedî neticeyi şöyle bildirir:
"İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır." (Furkân, 75)
Kalb, işte bu hâle, yâni musaffâ bir hâle gelebilmesi için tasfiye edile edile, beşerî ve tasavvufî temrinlere ilâve olan Allâh'ın lutf u keremiyle, yolun nihâyetinde öyle bir hâle gelir ki, sâhibini sûreten insan bırakmakla berâber, sîreten âdetâ melekiyet derecesine yükseltir.
Bu durumda olanlardan bâzıları, fezâdaki sonsuz yıldızlardan herhangi biri gibi, kendi âlemlerinde ve dışa karşı tam bir gizlilik içinde yaşarlar.
Böyleleri bilinemez. Nitekim bir hadîs-i kudsî olduğu rivâyet edilen:
"Velîlerim kubbelerim altındadır. Onları benden başkası bilemez." (Abdurrahman Câmî, Nefahâtü'l-Üns, s. 45) şeklindeki beyan da bu zümre hakkındadır.
Hak dostlarının bâzıları ise uhdelerine tevdî olunan irşâdî vazîfeler dolayısıyla -belli ölçüde- bilinirler ve kendi zamanlarından geleceğe doğru bir hidâyet meş'alesi olarak, beşerî hayatta hizmetlerini devâm ettirmek üzere bekâ sırrından nasip alırlar.
Hâdiselerin arkasında bulunan sır, hikmet ve murâd-ı ilâhîyi kavrarlar.
Bundan dolayı hikmete vukûfiyetin huzûr ve sükûnu içinde yaşarlar. Onlar telâş ve endîşe gibi birçok beşerî zaaftan korunmuşlardır.