ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
İnsan-ı Kâmil
Kâmil insan, o kadar mükemmel bir ahlâk ve tabîate sahip olmuştur ki, -Allâh için müstesnâ- hiç kimseye kızmaz, hiç kimseden kırılmaz. O:
"O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allâh için infâk ederler; öfkelerini yutarlar ve insanları afvederler.
Allâh da (bu şekilde bütün hâl ve ibâdetlerinde) ihsân sahibi olanlara muhabbet eyler." (Âl-i İmrân, 134) ilâhî beyanının sırrını yaşar.
Câfer-i Sâdık Hazretleri, üzerine yemek döken hizmetkârını bu âyetin şümûlünü yaşayarak afvetmiş, ona ihsânda bulunmuştur.
Hasan-ı Basrî Hazretleri de, kendisini gıybet edenleri afveder ve onlara hediyyeler göndererek ihsân etmek sûretiyle onları terbiye ederdi.
Kâmil insan, bütün ahvâlinde iyilik ve ibâdet üzredir.
Nefesleri tesbîhdir.
Sözleri, hikmet incileri saçar.
Gözleri, feyz u muhabbet menbaıdır.
Kendisine bakılınca Allâh'ı hatırlatır.
Sohbetine katılanlar, tattıkları ilâhî lezzet ve hazlarla vecd içinde yaşarlar.
Çünkü kâmil insanın sohbeti, neşve-i Muhammedî ile doludur ve muhatablarına istîdâdları nisbetinde nice mânevî nasîbler aktarır.
Esrâr-ı ilâhiyyeye teşne olanlara hak ve hakîkatin tercümanlığını yapar.
Allâh Teâlâ, kendi ahlâkıyla hallenen kâmil insanı sevmiş ve onu kullarına da sevdirmiştir.
O da Allâh yolunun sâliklerini muhabbet, lutuf ve ihsân ile irşâd eder.
Etrafındakileri nefsin derin ve korkunç karanlığından çıkarmak ve nûrâniyet semâsına ulaştırmak için gayret ve fedâkârlıkta bulunur.
Başkasına cefâ gelen fedâkârlıklar, onlar için âdetâ bir lezzettir.
Nitekim bu yolda en büyük ezâ ve cefâya katlanmış olan Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"Hüzün benim dostumdur!.." buyurmuşlardır.
Dost, yâni sevilen...
Kâmil insan, o kadar mükemmel bir ahlâk ve tabîate sahip olmuştur ki, -Allâh için müstesnâ- hiç kimseye kızmaz, hiç kimseden kırılmaz. O:
"O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allâh için infâk ederler; öfkelerini yutarlar ve insanları afvederler.
Allâh da (bu şekilde bütün hâl ve ibâdetlerinde) ihsân sahibi olanlara muhabbet eyler." (Âl-i İmrân, 134) ilâhî beyanının sırrını yaşar.
Câfer-i Sâdık Hazretleri, üzerine yemek döken hizmetkârını bu âyetin şümûlünü yaşayarak afvetmiş, ona ihsânda bulunmuştur.
Hasan-ı Basrî Hazretleri de, kendisini gıybet edenleri afveder ve onlara hediyyeler göndererek ihsân etmek sûretiyle onları terbiye ederdi.
Kâmil insan, bütün ahvâlinde iyilik ve ibâdet üzredir.
Nefesleri tesbîhdir.
Sözleri, hikmet incileri saçar.
Gözleri, feyz u muhabbet menbaıdır.
Kendisine bakılınca Allâh'ı hatırlatır.
Sohbetine katılanlar, tattıkları ilâhî lezzet ve hazlarla vecd içinde yaşarlar.
Çünkü kâmil insanın sohbeti, neşve-i Muhammedî ile doludur ve muhatablarına istîdâdları nisbetinde nice mânevî nasîbler aktarır.
Esrâr-ı ilâhiyyeye teşne olanlara hak ve hakîkatin tercümanlığını yapar.
Allâh Teâlâ, kendi ahlâkıyla hallenen kâmil insanı sevmiş ve onu kullarına da sevdirmiştir.
O da Allâh yolunun sâliklerini muhabbet, lutuf ve ihsân ile irşâd eder.
Etrafındakileri nefsin derin ve korkunç karanlığından çıkarmak ve nûrâniyet semâsına ulaştırmak için gayret ve fedâkârlıkta bulunur.
Başkasına cefâ gelen fedâkârlıklar, onlar için âdetâ bir lezzettir.
Nitekim bu yolda en büyük ezâ ve cefâya katlanmış olan Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:
"Hüzün benim dostumdur!.." buyurmuşlardır.
Dost, yâni sevilen...